Başbakan Süleyman Demirelin şapkasını alarak hükümeti terk ettiği 12 Mart 1971 askeri muhtırası sonrası tutuklanan Fethullah Gülen'in, hapishanede çektiği sıkıntıları dile getiren anılarıdır...
Unutamadığım bir sima da oldukça saf bir albaydı. Ara sıra gelir, Kur'an-ı Şerifimiz de böyle diyor der, ondan sonra birkaç şey daha konuşur giderdi. Meşhur laflarından biri buydu. Bir de her defasında tekrarlamaktan bıkmadığı bir sözü vardı. "Sağ, sol ve seks yok! Yani; sağ, sol görüşlü ve seks kitapları okumak yasak, demekti bunun manası.
Dışarıya çıkıp da hava almaya can atardık. Tuvaletler koğuşun dışındaydı. Akşam saat dokuzda kapılar kapanır, sabah altıya, yediye kadar açılmazdı. Bu müddet zarfında ızdıraplı da olsa idrarınızı tutmak zorundasınız. ishal de olsanız kanun değişmez. Zaten ihtiyacınızı görecek başka yer de bulmanız mümkün değil. O bakımdan ilk bir-iki günümüz çok sıkıntılı geçti. Daha sonra ben yiyip-içmemeye dikkat ettim. ikindi namazından sonra bir şey içmiyordum. Yemek vaktimi de ona göre ayarlamıştım. Ama bize göre yaşlı olanların durumu daha zordu. Mesela, Mustafa Birlik ve Mustafa Asutay Beyler bizlere göre yaşlıydılar ve bu yüzden de çok zorlanıyorlardı.
Zaruret insanı kâşif yaparmış. Hemen arkadaşlar yeni keşiflerde bulundular. Naylon torbalar ve şişeler tedarik ettiler. Artık geceleri, idrar ihtiyacını bu seyyar tuvaletlere yapıyorlardı. Dolan torbalar dışarı atılıyor, pencerenin önüne konan idrar dolu şişeler yüzünden pencere pervazları sabahları eczane vitrinine dönüyordu. Bu hem acı, hem utandırıcı, hem de çok komik oluyordu. Mahmud Albay bazen bu durumu görür; Böyle yapmayın! diye çıkışırdı. Ama kime söz dinletecek Millet kasıklarını tutup sağa sola koşturmaktan bir kere kurtulmuştu. Allah'a şükür benim böyle şeyler kullanmaya hiç ihtiyacım olmadı. Bekir Bey ise hapishaneye "daz daz" dediği bir lâzımlık getirtmişti. En nezaketlisi de onun yaptığıydı. Gündüzleri götürüp onu tuvalete dökebiliyordu. Diğerleri ise çok kere naylonları ve şişeleri camdan atıveriyorlardı. Sıkıntının birisi tuvalet, ikincisi ise, banyo meselesiydi. Tutukluları haftada bir hamama götürüyorlardı, ama mecburi durumlarda yıkanmak katiyen mümkün olmuyordu. Namaz kılan insanlar için bunun ne büyük bir ızdırap olduğunu, bilmem izah etmeme gerek var mı? Tek çare tetikte yatıp kalkma veya geceleri -cenup olmamak için- hiç uyumamaktı!