Tarihsel olarak çok da yanlış sayılmaz sanırım. Gerçi sonradan, tarih çizgisi kaçınılmaz olarak biraz daha geriye kaydı: Homeros, Hesiodos, Eski Mısır, Uzakdoğu, Sümerler, derken inka-Maya fantezileri vs.. Ama felsefenin bugünkü anlamı düşünüldüğünde bilinen ilk filozoflar, işe varlığı sorgulayarak başladıkları gibi, arkalarından gelenler de onların ortaya koydukları teorileri sorgulayarak devam ettiler.
Doğa filozofları olarak bilinen Thales, Anaximenes gibi isimler varlığın kaynağını arıyorlardı mesela. Bu kaynak soruşturmasının, Herakleitos - Parmenides paradoksuyla vardığı zirve noktası, felsefenin neredeyse salt soru temeline indirgendiği sofist akımını doğurdu. Sokrates ve yavruları (Platon, Aristoteles), belki şüpheciliğin karşısına bir mutlaklık kalesi dikmek istiyorlardı ama bunu da mevcut inanışları, kalıplaşmış yargıları sorgulayarak yapıyorlardı. Cevapların her halükarda ve her nasılsa Aristoteles - Yeni Platonculuk apexinde birleştiği Ortaçağ'da bile soru sormak filozoflara özgürlüğün tadını veren, yelpazesi cevaplara nazaran alabildiğine geniş bir eylem biçimiydi. Aydınlanma, belki bahsetmeye bile gerek yok, felsefi soruların yenilenmesi vesilesiyle yeni bir felsefe inşa etme dönemiydi.