Sultan ıı. Abdülhamid dönemindeki hafiyelerin (Ya da Ahmet ihsan Tokgöz'ün deyimiyle "kara sinekler"in) istanbul'da dolaştıkları yerler bellidir. En çok da tiyatrolarda, kahvelerde, içkili yerlerde, otel salonlarında görünürler. Halit Ziya, Tepebaşı Tiyatrosu'nda en pahalı yerlerden birine kurulan bir "kara sineği" şöyle sergiler :
"Fehim Paşa'nın tercümanı, kâtibi, sol eli, Türk adıyla çağrılan bir Yahudi tellalı vardı ki kendisine resmî bir kılık vermek için üstünden hiç çıkarmadığı redingotu ile bir yerde duramayarak beş dakikada on kez sandalye değiştirir, etekleri çırpına çırpına oradan oraya seyirtir, bütün Beyoğlu değirmeninin çarkını kendi çeviriyormuşcasına telaş içinde çırpınıp dururdu.."
Bu hafiyelerin başı Fehim Paşa'dır. Padişahın süt kardeşi Esvapçıbaşı ismet Bey'in büyük oğlu olduğu için sultandan büyük yakınlıklar görmüş, yükselme basamaklarını son sürat çıkarak 25 yaşında paşa olmuştur..
Fehim Paşa her yerde korku ile anılır. Avenesi arasında Yahudiler, Ermeniler, tatlısı Frenkleri, Suriyeliler, Süryaniler çoğunluktadır. Onun adına şehirde her türlü kepazelik yapılır. Karısı güzelce olanların bir jurnalle eşlerinden ayırtıldığı çokça görülmüştür..
Bir de ingiliz kapatması olmuştur Paşa'nın : Margarethe.. 1900 yıllarında Beyoğlu "Konkordiya Tiyatrosu"nda hünerler gösteren bir ingiliz cambaz ailesinin kızı.. 18'inde var yoktur.. Fehim Paşa, kızın babası Charles Morgan'a ağızları açık bırakacak doyumluklar verdiği gibi, kıza da Şişli'de bir konak açmıştır. Gayet güzel döşenen evde uşak, hizmetçi, Hristiyan aşçı; kapıda da her dakika Margarethe'in emrini bekleyen bir payton vardır..
Sermet Muhtar Alus'un anlatmasına göre, cambaz güzelinin Viyana'da parlak kartonlara basılmış, üzerinde "Margarethe Fehim Paşa" sözü de yazılı, türlü pozlarda kartpostalları da vardır. Bunlar Beyoğlu'nda gizli gizli satılır. Yalnız erkekler değil, kızlar da onları kapışır, koleksiyon yapar..
Fehim Paşa bütün istanbul'u haraca bağlamıştır. Büyük mağazalar, ticarethaneler, gazinolar, bitirimhaneler hep ona çalışır. Gelin görün ki, bu haracın ucu yabancı uyruklulara da dokunmaya başlayınca işin rengi değişir. Almanya ve ingiltere Elçilerinin üstelemeleri sonucu Padişah onu Bursa'ya sürmek zorunda kalır..
Fehim Paşa Bursa'da da rahat durmaz. Orada da halka kan kusturur. Ama Meşrutiyet ilan edilir edilmez Bursa'da da barınamaz; Bilecik'e doğru kaçarken de yolda linç edilir..
Beline değin inen saçları, bombeli alnıyla ayrı bir albenisi olan Margarethe'in "filmi" ise efendisininkinin tersine tam bir mutlu son ile kapanır..
O, daha Fehim Paşa sürgüne gider gitmez, varını yoğunu satmıştır. Parası da çoktur, Viyana yolunu tutar.. Sirkeci istasyonu'nda trene binmeden önce de arabacısı "Japon Rıza"nın yanaklarına iki öpücük kondurmayı unutmaz.. Çünkü ayda yılda bir değil, Fehim Paşa'nın gelmediği geceler Margarethe, Japon Rıza'yı, sonradan "Marmara Kliniği" olacak konakta yatırmayı alışkanlık haline getirmiştir.. Margarethe, tren kalkarken vagon penceresinden şu son sözleri fırlatır : "Japon! Seni unutmayacağım!.." (SALÂH BiRSEL, "Amerikalı Tolstoy")
izlediği adamların dakika dakika ne yaptığını sultana bildiren jurnalci. sırf bu adam yüzünden istanbul'da özel hayat diye bir şeyin kalmadığı rivayet edilir.