istanbulun en iyi semtlerinden birisidir diyebilirim. floryada bir sabah uyanıyorsunuz hazırlanıp dışarı çıkıyorsunuz, çevredeki tek ses kuşların sesi burnunuza evinizin bahçesindeki güzel çiçeklerin kokuları geliyor dışarı çıkıyorsunuz huzur dolusunuz. bir tarafınız deniz diğer tarafınız Atatürk orman çiftliği çevredeki güzel dizayn edilmiş villalar ve dışarıdaki tek tük gördüğünüz yarış arabaları. resman başka ülkedesiniz ve sakağın başına doğru yürüyorsunuz bir anda köpekler üzerinize geliyor işte bu çok kötü bir arabanız yoksa floryada yaşamayın. köpekler ile dolu bir yer. hergün birsonraki gün nasıl okula gideceğim diye düşünüyorum. yaz tatilinde bile okul açılınca köpekleri ne yapacağım diye düşünüyorum hatta birkeresinde dedem ''köpekler çok sorunsa silah veriyim havaya sıkarsın kaçarlar'' demişti (:
galatasaray'ın tesislerinin, robert kolejinin, ibb sosyal tesislerinin, 90'lı yıllarda satanistlerin kol gezdiği büyük bir ormanın ve denize nazır atatürk köşk'ünün olduğu semt.
Yüzyıllardır denizden kaçan istanbul halkı "Fülürye"ye gitmekte, burada ise, yarı çıplak Rus kadınları denize girmekteydi. Eskiden tarihi çınarlar ve memba suları ile meşhur Fülürye'ye artık deniz banyosu yapmak için gidilmekteydi. Bu arada "Fülürye" Rus şivesiyle "Florya"ya dönüşüyordu. Mahremlik giderek kalkıyor; Türk kadınları için de açılma devri başlıyordu. Yeni çıkan incecik ipek çoraplar o kadar inceydi ki önceleri tüm kadınlar, çorap giymiş olduğundan kuşku duyuyor, içgüdüsel olarak bacaklarını eteklerinin içine ya da oturdukları koltukların altına saklıyorIardı. ipek çorap adeta yeni bir çağ açmıştı. Eskiden bacaklan örtrnek için giyilirken artık bacakları soymak için giyiliyordu.