gözlerime perde yeni inmişti.
körlüğe alışmaya çalışıyordum.
arada bir, bir ağaca, bir duvara,
bir insana çarptığım oluyordu.
bir gün, yol ortasında çarptığım bir kadın
(onun kadın olduğunu ilkin kokusundan
sonra ipek çarşafından anlamıştım;
daha sonra, sesi, bu sezilerimi doğrulamıştı)
homurdanmak yerine, çantasını açıp,
elime bir metal parçası (yüz para) sıkıştırmıştı.
ona bir dilenci olmadığımı söylemezdim.
çünkü her kör
kendisine yardım edilmesi gereken (insanlık borcu!)
biridir.
kabullendim hayatımın bu ilk ve son sadakasını.
tanrı'nın, kendisini nazardan ve beladan saklaması
dileğinde bulunduk bıyık altından gülümsemeden.
ama o metal parçasını cebime koyamadım, avucumda sakladım.
çok geçmeden bir başka insana tosladım.
bu kez, karşımdaki, benden önce davranıp özür diledi.
anladım ki iki kör çarpışmıştır.
ama karşımdakine bunu (benim de onun gibi bir kör olduğumu) belli
etmedim.
elimdeki metal parçasını tutuşturdum.
bağışla beni, dedim, dalmış gidiyordum, görmedim seni.
Kitaplarını imzalatmayı hep kıl payı kaçırdığım yazar. Aslında ne çok sorulacak sorum ve ne çok kurulmamış cümle var biriktirdiğim. Tam da bu hale tekabül eden bir minik öyküsü vardır kendisinin...
Yoksa aşık mı oldunuz? dedi kibirli bir gülüşle. Sizinle ilgisi yok deyiverdim telaşlanarak.
Sadece sevesim vardı..
birkaç hafta önce sekseninci doğum gününü kutladığımız yazar. keşke gazeteler, televizyonlardan da duyurulsa!
ipekli mendil, yazar'ın doğum gününü mirza öyküsüyle kutluyor:
"bugün ferit edgü’nün sekseninci doğum günü. o doğduğu sırada türkiye gencecikmiş, almanya’daki nazi egemenliği ise bebek. insanlar caz müziği ile yeni tanışmış, beatles’ın şarkılarına ise daha çok var. picasso guernica tablosunu bitireli henüz bir yıl olmuş, edward hopper’ın nighthawk’ı resmetmesine daha 6 yıl var. ferit edgü’nün yaşamı, bir çok vahşi, acımasız, anlamsız, farklı, ilginç, yenilikçi, çoğulcu, olağanüstü ve sonra yeniden vahşi, acımasız, anlamsız olaylara tanık olmaya gebe."
"biliyorum, bir insana inanabilseydim, bir insanı sevebilseydim (bu insan kendim bile olsa) her şey değişecekti. ama ya o insan yoktu ortalarda ya da o inanç -o günlerde."
eğer türkiye'den üç edebiyatçı say deseler ferit edgü ( diğerleri yaşar kemal ve oğuz atay) bunların başında gelir. türkiye'deki minimalist öykünün de temsilcisi sayılır. yazım tarzı eğer oulipo akımını biliyorsanız aynısıdır, oulipo akımının türkiye versiyonudur diyebiliriz. hatta raymond queneau'nun biçem alıştırmalarını ilkin çevirmeye çalışır fakat altından kalkamaz ferit edgü, sonrasında o tarz bir kitap yazar, bir tür türkiye versiyonu diyelim.
raymond queneau, 'biçem alıştırmaları' kitabından bir olayı 99 farklı şekilde anlatır.
ferit edgü de bir olayı 101 farklı şekilde anlatır 'yazmak eylemi' adlı kitabında.
gökdemir ihsan da yine raymond queneau'ya nazire olarak bir olayı 33 farklı şekilde anlatır 'kurmaca alıştırmaları' adlı kitabında.