dünyanın tüm önde gelen yarış organizasyonlarında kendini gösteren tutkudur.
Marcus Grönholm, Jari-Matti Latvala, heiki kovailanen, kimi raikonen ve birçok fin pilot bu tutkuya örnek gösterilebilir. mübarekler resmen yarışçı yumurtluyor, belkide nufüsun yarısı f1 pilotudur. analarının karnından dogar dogmaz herifler başlıyor yarışa. tabi para olunca insan ister istemez böyle şeyler yapıyor.
tutkuludurlar ama hırslı değillerdir. hakkinen f1 efsanesi olma yolunda giderken birden meydanı schumacher e bıraktı. ve f1 i rekabetsiz bi hale getirdi. raikonen in de birden ralli ye geçişi bunun göstergesidir kanımca. ama her zaman renk katmişlardir f1 e.
nasıl ki eskiden türkler daha çocuk yaşta at binmeye alıştırılmışsa bu finli kardeşlerimiz de küçüklüklerinden beri tekerlekli araçlara binmeye alıştırılırlar. üç yaşında iki tekerli bisiklet sürebilen bu babayiğitler beş yaşında mobilet kullanırlar. 8 yaşında motor ehliyetlerini alır 10 yaşında da araba kullanırlar.
peki nereden geliyor bu yetenekleri? geleneksel bir şey efendim. mesela her toplumun bir yaradılış destanı varken bunların yarış destanı vardır. hatta o destandan küçük bir bölümü yazayım:
"günlerden bir gün neiki railoenen'in bir oğlu oldu. akü gibi kalbi, motor gibi beyni, dört çekerli bacakları, egzoz borusu gibi şeyi vardı.
doğar doğmaz benzin istedi, içti. direksiyon kemirdi. dile geldi, ağzıyla korna sesi çıkardı.
köylerinin yakınında bir pist var idi. o pistte kimse yarışmaz, herkes pistten korkar idi. çünkü pistin üçüncü virajında bir çok yarışçı takla atmış idi zamanında. fakat railoenen'in oğlu korkmadı. akülü arabasıyla 8. vitesten düşmeden bütün pisti tamamlayıverdi. bütün beyler hayran olup biat ettiler genç yiğide. sonra dedem korkut pilot geldi. boy boyladı, soy soyladı. dedi ki;
-sen yiğit genç, bu pisti tamamlayıp büyük bir pilot olduğunu kanıtladın. bundan sonra senin adın pisti nasıgeçtilainen olsun."
işte yarış destanı'ndan bir bölüm okudunuz. sanırım finlilerin neden bu kadar yarışçı bir millet olduğu anlaşılmıştır.
