liseyi bitirmesine ramak kalmış prozac gençliğine hayatında hiç aklına getirmediği soruyu sorduğunda gevrek, eblekimsi, adam sendeci bir ifade ile karşılaşmayı kanıksamış emektar.
öğrenciye soru sorar. sonra da sordugu soruyu olumsuz şekilde ya da öğrencinin söylediğinin tam tersini söyler. büyük ihtimal öğrenci bocalar. öğretmen egosunun verdiği şişkinlikle birkaç soru daha patlatır. ama şunu unutmamalıdır. soruya soruyla cevap veren o konu hakkında birşey bilmiyor demektir .
lise de genellikle ne anlattığını kendisi de anlayamamış gariban memurdur. dersi dikkatle dinlendiği taktirde çok komik olabilen bir memurdur da aynı zamanda.
" hocam yaeeea felsefe çok saçmaahh, bize ne bunlardan yaahhe " serzenişleriyle bolca karşılaşan ama yılmayan sabır taşıdır. " töbe töbe dinden çıkarır hocam bu felsefe adamı eheöhöhöhhuhuzuha " cümlelerini işittikçe sakin olmaya çalışandır. böylesi durumda kaldıklarında takındıkları tavırlardan çıkarabildiğim kadarıyla zordur işleri, zor...
Öğrencilerinin ne saçma şey bu felsefee yaaa serzenişleriyle baş etmek zorunda olan sabırtaşı insandır.
edit: Soruya soruyla cevap vermek zaten felsefenin ana noktasıdır.Ve sorular cevaplardan daha önemlidir. soruya soruyla cevap veren çok şey biliyordur aslında ama anlayana.
kendilerinden hep her soruyu aristovari cevaplandırmaları beklenir oysa müzik öğretmeninden mozart olması ya da beden öğretmeninden sırıkla atlaması beklenmez,bu haksızlıktır.
Artık Türkiye'de ataması neredeyse olmayan bölümü bitirmiş olup üstelik kendisinin girmesi gereken derslere, sırf atama yapılmadığından, çoğu zaman geometri hocası müdür yardımcısının girdiği talihsiz insan evladıdır.
öğretmen olmalarına rağmen benim kadar bilgi birikimine sahip değillerdir. bunların bir de prof. modeli vardır. yazık yauf günümüzde sanat gibi felsefenin de sonu geldi. hem dünya çapında en derin felsefi gözlem gücü ve birikime benim sahip olmam bunu gösteriyor. hem her yerde karşılaştığım klasik marksist teorisyenler, artık ne kadar dar kafalı olduğumuzu, düşünmediğimizi gösteriyor.
ne işe yaradıkları hiç belli olmayan, bu işin öğretmeni olup aslında felsefeden hoşlanmayan, muhtemelen felsefeye olan ilgisinden değil sadece öğretmenlik kısmından nemalanan, üniversitede çıkan birkaç sorusunun hemen hemen yarısı da din kültürü dersince elinden alınarak iyice gereksizleştirilmiş, ilk tanıştığı kişilerce genelde soğuk karşılanan, uzak durulan, tanıştığı herkesin kendince bahsettiği felsefi ifadelerden hiçbir şey anlamayan, bu muhabbetlerden sıkılan, genelde ateist oldukları düşünülen, insanlara sözde düşünmeyi öğreten, boş boş konuşana "felsefe yapma" denilen, aynı zamanda nihat doğan gibi gereksiz adamların bile filozof olarak adlandırıldığı bu ülkede felsefe yapmaya çalışan, bir yandan varolup olmama problemini anlatırken aynı anda akşam eve götüreceği kıymayı düşünen boş beleş insanlardır(!).
ortaokulda vardı bizim bir tane hoca. hababam sınıfının öğretmenler odasından fırlamış gelmiş gibiydi. yaşlı, saçlarının önü dökülmüş, yanlar ve arkalar uzun beyazdı. şişedibi gözlüklü ve zayıf suratlıydı. derste neler anlatıyordu hatırlamıyorum bile.
ancak kendisi gibi sıska bir motosikleti vardı. dersten sonra ona atlar ve giderdi. yaz kış mont giyerdi. üşütük olduğunu söylerlerdi üst sınıflar. muhtemelen ruhu üşüyordu. yaz kış mont giyerdi. üşüyordu.