film vizyona girer aradan 1 hafta 10 gün geçer isminin sonuna divx ya da dvdrip yazılarak google da aranır kota sorunsalı olmayan indirir download devam ederken korsana hayırdır download biter sinema çekimi olduğu ortaya çıkar ve allah belasını veresice korsandır.
doğru lakin gerçek hayatta herkesin yapamayacağı şeydir. zira 500 küsür ytl asgari ücretle ailesini geçindirmeye çalışan insansın belkide hiç yapamayacağı sosyal aktivitedir. devlet korsan filimleri toplatıp satanlara ağır cezalar getirecek yasalar çıkartacağına insanların buna yönelmesini engelleyecek şartları oluşturması gerekiyor. karısı ve çocuklarıyla sinemaya gidecek bir insanın ödeyeceği parayla korsan cd alıp sülalece izleyebileceği gerçeğini göz önüne getirerek bir daha değerlendirmek lazım.
40 ytl ödediğimiz kitabın yarısı vergi kalan yarısınında yarısı kitap evinin kesesine giriyor kalan yarısıda maliyet diğer kalan yarısıda gariban yazarımıza kalıyor. filim sektörü içinde böyle diğer korsanı olan herşey içinde geçerli bu sistem. varın muhasebesini siz yapın artık.
"Futbol TRT'de izlenir" gibi bir slogan. Sinema salonlarının günümüzde kavuştukları teknolojik gelişmeleri gözününe alırsak tadından yenmeyecek bir durumdur. Müthiş ses sistemi, her ayrıntıyı yakalayabileceğiniz kadar geniş bir perde ve nispeten rahat koltuklar... *
Fakat; sinema salonunda bir ayrıntı vardır ki sormayın gitsin: izleyiciler. Evet, bir sinema festivalinde iseniz herkesin benzer hassasiyetler içerisinde seyredeceği yahut ücra köşede kalmış bir semt sinemasında iseniz pek kalabalık olmayacağı hasebiyle nispeten rahat bir ortam olacaktır. Yok, bir alışveriş merkezinin sinema salonuna girmişseniz ve de gösterimde popüler bir film varsa vay halinize. Siz salon kararmadan yerinizi tespit eder ve otutursunuz iyice yayılarak. Film başlamadan önce reklamlar girer ve insanlar yavaş yavaş salona akın etmeye başlarlar. Kimisi de çok meşgul iş adamı halvetiyle reklamların tam da sonunda girer salona. "Benim reklama harcayacak vaktim yok arkadaş" tavrıdır bu. Peki, deriz; çünkü biz de pek haz etmeyiz hep aynı reklamları seyretmekten. Evet, televizyondakiyle aynıdır çünkü reklamlar. Halbuki sinema izleyicisi için reklam çekilirdi bir zamanlar. Artık herşey pahalı kardeş! *
işte o geç giren güruhtan biri de tesadüfe bakın ki sizin hemen yanınıza denk gelir. Siz film başladı mı nooluyo derken birisi sizin bacaklarınıza şarj uygulamak suretiyle yan koltuğa konuşlanmak çabasındadır. Siz de dizlerinizi hafifçe yanlamak için o rahat pozisyonunuzu bozarsınız. Eh, tamam. Oturdu artık. Filme dönebiliriz dediğinizde ya bir telefon çalar salonda ya da birileri yerini karıştırdığından mobilize olmuştur tekrardan. Hadi bütün gözler telefonu çalana ya da salonda seyyah olanlara çevrilir bir süre. Kimisi hiç oralı değilmiş gibi yapar ki aslında onunda konsantre gitmiştir; ama toparlamaya çalışıyordur.
Velhasıl, filmimiz başlar ve ilk yirmi dakika kadar salonda yalnız hissedersiniz kendinizi. Kimseden çıt çıkmaz. Genelde filmlerin giriş sahnelerinin etkileyici olmaları sebebiyle de bu sessizlik yaşanır aslında. Halbuki bu fırtına öncesi sessizliktir. Filmin başlamasından sonra sessiz geçen ilk yirmi dakikanın ardından ufak ufak kaykılmalar, telefonu kontrol etmeler, fısıldaşmalar baş gösterir. Filmden sıkılmalar, filme yorumlar yapmalar, sağa sola dönüp bakmalar hep bu süreç içindeki faaliyetlerdendir. Bir de film hiç bekledikleri gibi çıkmadıysa vay sizin halinize.
Allahtan filme ara verilir ve salon stadı boşaltırcasına kapılara yığılır. Ne olduğu konusunda hala bir fikrim olmayan "frigo" için kuyruklar oluşturulur. Patlamış mısır ve kola ise zaten standarttır.
Ara bitmiş ve seyirciler yerlerini almışlardır ki filmin başındaki gibi yer arama sıkıntısı bu sefer olmayacaktır şükürler olsun. Filmin diğer yarısı pek ağrılı başlar; çünkü salonda artık sadece sıkılmış ya da hala mesaj yazmaya çalışanlardan ziyade bir de patlamış mısırları höpürdeten bir kitle peydahlanmıştır. Patlamış mısırın bu kadar gürültülü bir şey olması da hayretle karşılanacak bir durumdur. Üstüne koladan çekilen fırtlar ve akabinde kaçınılmaz geğirtiler. Evet, geğirtiler açık açık seslendirilmezler belki; fakat "tıss, puss" sesleri durum hakkındaki ipuçlarıdır.
Bütün bu panayır ortamında hala filme bakmaya çalışanların asgari keyifleri ise artık dayanamayıp filmin sonunu getiremeyecek olan seyirciler tarafından bozulacaktır. Acil bir telefon sayesinde salonu terk etmek zorunda olanlar için dizler hafifçe kaykırılır yine. Bu kişiler sayıca azdır ve pek dikkat çekmezler. Kimilerinin -az bulunsalar da- perdeyi engellememek için eğilerek çıktıklarına bile şahit olabilirsiniz. Artık filmin sonuna gelinmektedir ve siz hala filmin ne anlattığı konusunda bir fikir sahibi olamamış olabilirsiniz.
Filmin bitmesine neredeyse dakikalar vardır ki bir anda bir hareketlilik başlar salonda. Otoparktan erken çıkıp trafiğe yakalanmamak isteyen bir takım seyirciler ayaklanmışlardır. Bunların bir kısmı filmin sonunu beklemeden salonu terk ederlerken bir kısmı paltolarını felan giyinmeye başlar ya da geri kalanını ayakta seyir eylerler. E, doğal olarak salonda bir stadyum havası esmektedir. Meksika dalgası sadece ön saflarda kalıyorsa şanslısınız demektir. Çünkü sinema izleyicileri biletlerini daha önceden aldıklarından arka saflarda yer tutmuşlardır ve önde kalkan güruhtan etkilenmezler vizyonel olarak.
Hayırlısıyla bir film daha bitmiştir ve jenerik henüz bitmeden salon bir kaç sinema heveslisi dışında tamamen boşalmıştır. Yangın alarmlarında bile salonu bu kadar kısa sürede boşaltamazsınız. izlemiş olduğunuz-artık ne kadar izleyebildiyseniz-filmin verdiği hazla salonu terk edersiniz. Siz kapının hemen dışındaki "gelecek film" afişlerini incelerken sizden sonraki seansın seyircileri salona doğru hareket etmeye başlamışlardır bile ve yeni bir serüven daha başlar.
Uzun lafın kısası; film sinemada izlenir. Bu konuda hemfikirim. Fakat, yukarıda anlattığım gibi durumlarda film izlemek işkenceye dönüşür ve "ulen dvd'sini alaydım da evde takılaydım" diyesiniz gelir çoğu zaman. Uzun zamandır sinema salonlarına gitmeyişimin temel sebebi de budur zaten. Ama siz yine de sinemaya gidin, izleyin.
sigara içmeyen bireyleri bilmem ama benim için geeçrli olmayan mevzu.
ortalama bir film yaklaşık 110 dakika olsa (içeri girilmeden sigara içildi peşisıra. o yüzden sigara derdi yok),
ilk yarım saat zaten mevzuyu anlamakla geçiyor. yavaştan bi eller gitmeye başladı sigara paketine...
30-60 arası aksiyon var ise aksiyon ya da mevzu ne ise mevzunun zevklileşmesi, sigara dürtüsü bi süre askıya alındı...
10 dk ara. manita ile gidilmiş ise sigara içilmeye yavaş yavaş yürünür. kız işetilmeye gidilir. ilişki kaşarlaşmışsa koşa koşa sigara içmeye çıkılır, kız kendisi işer. dönüşte mutlaka geç kalınır. film başlamıştır. karanlıkta milletten küfür yiye yiye yeriniz ulaşmaca...
60-90 arası aksiyon ve konunun ballanması ardından orgazm sigarası stayla "hacı yakak bi sigara film de sardı" dürtüsü ile sigara yakma isteği.
90-110 arası ardı ardına çıkan esrarlı gerçekler, kötü adamların sikertilmesi ve ayrılıklar/kavuşmalar yüzünden sigara içme dürtüsünün tetiklenmesi.
Para ver izleyek denilesi önerme.
Aynı zamanda sinema artık bir sevişme mekanı olmuştur. Öpüşmeyi abarttı milet, çıtayı yükseltti. Salonlar bildiğin apış arası kokuyor.
Yanlış bir söylemdir.
TV den, Pc den, Telefondan, Tabletten izlediğiniz filmlerdede aynı hazzı alabilirsiniz. Hatta benim en çok haz aldığım tür yatağıma uzanmış, sigaramı yakmış şekilde Cep Telefonumdan izlediğim filmlerdir, ha çişimmi geldi, durdururum filmimi gider işer gelir devam ederim. Sigarammı bitti dondur git al. Hani lan sinemada bu lüx ha?
bilgisayarda izlemenin zevki başkadır, uzanırsın yatağına yakarsın sigaranı izlersin, televizyonda izlemek den bile güzel dir, çünki televizyon tüplü, en iyisi bilgisayar.
