Olması gereken, insanların -her ne olursa olsun- sahibi oldukları kişisel dünya görüşlerinden ötürü; herhangi bir sanat dalında, ortaya koydukları veya icra ettikleri eserleri nesnel değil tamamıyla öznel(tarafgir) bir gözle ele alınmasına gayret etmektir.
'fikirlerinize katılmıyorum, fakat onu açıklama özgürlüğünüzün sonunda kadar arkasındayım'
çünkü aslolan onların sadece şahıslarını bağlayan fikirlerinden ziyade sanat adı altında, insanlığa armağan ettikleri bu miraslardır.
Misal bugün, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet Türk şiirinin yetiştirdiği kanımca -tanınan- en büyük şairlerdir; ikisi de gerek biçim gerekse içerik olarak tamamen farklı tarzlarda yazsalar da; evrenin itici gücü olan 'polarizasyon yasası' işte burada da devreye girmiş; ve zıtlıkların birliği gene kaderin bir cilvesi olarak bize göz kırpmıştır. Kaldı ki haydi koyun elinize vicdanınıza ve söyleyin:
Şimdiye değin acaba kaç kişi aşkını (bkz: beklenen) kadar az ve öz ifade edebilmiş veya kaç kişi insana umudun yüceliğini (bkz: yaşamaya dair) kadar güzel betimleyebilmiştir..?
(bkz: Ahmet Kaya)nın şarkıları ile ağlamayan kaç kişi vardır acaba çok merak ediyorum?
(bkz: Zeki Müren) 'cana rakibi handan ederken' kaçımız onun cinsel kimliğini düşündük peki?
ya (bkz: cat stevens) kızına 'bu dünya vahşi, dikkatli ol' derken dininin bu duygulara bir gram etkisi olmuş muydu acaba???
Bunlar evrensel değerlerdir işte! Aslolan bunlardır! aşk ve umuttan ibarettir çünkü herşey!
kalanıysa laf-ü güzaftır...
edit: acizane 41. başlığımız olmuş bu; maaşallah diyelim!