Birçok eseri olan hayatının büyük bölümünü içerek geçiren ve Fransa da yaşamış Türkiye nin tek enternasyonel ressamı.Aynı zamanda çok meşhur bir hikayesi vardır.Picasso bir gün Fikret Mualla nın Fransa daki resim atolyesini ziyaret eder.Çok beğenir çizdiği resimleri ve Fikret Mualla yı akşam yemeğine çağırır.Fikret Mualla gider.Akşam yemeğinde Picasso Fikret Mualla ya bir resim hediye eder.Fikret Mualla bu resmi içmeye gittiği yerde hesabı ödeyemeyince garsona hediye eder.Bu gerçek bir hikayedir.Zaten hapse gireceğine akıl hastanesinde yatmış bir ressamdır ve sağlam yapıtları vardır.
paris'te sefil bir sonbahar
mor kahve,dumanlı bistrolar
seine nehri yanında yalnız bir adam
bir paket gauloise,kırmızı şarap
eksilir yudum yudum bu dünyadan
bilmezler gerçek sanat uğruna
bir yaşam vermişsin kim farkeder
görmezler gerçek deha yitip gider
tüm bunlardan sonra
bir çoğu adını bile bilmezler
zor yoldan geçtin fikret mualla
gerçek deha sendin fikret mualla
mor zemin üstünde figürler
rıhtımda donanmış gemiler
açlık sefalet dolu yıllardan sonra
beklediğin ölüm gelmişti uyurken
bembeyaz çarşaflarda...
murat köseoğlu albüm kapağına şarkıyla ilgili şu notları düşmüş:
"(19.01.93) birinci albümde de vardı, şimdi daha çok oturdu. 97'de bir sabah 06.00'da uykum kaçmıştı. oturdum bu haline getirdim. demek ki ondan uyanmışım. aynı gün kayıt yapabildim.bu şarkıyı sevenler don mc lean'in "vincent"ini bulmaya çalışsınlar. o da van gogh için yazmış. o kadar fikret mualla sergisi açılır, bir görevli de bu şarkıyı bilmez."
ibadet gibi resim yapmayı ister ruhi istirahatimi ancak bu tarzda temin edebilirim. demiştir. müzisyenler, barlar ve bistrolar, kağıt oynayanlar resimlerinde sık sık konu edilmiştir. içkiye düşkünlüğü ve çoğu zaman bar sahiplerine içki karşılığı resimlerini verdiği söylenir.münzevi bir yaşam sürmüştür. hatta resimlerinin sergilendiği galerinin önünde tezgah açarak burada daha ucuz diyerek resimlerini sergisini gezmeye gelenlere satmaya çalıştığına dair bir hikaye anlatılır.
almanlar paris i işgal ettiklerinde kağıt bulamadığı için geceleri duvarlardan söktüğü afişlerin temiz yerlerine resim yapıp, bunları da yemek ve şarap karşılığı cafelere bırakan;
dönemin chp sinden devlet büyüklerini topluca resmetmesi için eş dost aracılığı ile bir sipariş alan, yüklüce bir miktar karşılığı, fakat içkili ve kavgalı bir meyhane dönüşü, aynı resmi jiletle doğrayıp resimdekilerin gözlerini oyan;
davulunun sesi genç sanatçılara uzaktan hoş gelen ve fakat ateşinin düştüğü yeri yaktığı, kendi imtihanını verirken ateş le yanında kimse olmayan, olamayan...
sadece içki alabilmek için resim yapan ,zor bir hayatı üstlenmiş ressam. akm'de resimleri sergilenmektedir bu sıralar,resimler canlı basit gibi durmakta ama çarpıcı...
Yaşamının büyük bölümünü Fransa'da geçirmiştir.konularını kahveler, sirkler ve sokaklar gibi Paris yaşamının ayrıntılarından seçmiştir. Resim onun için bir yaşama biçimi olmuştur. Yaşamın gerçeklerini büyük bir içtenlikle renge ve biçime aktarmış, içinde yaşadığı bohem çevrenin insanını resmine konu olarak almıştır. Daha çok guvaş tekniğine yakınlık duymuş ve bu teknikle çok hızlı çalışabilmiştir. Ancak yağlıboyayı da suluboya ve guvaşı kullandığı ustalıkla kullanmıştır. Resmin kuramsal sorunları onu pek ilgilendirmemiş, dış etkilere yabancı kalmış ve çağdaş akımlara katılmamıştır. içinden geldiği gibi, öznel, coşkun bir lirizm ile dolu resimler yapmıştır.
yapıtlarının çogu bugun özel koleksiyonlarda sergilenen ressam, 1967 yılında fransa'da nice şehrinde öldügünde kimsesizler mezarlıgına gömülmüş ve 1974 yılında dönemin cumhurbaşkanı fahri korutürk'ün ilgilenmesiyle kemikleri türkiye'ye getirildi ve karacaahmet mezarlığı'na gömüldü.
fransada pek çok kişinin idolü olabilmiş ve halen onun gibi resim yapan ve figürler yaratan insanlar mevcuttur.akmdeki az resimli sergisinde gördüğüm kadarıyla ilham kaynağı olmuş ve olmaya devam etmektedir.
bilmemkaçıncı cumhurbaşkanımız fahri korutürk, fikret mualla'yla babasının hayrına ilgilenmemiştir; kendisinin eşi gençlik yıllarında fikret mualla'dan resim dersleri almıştır, onun hayranıdır ve fahri korutürk'ün eşinin baskıları sonucunda bu mezar nakli gerçekleştirilmiştir.
fikret mualla'nın en birinci vasiyeti kalamış sahili açıklarında cesetinden kalan küllerin dökülmesiydi denize, memleket içine. bürokratik nedenlerle, dostları bunu ancak yıllar sonra gerçekleştirebildiler.
fransa'da sefalet içinde yaşamış, birçok kez akıl hastahanesine kapatılmış, guaj boya tablolarında çığır açan ama o günlerde bir votkayla takas edilen eserlerin sahibi, genellikle dışarıdaki insanları resmetmiş ve çok hızlı resim yapan bir üstaddır kendisi. hızlı resim yapması tualin başında çok kalınca sıkılmasındandır.
picasso bir tablosunun arkasına fikret mualla ya yazarak imzalamıştır. evet bu olay gerçektir ve göndermiştir. fikret mualla tabloyu alıp meyhaneciye vermiş karşılığında 1 şişe alkol almıştır.
boru mu sizce ? bu olay gerçektir ve picasso resmen fikret mualla ya yazıp imzalayıp göndermiştir.
daha enteresanı fikret mualla bir dönem hastanede yatıyor oda arkadaşı kim dersiniz ?
bir gün buna tr den bir gazeteci geliyor ziyarete. Röportajını yapıyor. bittikten sonra da resimlerini incelerken.
Fm: begendigin var mı?
g: hepsi güzel...
fm: vardır begendigin sec birini
g: fakat....param yetmez....
fm: sec birini iste
g: bu...
fm:tamam senindir.
g: kaç para ?
fm: 10 lira (atıyorum ama 10 lira gibi bisey iste)
g: saka mı yapıyorsunuz ?
fm: 10 lira !
parayı aldıktan sonra gazeteciyle beraber evinin altındaki barda oturup iki bira soylemis ve kendisi ödemistir.
bedri rahmi eyüboğlu, fikret mualla' nın resim tutkusu üzerine şunları söylemiştir;
onun sinirlerinin ne halde olduğunu bilenler, iyi bir ressam olduğuna inananlar, her babayiğitin sineye çekemeyeceği birçok sözlerini hallerini duymamazlıktan, görmemezlikten gelirler. bir parça resim sevgisi olup da parise kadar uzanan bütün hemşeriler ondan birkaç desen suluboya almışlardır. fikret muallanın odasında, bir çekirge sürüsü gibi her yanı kaplayan sefalet bulutundan tek bir şey kurtulmuş. boya kutusu ve fırçaları. paleti çiçek gibi tertemiz. yenilikten gelen bir temizlik değil. işleyen demirin pas tutmamasından gelen bir temizlik. tüpler sevgi ve saygı ile sıkılmış. fırçaları yokladım. bir kısmının uçları ıslak. bu korkunç odasının içinde boya kutusu ve fırçalar bitmiş, tükenmiş bir yüzün ortasında bir sıra inci diş gibi duruyor. sefaletini ve kendisini unutup bu temizliğe dalıyorum."
"Penturle hayatımı kazanıyorum. Daha ziyade kendimi öldürüyorum. Elimdeki avucumdaki ne ölecek, ne de yaşayacak kadardır. Üstüm başım bitik, ne elbisem kaldı, ne de çamaşır, kış fena halde geldi. Müsait ve biraz şehvetli bir satış yapmak gayretlerini arıyorum. Paris'in ücra bir köşesinde dünyadan uzaklaşmakla uğraşıyorum. Maddi mücadele yoruyor. Sanat bu vaveylalı âlemde tıpkı bir kedi miyavlaması gibi geliyor bu âlem insanlarına."