o kadar güzeldir ki yaşamlar, hayatlar, aşklar, sevgiler, insanlar, insanlıklar, duygular, tutkular ve hayaller, film izlerken sende o an ki duyguya kapılırsın, içinde bir yerde orada olduğunu görürsün, o duyguyla yoğurulursun. sevmek nedir, aşk nedir, insanlık nedir, o ekranda görürsün. hayatın ne kadar bok olsa dahi, o anda o ekranda gider bütün dertlerin. iki insanın birbirine duyduğu sevgiyle sende avunursun bir yerde. belki de bilirsin içinde, o güzel duyguları asla yaşamayacaksındır gerçek hayatta. belki de o yüzden daha da kaptırırsın kendini, o sahte, insanların uydurduğu o güzel duygulara. bir buçuk, iki saat sende onların bir parçası olursun. ve film biter, senin gözünden bir damla yaş iner, hayatının devam ettiğini o anda anlarsın, ve dertlerinin devam ettiğini. o filmin etkisiyle aramak istersin eski aşkını, deli dolu haykırmak istersin, seni seviyorum diye, sonra elin telefona gittiğinde birden durursun, hayat o kadar acımasızdır ki, bilirsin senin ona sevdiğini söylemenin hiç bir boka yaramayacağını, deyince ne olacak diye düşünürsün, kızın götü kalkıcak, "ahaha bak eziğe hala beni seviyormuş, gerizekalı" diyecek içinden. seni de reddecek her zamanki gibi. bırakırsın telefonu elinden, ve söversin şu üç günlük sahte dünyaya, halbuki o kadar güzeldi ki aşklar o ekranda, o kadar dürüstçeydiki duygular. neden bu siktiğimin hayatı böyle, neden bu düzen böyle. neden hayatta hep bir maskeyle yaşamak zorundayız ki, neden hep dış dünyaya kendimizi kanıtlamaya çalışırızki, diye düşünürsün. sonra tekrar bakarsın ekrana, ve o iki insanın arasındaki aşkı, tutkuyu hatırlarsın, gülümsersin, ama hayatın öyle olmadığını bilerek gülümsersin ve filmlerde yaşamayı istersin...