tarihte fıçı içinde yaşayan, yattığı çarşafı üstüne alıp çıplak ayakla dolaşan, duş bile almadan yaşayan filozoflar var. azla yaşamayı erdem kabul eden bir sürü düşünür var. en iyi felsefe bir problemin üstünden meydana gelir. her istediği paşalar gibi olan fakiri bilmeyen insan problemli bir toplumda yaşayan kadar iyi felsefe yapamaz.
Ünide bi hocamız felsefe dersinde şey demişti ; Felsefe boş zamanda yapılabilecek bi eylemdir, çalışmaya ihtiyacı olmayanın boş vakti vardır, bi insanın çalışmaya ihtiyacı yoksa zengindir, o yüzden zenginlerim işidir.
aslında, felsefe zenginlerin işidir önermesi yerine felsefe, geçim derdi olmayan, çalışmadan yaşamını kendi hayat standartları doğrultusunda sürdürebilen, tüm zamanını boşa çıkartabilecek insanların işidir önermesi daha doğru olabilir. ilk çağda eski yunan filozoflarının felsefeyle bu kadar ilgilene bilmesinin sebebi de budur. ancak bunlardan bazıları zenginlikleri sebebiyle bazıları ise yunan şehir devletlerinin (polis) toplumsal düzeninden kaynaklanıyor.
yunan polis' lerinde bütün işleri köleler yapıyordu. böylece yunan halkının yaşamlarını sürdürebilmek için çalışmaya ihtiyaçları olmuyordu. bütün zamanları boşa çıkan erkekler de kendilerini derin tartışmalara ve düşüncelere verebiliyorlardı. bu polis' lerde sadece erkekler özgür bir vatandaş olarak sayıldıkları için kadınlar da köleler gibi olmasa da iş hayatında kendilerine yer buluyorlardı. yani yunanlarda kadınların düşünmeye vakitleri olmuyordu. hatta bazı filozoflar kadınların düşünebilme yetisine sahip olmadığını düşünüyordu.
Türkiyede insanların düşünememesi için gereken her şey layıkı ile yapılıyor. insanların tek kaygısı "ay sonunu nasıl getireceğim?" Sorusuna yanıt bulamamak.
Bilgiye ve doğru habere ulaşabilmemiz için epeyce bir maddiyat gerekli. Evinize her ay sınırsız internet, tv hizmeti, iki gazete, iki kitap, iki dergi üyeliği alsanız asgari ücretin hatırı sayılır bir yüzdesini buna harcamak durumunda kalırsınız.
Bir de asgari ücretin yoksulluk sınırının çok altında olduğunu dikkate alırsak; bırakın felsefe yapmayı, yapılmış olan felsefeyi bile açıp okuyacak halimiz yok.
Felsefe zenginlerin işidir demek felfesenin ne olduğu ile ilgili hiçbir fikre sahip olmamaktır.
Zengin her akşam gökyüzüne bakıp rahat yaşamayı hayal etmez.
Zengin her uyandığında akşam yemek yiyebilecek miyim diye düşünmez ne yesem diye düşünür.
iki farklı çalışan mekanizma ve bunlardan fakir olanı, hayatı, düzeni, sistemi, tanrıyı sürekli sorgulayan mekanizma bir süre sonra yanıtını bulamadığı cevaplara daha fazla sorular sorarak daha derinlere iner ve orada kaybolur.
Zengin mekanizmanın sorduğu sorulara aldığı cevaplar hep tatmin edicidir. Bilinmezleri sorgulamaz, neden bu kadar zenginim ki gibi sorular sormaz kendine veya neden bu kadar fakir var demez. Kafa rahattır.
"Tok açın halinden anlamaz". Fakat bir şeyler yapması lazımdır. O halde ne yapar? Ne yapsın o da oturur bol bol felsefe (goy goy) yapar. Olmadı siyaset yapar, nolmuş yani..evet.
felsefe zenginlerin ürettiği fakirlerin tükettiği bir bilim değildir. felsefe dertli ve aynı zamanda zeki insanların bu iki özelliği harmanlayarak merak kılavuzunu doğru şekilde yönlendirmeleridir.
her insan felsefe yapar. bir yakınını yitiren insan şöyle bir yaşadığı hayatı sorgular, ölümle ilgili bir kanaate varır. ancak buna naif felsefe yakıştırması yapıyor durmuş hocaoğlu.
ancak, felsefeden kastımız bir düşünce sistemi etrafında, kapsamlı ve çelişiksiz bir şekilde düşünme ise ne yazık ki evet felsefe zengin işidir. yarın elektrik faturasını kimden borç alıp da ödeyeceğini düşünen insan, bilimsel araştırmanın metodu üzerine kolay kolay kafa yoramaz.
diyojen örneklerini bir kenara bırakalım, diyojen sarraf bir babanın oğlu olarak düşünmek için yeterli maddi zenginlik içinde doğduktan sonra bu düşüncelere ulaşıp, bu hayatı seçmiştir.
edit: arkadaşın teki hamaset yapıp sildi, muhtemelen editleyip sonra tekrar yazar. zenginlerden örnek verip, evet bakın çok felsefe yapıyorlar türevi bir iddiada bulundu. ''felsefe zenginlerin işidir'' demek ''her zengin felsefe yapar'' demek değildir. lütfen.
Hiç bir mülke malik olmayı kabul etmeyen ve su içtiği tas için "bak maliki olduğun bir tas var" denilince tası atıp suyu eliyle içen diyojen'in yolundayız biz.
Düşünmek bedava hiçbir felsefi öğreti de maddiyat gerektirmez. gerçek mutluluğun öyle parayla, itibarla, maddeyle gelmeyeceğini de biliyoruz kendimizi kandırmayalım. bahsi geçen adamların ekmek kaygısı da yok ki felsefe yapıyorlar zira birçok filozofun aileden zengin olduğunu biliyoruz.
Melih cevdet’in defne ormanı şiirini anımsayın. “Köle sahipleri ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı” diye başlıyor.
fakat kölelikten filozofluğa erişmiş bir epiktetos da tanıdık.
Ofansif duruşunun yanında pek de yanlış olmayan önermedir.
Lise felsefe hocam hep bunun üzerine vurgu yapardı. BakınıZ; Eflatun, sokrates, aristo gibi adamların hem kişisel maddi durumları hem de devlet bazında refahları çok çok yüksek durumda olduğu için genellikle gün içinde yapacak hiçbir işleri yoktu. Bu rahat ve boş yaşama hali bu insanların düşünmeye vakit ayırmasına sebep oldu.
Tam da Bu sebeptendir ki sürekli başka şeyler düşünmeye zorlanan halklarda felsefe gelişmez. Üzgünüm ki bu durum bizde de böyle gerçekleşiyor.
Bir önerme. Felsefeyi düşünmek, anlamak bir yana, hayatınızda uygulamak için bile belli bir maddiyat gerekmektedir. Aksi takdirde; yani benim durumumda, cebimdeki 2,5 lira ve yarın sabah 6'da kalkıp asgari ücret kazandığım işime gidecek olmam durumundan bahsediyorum, size mutsuzluk, tatminsizlik ve hayal kırıklığından başka bir şey getirmeyecektir.
''Eyleme dönüşmeyen arzu, ruh bozukluğuna yol açar.''