basın toplantılarına çeki düzen verilmesi gereken oyun.
"çok fazla pozisyon kaçırdınız neler söyleyeceksiniz?" tarzı sorular için "we had big chances big occasions but sometimes what can i do, it's the football that's the football" gibi cevap seçenekleri olmalı. gelecekle ilgili planlarımız sorulduğunda "i don't want to see the back, i want to see the front" diyebilmeliyiz.
halihazırda bünyesinde bir sürü bug bulunmaktadır uefa kupası eleme maçında gol atan arda turan tribünleri aşarak gözden kayboldu hala bekliyoruz gelen giden yok.
edit: az önce sabri aynı maçta ikinci golünü attı bundan daha büyük bi bug olabileceğini sanmıyorum.*
cm 03/04 den beri oynadığım oyunda ilk defa manchester united'ı aldığım ve gerçekten eğlendiğim oyun. fergie'nın 25 yıllık hegemonyasına son verip kırmızıların başına geçtiğimde haklı olarak basın, futbolcular ve özellikle taraftar pek umutlu ve mutlu olmamışlardı. ancak sezon öncesi alex ferguson ile ilgili yaptığım açıklamalar aramızın gayet iyi olmasını sağladı ve benim manchester united için iyi bir gelecek olduğumu söylediğinde üzerimde baskıyı, azıcıkta olsa basının ve taraftarın gözünde azalttı. fakat futbolculara kendimi ispatlamam çok kolay olmadı, özellikle vidic denilen ibnetora (napıyım adam hep sorun arkadaş).
sezon başında hazırlık maçlarıyla tespit ettiğim sol kanat eksikiğini, arda ve emanuelson transferleriyle giderebileceğimi düşündüm. sezon başlamasına yakın bir süre kala inter ile yaptığım hazırlık maçını 2-0 kazanmam bana ve takımı bir hava kattı. bu maç ne kadar hazırlık maçıda olsa, takımı tartmak açısından çok önemliydi, çünkü ligteki ilk iki maçım liverpool ve totthenam la olacak her iki maçtada kaybedilecek olası puanlarla daha kariyerimin başında hagi nin düştüğü duruma düşmemi sağlayacaktı. neyse ki iki maçıda kanırtarakta olsa 1-0 lık skorlarla kazanmam biraz olsun rahat nefes almamı sağladı.
ardından tam 13 maç, 1 beraberlik 12 galibiyetle kapatıldığında sular durulmuş ligin zirvesine yerleşilmiş şampiyonluktaki rakibim chelsea ye 5 puan fark atılmıştı, ancak şampiyonlar ligindeyse sadece 4 puan toplanabilmişti ve gruplarda 3 maçın ardından 3. sıraya yerleşilmiti, genede umutsuz değildim çünkü son 3 maçımın hepsine alacağımdan emindim.
sıra ligde iyi çıkış yakalamış everton la deplasmanda karşılaşmaya gelmişti. çok kolay olmasada galip geleceğimden emindim. basın ve istatistiklerde bunu gösteriyordu. maç öncesinde, everton 1 maç eksiğiyle chelsea nın 1 puan gerisinde 3. sıradaydı. alex ferguson üstad maç öncesinde everton için bana rapor gönderdi ve ısrarla, tehlikeli oyuncuları yakubu ve arteta olduğu söylerek uyarıyordu ama pek aldırmıyordum, akabininde ''ulan koca manchester united takımıyız 13 maçtır yenilmiyoruz kralı gelsin mnagoyyım, sende yaşlandıkça garip garip şeyler söyler oldun alex'' diyordum içimden.
maç başladı ve uzun süre çok vasat bir maç oldu, her iki takımda atak konusunda sıkıntılar çekiyor, sol kanat sıkıntımı giderir dediğim ardaya ada fazla gelmiş olacak ki 13 haftadır olduğu gibi bu maçta da mal mal kanatta kendince bişeyler yapmaya çalışıyor, yana ve arkaya paslar atmaktan başka bir boka yaramıyordu. maçta giderek bir gerginlik söz konusuydu, özellikle carrick genç oyuncu rodwelle ikili mücadelelerinde geride kaldıkça, hırçınlaştıkça hırçınlaşıyor sarı kartı olsada ''kardeşim koca man unt takımıyız hakemin bizi on kişi bırakmaya götü yemez'' dercesine hakemin üzerine yürüyor everton oyuncularını biçmeye devam ederken, adeta spor toto premier lig havası katıyordu ki, hakem cart diye kırmızıyı göteriyor ve on kişi kalıyoduk. everton da sayısal üstünlüğü sağlayınca saldırdıkça saldırıyor bizi istemesekte iyice geriye yaslıyordu. tam ''neyse lan en azından beraberlik çıkartıcaz'' derken, 90 artı 1 de artetanın ortasında yakubu kafayı çakıp 1-0 yenilmemize ve ligdeki ilk mağlubiyetimizi almamızı sağlıyordu. akabininde aklıma ferguson üstad geliyordu tabi ki.
ardından gelen deplasmanda 3-0 chelsea yenilgisi de premier ligte olduğumuzu, ''öle kolay kolay şampiyon yaparlar mı lan adamı'' gerçeğini damarlarımıza kadar hissediyordum. şampiyonlar liginde ise ''4 puanımız var ama bütün maçları kazanıp 13 puanla çıkarız ağbi yaa sıkıntı yok'' dememize rağmen ancak 8 puanla ve bursanın bremeni 2-0 yenmesi sayesinde, bremenle eşit puanda olsak da averajla 2 tura göt bala çıkılıyorduk.
ligte işler istikrasız gidiyor everton 2 farkla lider olmuş biz ikinci sırada liderliği geri almak için zorladıkça zorluyor, everton ha yenildi yenilicek diyoruz. bir taraftanda chelsea 1 puan arkamızda götümüze dayanmış, bizim puan kaybetmemizi bekliyor, bir taraftanda başarısız olmamızı bekleyerek pusuya yatmış olan basın bu istikrarsız halimizi fırsat bilip yardırdıkça yardırıyordu. maç kazansakta, basın devamlı demeç veren ve problem çıkartan vidicten bahsediyor ve tesislere gelip vidicle özel röportajlar yapıyordu.
tam bu sıkıntılı durumda sıra gelmiş arsenal deplasmanına. bir gün öncesinde everton ve chelsea maçlarını kazanmış maç fazlasıyla everton lider, chelsea ise ikinci sıraya oturmuş, favori ise arsenal. vidic ise tam bir yavşaklık edalarıyla takılmakta.
arsenal, maça başlar başlamaz taraftar desteğinide arkasına alan wengerin takımı saldırdıkça saldırıyor orta sahada üç pas dahi yaptırmıyordu koca man unt'a. derken beklenen oluyor ve tam ''devre arasına berebare giriyoruz ikinci yarıda hayırlısı artık'' dediğim sırada fabregas fabio yu hallaç pamuğu gibi savuruyor ve ortayı yapıyor ''tabi vidic tıpkı benim izlediğim gibi topu izlediği için'' bentler kafayı çakıp emirates stadyumunun yıkılmasına sebep oluyordu. devre arasında soyunma odasında takımı bırakıp vidic e anasıyla ilgili düşüncelerimi paylaşıyor ve sigara söndürüp sigara yakıyordum.
ikinci yarıya gol atmamız gerektiği halde duygularıma yenik düşüp vidic wes brown değişikliğiyle başlıyordum. doğal olarak wenger ibnesinin bu değişikliğim karşısında ''adam delirmiş amığagoyyim kesin iteledik bunlara'' dediğini duyar gibiydim. beklendiği gibi arsenal arka arkaya saldırıyor bu sefer bırak orta sahada üç pas yapmayı defans bölgesinden dışarı adım dahi atamıyorduk.
neyseki bir out olmuş van der sar ağabeyim, yaradana sığınarak uzuuun bir out atışı kullanıyor rooney mandası topu alır almaz ceza sahası yayının oradan bir iki adım atıyor derkeeeen, arsenal savunması maçtan sıkılmış olacakki rooneye bir tekme atıyor, hakem cart diye frikiği veriyor. ilk defa maçta bir şut çekeceğimiz için sevindikçe seviniyordum. topun başına nani geçtiğinde sanki sigaramın kalan kısmını içime çekmiyorum yutuyordum çünkü bu maç kaybedilirse ligde sıralamada üçe düşecek basın hakkımızda yardırdıkça yardıracak. ekmeğimle oynayacaklar ibneler.
bu düşünceler aklımdan akıp giderken nani topu çimlere bebek bırakır gibi hafifçe bırakıyor ve gerim gerim geriliyor. ve şut. (top kaleye giderken sanırım 1 saniyenin altında hedefine varmıştır ama bana bir ömür gibi geldi) goooool. ben maçı bırakmış o soğuk kanlı morinho vari karizmatik adam gitmiş yerine yılmaz vural gelmişti bir taraftan seviyor bir taraftan maçı bırakmış yedek klübesinde duran vidic e ana avrat küfür ediyor sanki sezon başından bari çektiğim sıkıntıları o anda ona attırıyo boşaltıyordum. öle sinirlenmiştimki kurmaylarım beni tutmakta zorlanıyor vidic korkulu gözlerle ona saldırma isteğimi ve öfkemi izliyordu. wenger o fransız asilliğini bozmadan bana bakıyor ve morinho görünümlü yılmaz vural gibi bir adamı hayretle izliyordu. emirates bulunan bir avuç kırımızı renkteki taraftar, bulunduları kale arkasında coştukça coşuyor ve ''mençıstır gol gol gol şampiyonluk geliyor'' tezaruhatını yapıyordu. kale arkasının deplasman tribünündeki hareketlilik ve arsenal taraftarının arasında yaşanmaya başlanan gerginlikten ötürü '' BÜYÜK ARSENAL TARAFTARI SAKiN OLALIM, ARKADAŞLAR SAKiN OLALIM LÜTFEN'' şeklinde anonslar yapılıyor, ingiliz çevik kuvveti olası bir kargaşaya karşı kale arkası tribünü önünde yerini alıyordu.
arsenal santrayı yaptığında içimden ''siz görürsünüz lan ibneler şimdi sıra bizde'' diyordum seslice. tam o esnada sezon boyunca bir bok yapmamış ardayla göz göze geliyorum ve onun kafasından ''tamam hoca sen bana güvendin seni kara çıkartmıyacağım ve o efsane 7 numarayı alıcam senden'' der gibi bakıyordu sanki, bende gözlerimle ona uğur dündar edasıyla o babacan tavrına benzer '' hadi bakalım çocuk hadi bakalım'' der gibi bakmıştım.
arsenal maça başlıyordu maçın bitmesine yarım saat daha vardı. ben artık oyun bize döndü saldırdıkça saldırcaz diye düşünüyor taraftarımızda götlerinden alev çıkartırcasına tezaruhat yapıyordu. ama herşey tam tersine olmuştu arsenal gene aynı şekilde bastıyor, van der sar ağabeyim yaşına başına bakmadan hayatının toplarını çıkartıyor, direklerde patlayan toplara birde her korner sonrası çizgilerden çıkarttığımız toplar ekleniyor. tamam lan yenemiyoruz da bitsin bari mına kodumun maçı diyordum, resmen üç buçuk atıyordum. o bana tamam hocam güvenini boşa çıkartmıyacağım dermiş gibi baktığını sandığım arda meğersem '' ocam ocam kız arkadaşım ingiltereye gelicek iki gün sonra mayış nooldu mayış'' diyormuş gözleriyle de meğersem ben bunu anlamamıştım.
dakikalar 88 i gösterdiğinde carrick gene sinirleniyor ve cart direk kırmızıyla bizi on kişi bırakıyordu. soyunma odasına giderken bu seferde onunla göz göze geliyordum ve bana ''hocam canla başla oynuyorum ya ben, o yüzden sinirlendim bilerek atılmadım ben bu takım için ölürüm ocam'' dermiş gibi bakıyorum. ben ise içimdeki yılmaz vural'ı ortaya çıkartıyor ve aynı o babacanlıkla içimdekileri dışarı çıkartarak '' seninde mınakoyyım ben göt veren'' diye sesli sesli bağırıyordum.
maç bitmiyordu, bitmek bilmiyordu, son iki dakikada bile arsenal saldırdıkça saldırıyordu. arsenal taraftarı da gelmeyen golden ötürü sinirlenmiş , bazıları aralarında kavga çıkartmış bazıları ise hayvani bir şekilde tezaruhat yapıp gol bekliyordu. eğer bir gol atsalar yedek klübesinin arkasındaki taraftarlar sevinçen aşaya atılayacak bana saldıracaktı o derece öfkeliydiler.
fakat oda ne top van der sar ağabeyimin elinde, gene uzuuun bi degaj atıyordu ikinci defa top naniye geliyor, nani çizgi boyunca son güçünüde ortaya koyup deli ibrahim edasyıla çizgiye kadar iniyor ortasını yapıyor ve korner kazandırıyordu bize. benim içimde ''ulan olurmu ki lan'' diye bir ses devamlı kafamı kurcalıyordu. korneri nani kullanmaya giderken emirates stadyumu inanılmaz ıslık sesleriyle inliyor, adeta kulaklarımızın zarı patlar derecesine geliyordu. o anda klübedeki teknik heyetime bakıyordum hepsi odaklanmış, tabi ki vidic hariç. vidic ibnesi telefonunu almış gene sevgilisiyle mesajlaşıyor ve ''sieee ... siieee he eh'' diye gelen msjlarına gülüyordu.
onunla daha sonra hesaplaşacağımı düşünerek oyuna döndüm ve tam o esnada nani topu penaltı noktasına gönderdi. havada arsenalli 2 uzun oyuncusu ve bizim uzun boylumuz fletcher. fletcher kafayı vuruyor ve kalenin öyle bir noktasına gönderiyor ki top havada süzülürken o statdaki herkes için zaman duruyordu. ve gol. dakikalar 90 artı 3 iki bir öne geçmiştik. bağıra bağıra seviniyor ve bu yaşa geldiğim halde halaya duruyordum. teknik ekip ve kalesinden kopup gelen van der sar ağabeyim ile diğer oyuncularla birlikte bir bütün olmuş hunharca seviniyorduk. ancak rooney denilen hormonal manda sevinmek için öyle bir atlıyordu ki üstüme boynumu kıracaktı hayvan oğlu hayvan.
emirates stadındaki o puslu hava iyice çökmüş, taraftarlarımızın gol sesine yaktıkları meşalelerin dumanları karışmış tüm londrayı inletiyor ve bir yandan da ellerindeki meşaleleri arsenal taraftarına atıyor ve karşılıklı meşale savaşının fitilini ateşliyor, ingiliz çevik kuvvetinin müdahalesine ortam hazırlıyordu. hemen ben ve bazı yöneticilerimiz tribün önüne gidip el kol hareketleriyle durmalarını istiyoruz ancak ben içten içe ''atın lan atın ibnelere'' diyordum.
oda ne, annem gelmiş. tribünde bana bakıyor ne yapıyor bu kadın burda elinde meşaleyle. bir anda o ses geldi. beni gerçek hayata döndürmemi sağlayan annemin sesi. kapıyı açmış ve tahminimce yaklaşık 2 dakikadır elinde sigarayla beni izlemiş ve soruyordu ''evladım iyimisin bişey mi oldu'', bende dumura uğramış utangaç tavırlarıma terden su şekilde ''yoo bişey olmadı niyeki uyandın sen yatsana hadi'' diyor, annem ise sinirli '' manyak sesine uyandım bu masanın sandalyenin hali ne, evladım niye çamaşırların etrafa saçılmış, hiiiiii sigara izmaritlari yerde halıyı yakıcaksın, tüü allah cezanı vermesin, hadi yat yat'' desene de ben utanarak verdiğim cevaplarımla anneme karşılık veriyordum '' teeeaam yaa yat sen hadi ben toplarım okulum yok yarın ellaa ellaa yaa''. diyerek annemi odasına yolluyordum.
odama dönüp baktığımda her yer birbirine girmiş sanki bir az önce van der sar ağabeyim ve bütün takım özellikle rooney ayısı burada tepinmiş gibiydi. etrafı toplamadan oyuna geri döndüm. tekrar heyacanlı maçlara devam ettim taki şampiyonlar ligi çeyrek finali ikinci maçına kadar. ilk maçta zorda olsa real madrid i 2-1 mağlup etmiş içimdeki umutla barnebau ya çıkmıştım ki maalesef maç 6-0 gibi bir hezimetle bitmişti bizim için.
ligi hiç bir kupa alamadan bitirmiş ve ligtede evertonun arkasında 2. olarak sonlandırmıştım. ama alex ferguson baba sağolsun sezon boyu beni desteklemiş ve bu canla başla çalışmamdan ötürü yönetim bana 5 yıllık bir sözleşme önermiş, vidic ibnesi kenara alınmış mexes takıma kazandırılmış, arda italyaya yollamış ve yerine lille den gervinho alınmış 2. sezonada bomba gibi başlanmıştı.
işte böyle bir oyun bu bizim için, kimileri asosyaller oynar diyebilir. kimileri ''çok kolay bu yeeaaa''. ama bizler tek bir şey biliyoruz onlar asla bizim aldığımız tadı alamayacaklar. sevgilerle a dostlar.
edit: efendim manchester united başında tam 6 sezon geçirdim. bu zaman içersinde;
4 premier lig şampiyonluğu
3 comunity shield kupası
1 fa cup
kazandım.
avrupa kupalarında ise
3 kez şampiyonlar ligi son 16 ya kaldım.
2 kez şampiyonlar ligi çeyrek finali oynadım.
1 kez şampiyonlar ligi finali oynadım ve ne yazık ki chelsea ya penaltılar sonucu malup oldum.
6 sezonuma girdiğimde, oyuna başlarken alt yapıya verdiğim önemden dolayı, transfer yapmamıza gerek yoktu. ancak şampiyonlar ligini alma arzusu bizi ligde 5. sırada yer almamıza neden oldu.
finalde kaybetmem de şampiyonlar liginin dışarısına itti bizi.
6.sezonda takımı satın alan arap sermayesi inanılmaz işlere imza attı. alt yapıdan gelen bütün oyuncularımı ( tek başına avrupada kafaya oynayan takım olur bu çocuklardan, 6 senemi vermişim lan hepsini bebek gibi bakmışım geliştirmişim) tek tek satış listesine koydu 30 milyon eden çocuğu 5 milyona sattı. takıma 300 milyon gibi bir transfer bütçesi ekledi. ama neye yarar. bütün oyuncularımı gönderdik ten sonra boşta kalan messi yi getirdi. ama ben kendi messi mi daha 15 yaşındayken ingiltere nin kuzey kasabalarından birinde doğmuş o'sullivan adlı genci yaratmıştım. messi falan istemiyordum.
tüm bunlar olurken arap ibneler devamlı basında '' takımın başına guardiola gelebilir'' diye demeçler verince bastım istifamı. old trafford a hüzünlü bir veda yaptık. 80 bin kişi önünde herkes man unt ın asıl renkleri olan yeşil sarı renki atkılar ve tişörtlere büründü. bu da arap sermayesine verilen en güzel mesajdı.
peki ya şimdi mi napıyorum 1 haftalık inter macerasına atıldım ve bu italyanlardan bir bok olmayacağını anlar anlamaz bırakıp kaçtım.
2 sene boşta gezdikten sonra, tam kafa yapıma uygun ajax ile antlaşmak üzereyken, son saniye arsenal den teklif aldım. şimdi arsenal in başındayım. arap sermayesiyle karşılaşmayı heyecanla bekliyorum.
1. sezon ; kartalsporu 1.lige çıkartmak için yoğun çaba sarf etmeme rağmen şansızlıklar sonucu play-off'un ilk turunda elendim.
2. sezon ; ve kartalspor play-offlardan sonra 1.ligte.
3. sezon ; orta sıralarda tutunmaya çalışırken başkanın saçma tavırları ve 300k tranfer bütçem varken 3,4m tranfer bütçesiyle bana teklif getiren gaziantepspor'a hayır diyemedim, etik gereği kartalspor'dan istifa ettim, küme düştüler. *
4. sezon ; Hedefi avrupaya gitsek yeter diyen takımı, şampiyonluğa taşıyordum ki, ligin bitmesine 10 hafta kala 1. galatasaray ile aramda 1 puan fark varken, 3 maç kaybedince kovuldum. oyun hatasıdır dedik, sustuk.
5.sezon ; trabzonspor cazip teklifi tabi ki reddedilemezdi. bu sezon takımı görelim seneye şampiyonuz dedik, 3. bitirdik.
6. sezon ; yeni stad, kadro rotasyonu derken dikiş tutmadı bi türlü, ikincilikle yetindik. tabi türkiye kupasını da kaldırdık.
7. sezon ; 3 kulvar takıma ağır geldi. liverpool'a şampiyonlar liginde elenince çeyrek finalden de olduk. halbuki ünidim vardı, finale giderdik. * tabi takım bi bozdu, toparlamayamadık. bozmaz dedik ama bozdu, çok bozdu... türkiye kupası ve 3.le idare ettik.
8. sezon ; uefa kupası hedefinde emin adımlarla ilerliyoruz. gözüm şampiyonlukta falan değil. ille de uefa kupası. bakalım çeyrek finalde rakip kim olacak.
edit: bu arada barış özbek, ayhan akman, mustafa sarp ve servet çetin elimde kaldı. satılık listesine koyup ederlerinin yarı fiyatına takımlara önersem de alıcısı çıkmıyor. bu bir bug ise ben böyle gerçekçi böyle mantıklı bug görmedim arkadaş.
öğlen saatlerinde demosunu oynadım ve beni mutluluktan havalara zıplatacak bir şey gördüm.
şimdi efendim oyunu cm zamanlarından beri oynadığım için bu 3d motorunu hiç kullanmadım. sevmiyorum yani. 2d muhabbeti daha güzeldir bence. ve oyunu 2d oynarken en uyuz olduğum olay böyle futbolcuların form durumuna, o anki skorlara falan bakmak için farklı bir sayfaya geçmekti. yani hem 2d'den maçı izleyip hem de son dakika skorlarına bakamıyordum. belki de bu özellik vardı ama ben bilmiyordum mınakoyim o zaman.
fm 2011'de bu var beyler, yemin ederim var. belki de en fazla istediğim özelliklerden birisiydi. fm 2010'da oyunu tv modunda izlerken ulaşabiliyorduk bu özelliğe ama 2d classic'te yoktu. artık son hafta maçlarında ortam daha güzel olacak bence. maçı izlerken sağda canlı skorlar falan gayet temiz olur. ayrıca futbolcuların kondisyon durumu da yine maçı izlerken köşeden takip edilebiliyor.
ulan daha önceki fm'lerde bu varsa da bildiğin yıkılırım. ama şu an mutluluğumu kimse bozamaz. bunun dışında maça özel antrenman, futbolcuyla birebir chat tarzı diyalog gibi özellikler eklenmiş. ana sayfa haberlerinin gösterim şekli çok hoşuma gitti. merak edenler için üzgünüm anlatamam. harbi uzun, bi de yorgunum. böyle işte. fm 2010'dan fazla ekstrası yok.
hala "ayyy kaçıncı yıldayız hala şu oyunda evlenmek, araba almak, ev almak yok yaaawsss" diyenler için de bir şey demiyorum. sktrin gidin oynamayın bu oyunu. fifa'nın abuk menajerlik oyunlarına dadanın. ben burda 3d motoru çıktı diye karalar bağlıyorum, sen gelmişsin neden araba alamıyorum diyorsun. alma mınakoyim işte alma. alıp napıcaksın. sims mi oynuyorsun düdük? ben hala sadece "goal for fenerbahce !!!" yazısıyla mutlu olmak istiyorum lan :( ev alamıyorum diyor ya, skiyim evini arabanı.*
dün gece cardiff ile yeni kariyerime başladığım oyun. ilk defa championship'ten takım aldım. biraz güçlü olsun sinir krizleri geçirmeyim diyerekten seçtim cardiff'i. hiç yoktan craig bellamy var. medya tahmini ligi 2. bitireceğimiz yönünde. yönetimin beklentisi de kesinlikle premier league. imzaları attıktan sonra personel bana stadyumu gezdirdi, takım hakkında bilgiler verdi. 4-4-2 uygulamayı düşündüğümü söyledim, "senin taşaklarını yeriz amk" dediler. daha sonra başkanla görüştük.
- ee lloyd nabıcaz ?
+ valla başkanım ben bu takımı premier'e çıkarırım.
- hmm. sen gelmeden bellamy'i falan kiraladık biliyon. cep biraz delik bu aralar..
+ canın sağolsun başkan.
- kehkehkeh..
kadroya baktım. championship'in ağırlığını kaldırıcak oyuncular çoğu. ama defansta ince bi sorunumuz var. stoperlerim hem yavaş, hem staminaları düşük. 4-5 tane stoper var takımda. uygun bi oğlan buluruz umuduyla baktık serbest oyunculara. bi sikim bulamadık.
orta sahada kanat oyuncularım sağlam. orta sahanın ortası biraz sorunlu. adam akıllı bi oyun kurucum yok, defansif özellikleri iyi olan sadece 1 oyuncum var. dc, dm, mc oynayabiliyor o da. mecbur koyduk elemanı mc'ye. ama bi sağlam zenci bulmak lazımdı o bölgeye. bir dedik, 2 tane bulduk. olivier kapo'yu ve ganalı bi elemanı aldık. ikisi de beleş. kapo da oyun kurucu değil ama yapacak bi şey yok. kiralamak istediğim oyuncular reddetti. aaron ramsey 5 ay sakat zaten.
forvet hattı çok sağlam. craig bellamy, michael chopra, jon parkin, jay bothroyd. bothroyd-bellamy ikilisiyle çıktım hazırlık maçlarına. arsenal'i falan yendik. bellamy forvette, whittingham sol kanatta estiriyordu. çok şey beklediğim bothroyd'dan ses soluk çıkmıyor. yedekten gelen chopra harika oynuyor, jon parkin fırsatı bulduğunda affetmiyor. ligi dağıtırım bu forvetlerle diyordum ki bothroyd'a fulham talip oldu. uzayın beyler dedim postaladım bunları. ertesi gün bothroyd kontratında iyileştirme istediğini iletti menajeri aracılığıyla. sinirlerim tepeme çıktı. gel bakalım odama bothroyd efendi..
- hocam beni göndermiyosanız yeni kontrat imzalayalım. daha çok kazanmam gerek.
+ hele bi sakin ol yeğenim daha bi numaranı göremedik. sen gollerini at, ben sana paranın alasını vereyim.
- benle böyle uğraşma hoca..
+ lan götveren kaç kuruşluk adamsın ? siktir git odamdan gözüm görmesin. gözden çıkardım seni.
- çao.
elim ayağım titriyordu sinirden. 3 milyon 'ya önermeye karar verdim. alıcı çıkmazsa sözleşmesini feshedecektim. huzursuzluk çıkaranın takımda işi yok. 3 milyon 'ya önerdim, hemen newcastle teklif yaptı. canıma minnet. tereddütsüz kabul ettim. artık kasamda 3 milyon vardı..
beleşe 2 adam aldık ya forvete de sağlam durcak bi eleman almak lazımdı.. serbest oyunculara yönelmeyecektim. paramı basıp alacaktım adamı. david goodwillie geldi aklıma. aha dedim aradığım adam bu. 750 k peşin, 800 k 24 ay taksitle dedim. zorluk çıkarmadılar kabul ettiler. oyuncunun menajeri ibnelik peşindeydi ama istediği paranın yarısına ikna ettim. şimdi ligi tarumar etme zamanı gelmişti. hazırlık maçlarında arsenal'i yenmek (fabregas dışında ideal 11 vardı sahada) güvenimi tazelemişti zaten. namağlup geçen hazırlık kampı sonrası lig başlıyor..
onu da oynayınca yazarım belki sözlük. çok zevkli olacak gibi ama kariyer. nazar değmesin diyor, cardiff'i denemeyenlere tavsiye ediyoruz.
craig bellamy
şampiyon yap bizi
edit : ligin ilk 3 maçında son dakika golleriyle maçları verdim. küfrettim kapattım, yeni takım arıyorum. önermek isteyen arkadaşlar pm atarsa sevinirim. :(
oyunda futbolcuların gururuyla oynamışlar. çalıştırdığım bir takımda ismini vererek küçük düşürmek istemediğim bir oyuncum mourinho ya come and get me please diye yalvardı. ben ne yaptım peki. adamı satılığa çıkarttım ve real madrid in teklifini kabul etmeyerek başka takıma sattım. akıllı olsun.
sabırsızlıkla beklenendir. yeni gelişmelerle, bambaşka kariyerlere yardıracağımız oyundur.
çıktığı vakit üniversitelilerin vize ve finallerini, benim gibi liselilerinse "ilk sınav"larını sikip atıyor. fakat değer. "ne işiniz vardı da çalışmadınız?" dediklerinde yere bakmak yerine "fm ulan!" diye bağırabiliyoruz hiç değilse. ya da neyse, okul daha önemli arkadaşlar.*
diyeceğim odur ki, erzurumspor'la başlayacağım ben bu oyuna. her türlü takım denedim. isveç üçüncü liginden takım bile çalıştırdım. ama türkiye daha samimi geliyor bana alt liglerde. haydarlarla, muzafferlerle, şeyhmuzlarla oynamak istiyorum. amatörce. bam güm şişirilen toplarla gol atmak, bin euroluk transfer teklifi yapınca "olm zenginiz lan!" demek, genç aquinolar, taferler değil de genç izzetler aramak istiyorum sözlük.
olur da işler iyi giderse, belki taferler, riberyler erzurum'a da gelir. hey yavrum hey.
dipnot: aslen vasteraslıyım, benim annem isveçli. babam da pisveçli. ama erzurumspor'u niyeyse çok seviyorum.