perondan kalkış vakti geldiğinde, dışarı çıkıp şoföre 'gel geri' diye bağırırken, avcunun içinde tutmak zorundaymış gibi hissettiği sigarasının dumanından çilekeş ciğerlerine bir nefes çeken, otobüs ileri yönde hareket ettikten ancak birkaç saniye sonra içeri atlayan ve akabinde kapının usulca kapanmasıyla gözden kaybolan şehirler arası zayıf, çelimsiz, kuru göt bi otobüs muavininin gözlerindeki hakimiyet ışıltısı gibiydi seni sevmek...
siyah meşinden ceketimle, gümüş kol düğmelerimin ışıltısına kapılmış genç hanımların önünden geçerken çay bardağımla, bir göz süzmemle afiyet olsun diye hep bir ağızdan kadın korosu eşliğinde ofisime dönerim.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.