1919'da yerleştiği ve 1928'e dek kalacağı "Residencia de Estudiantes" öğrenci yurdunda Guillermo deT Torre, Jose Moreno Villa, Louis Bunuel, Salvador Dali, Rafael Alberti, Pedro Salinas ve FGerardo Diego gibi sanatçılarla dostluk kurmuştur. Bunlardan özellikle Bunuel ve Dali'ye çok yakındır; hatta Dali'yle yakınlığı dostluktan da öteye gidecektir. Çünkü sevgisini hiç haketmeyen bu kişiye aşkla bağlanacaktı. Lorca, eşcinseldi ve 1920'lerin koyu katolik ispanya'sında oldukça sıkıntılı bir durumdu bu.
Lorca, Endülüs'ün ispanya Krallığı tarafından fethedilerek Müslümanların, Yahudilerin ve çingenelerin göçe zorlanmasını uğursuz bir felaket olarak nitelendirmiş ve kendini bu çok kültürlü yapının bir çocuğu olarak görmüştür.
Hayatını konu edinen kitaplarda Franco taraftarı Falansjistler tarafından antifaşist ve eşcinsel olduğu için katledildiği yazsa da bunun bir diğer sebebi de kendisini Endülüs kültürünün bir parçası olarak görmenin de etkisi eklenmelidir.
adını ilk duyduğumda tipik futbolcu demiştim. *
t : 38 yaşındayken franco"nun adamları tarafından işkencehanelerde kurşuna dizilen ispanyol halk ozanı.
ünlü ispanyol şair garcia lorca, ispanya iç savaşında, ağustos 1936 yılında faşistlerce kurşuna dizilmeden önce son şiirini okuyor:
"özgür olmayan insan nedir?
söyle bana, mariana.
söyle seni nasıl sevebilirim
özgür olmazsam?
sana kalbimi nasıl açabilirim
bu yürek benim değilse?"
"Bütün insanlar, ister Cézanne olsun ister Nietzsche, bütün sanatçılar, mükemmellik kulesinde tırmandıkları her basamağı, daha önce belirtildiği gibi melekle ya da ilham perisiyle değil, kendi duendeleriyle verdikleri mücadele pahasına çıkmışlardır. Eserlerinin özü için esas olan bu ayrımı yapmak gerekir."
çok yakışıklı çok guzel bir adammis be,insan üzülüyor öldürüldüğünü düşününce. ölürken bile ezilen halklara selam vererek kursuna dizildiği soylenir. dunya nasil bir yer diye bir baslik acmisti bi arkadas, dunya boyle bir yer iste.
ülkü tamer olmasa adam akıllı çvirisiyle karşılaşamayacağımız şair.
''...Çünkü aranır alında güller
O katı görünüşünü kemiklerin.
Başka işe yaramaz erkeğin elleri
Toprağın altındaki köklere benzemekten...''
Bilerek katledilişinin bir gün ardından yazdığım "insan"... 19 ağustos 1936 tarihinde Alfacar'da katledildi Lorca! 38 yaşındaydı. Kuklalar oynatıp, oyunlar yazıp, şiirler kaleme alıyordu. Bu denli azalmaya meyilli bir dünya için fazlaydı Lorca! Sait Maden çevirisiyle şiirlerini okuduğum dönemi anımsıyorum. Yazko'dan çıkmıştı kitap. Bende ikinci eli mevcut. Önceki okurunun notları bile duruyor. Çok şey söyleyecekken insanın boğazı düğümlenir bazen. işte bu tam da öyle bir an... Goethe'nin Faust'undaki "bitimsiz" anların toplamıdır böyle anlar. Fazla söze gerek yok; Lorca insan gibi yaşadı ve insan gibi öldü. Bir şairi, nasıl öldürebilirsiniz ki!
tarihte bugün* katledilmiş olan ünlü ispanyol şair.
dali* ibnesinin yanındaki değeri kat be kat fazladır gözümde.
kendi kaleminden bir dörtlük ile yad edelim;
--spoiler--
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.
Yeryüzünün bütün ölüleri gibi,
Unutulmuş bütün ölüler gibi
Sönmüş bir köpekler yığını içinde.
--spoiler--
19 Ağustos 1936
Ben de her gerçek şair gibi devrimciyim diye tanımlayan büyük şair Lorca, 38 yaşında faşist ispanyol muhafızları tarafından öldürüldü.
1Şiirlerinin yanı sıra tiyatro oyunlarıyla da tanınan, Kanlı Düğün, Yerma ve Bernarda Alba'nın Evi üçlemesinin yazarı Garcia Lorca, Ağustos 1936'da Avrupa coğrafyasını çiğneyen faşizmin ispanyol muhafızları tarafından gözaltına alınır. 2,5 gün ağır işkencelerden geçirilen Lorca, 19 Ağustos günü doğduğu memleketin Granada bölgesinde faşist birliklerce kurşuna dizilerek katledildi.
Yaşamını ispanya halkının özgürlüğüne ve eşitliğine adayan ve mücadele ettiği faşistlerin kurşunlarıyla 38 yaşında katledilen büyük şairi ve mücadelesini saygıyla anıyoruz
'bu dünyada her daim hiçbir şeyi olmayanların yanında olacağım; kendilerinden o hiçbir şeye sahip olmamanın huzuru bile esirgenen insanların yanında' demiştir kendileri.Kurtuba'nın prensidir.
Aşk yok kesin billurdan gözlerin altında
Aşk açlığın hırpaladığı vücutlarda duruyor
Sel baskınına karşı koyan ufak barınakta;
Aşk açlık yılanlarının birbirini yediği hendeklerde
duruyor
Martı ölülerini sallayan hüzünlü denizde
Ve yastığın altına gömülmüş kapkaranlık öpüşte
duruyor.
Ama saydam elli ihtiyar
Aşk, diyecek, aşk, aşk,
Milyonlarca can çekişmesi içinde:
Aşk, diyecek, aşk, aşk,
Sevecenliğin titrek kumaşı içinde;
Barış, diyecek, barış, barış,
Bıçak ürpertileri ve dinamit yığınları arasında
Aşk, diyecek, aşk, aşk,
Dudakları bir gümüşe dönüşene kadar
Bunları diyecek.
Gelmek istemiyor gece
Ne sen gelebiliyorsun o yüzden
Ne de ben gidebiliyorum.
Ama ben gideceğim.
Akrepten bir güneş şakağımı yesede.
Ama sen geleceksin.
Dilin tuzlu yağmurlarca yakılmış.
Gelmek istemiyor gün.
Ne sen gelebiliyorsun o yüzden.
Ne de ben gidebiliyorum.
Ama ben gideceğim.
Kurbağalara atarak ağzımda çiğnediğim karanfili.
Ama sen geleceksin.
Çamurlu lağımından karanlığın.
Gelmek istemiyor.
Ne gün,
Ne gece.
Ölebiliriz o yüzden.
Ben senin uğruna.
Sen de benim...
Ve ufuk köpeklerin ufku
Irmaktan ötelere havlıyordu.
Ne varsa üstünden atlayıp geçtik
Böğürtlenler, dikenler, karaçalılar.
Saçındaki topuzun yere yatınca
Yumuşak toprakta açtığı çukur,
Ben boyunbağımı attığım zaman
Çözüşü onun da düğmelerini.
Sıra silahlı kemerime gelince
Sıyrılışı giysilerinden art arda,
Sümbüllerin mi kurbağaların mı
Olamaz hiçbirinin böyle bir teni,
Ne de billurun ayışığında
Sunabildiği var bu ışıltıyı
Kalçaları altımda kaçışıyordu
Hani ürkmüş balıklar gibi
Bir yanı tutuşmuş ateş çemberi
Bir yanı buza kesmiş, sepserin,
O gece dörtnala gördüm kendimi
Sedeften küçük bir taya binmişim
Gördüm, ne dizgin ne de üzengi
At koşturuşlarımın en güzelini.
Neler anlattı sevişirken
Ama söyleyemem erkeğim ben
Hem böyle ağzı sıkı görünmemi
Aydınlık akıl da istiyor zaten.
korkunç bir sey kalmak
bir bilinç olarak
kara topragin altinda.
her sey biter sonra: korktugun, bir
ruh olusun ve beceremeyisin
konusmayi, ansizin biter, kati toprak
bükülür azicik. ve benim
kus sandiklarim dalar çalilar arasina.
sen ki hatirlamazsin
öteki dünyadan geçisini.
sana yeniden anlatirim derim: kim ki
döner gelir unutulustan, döndügünde
bulur kendi sesini:
hayatimin tam ortasindan
görkemli bir kaynak fiskirir, koyu mavi
gölgeler gökrengi denizde.
"....
garcia lorca'nın mezarı
ve gözbebekleri pierre curie'nin
kar altındadır
..."
ahmet arif, karanfil sokağı adlı şiirinde böyle söylüyor. belli ki lorca ve onun sahipsiz mezarı çok etkilemiştir. federico garcia lorca 20 yüzyılın en büyük şairlerindendi ve ispanya'da falizme karşı insanlığın direnişinin simgesi olmuştu.
bir tiyatro yazmıştı garcia lorca, geçen yıl boğaziçi üniversitesi'nde izlemeye gitmiştim. kuklaları oynatıyordu o tiyatro eserinde. kuklalara can veriyordu. kuklalara şiir okuyordu ve aslında kuklalardan kimleri kastettiği açıktı. onun yaşadığı dönem, en karanlık dönemlerdendi. o dönemler dünya faşizmin kucağında idi ve insanlık susuyordu. ispanya'da da faşizm vardı ve faşizmin en ağır dönemleri ispanya'da yaşanmaktaydı. franco yönetimi, faşizmin en kanlı örneklerinden birini sergiliyordu ve gelecek karanlıktı. faşist franco, ölümlerle bezenecek geleceği muştuluyordu ve garcia lorca zalimin karşısında duruyordu, zulme boyun eğmiyordu. şiirleri susturamazlardı, şair susamazdı. şairin en önemli görevidir ezilenin yanında durmak. ezilenlerin yanında durdu garcia lorca. bir gün evinin kapısını açtı ve özgürleştirdi kendini ve kuklalarını da. faşistlerce yakalandı ve diğer masum insanlar gibi o da bir çukura konuldu ve kurşuna dizildi. sonra ispanya sosyalist partisi iktidara gelince garcia lorca'ya hakettiği değeri verdiler ve onu ispanya'nın en büyük şairi ilan edip, zulme karşı direnişin ve özgürlüğün sembolü ilan ettiler.
dedim ya yazdığı bir tiyatro oyununu seyretmeye gittim geçen yıl diye, hala etkisindeyim. tiyatronun adı "don cristobita ile dona rosita'nın acıklı öyküsü" idi. kuklalar vardı oyunda, lorca kuklalara bir oyun oynatıyordu ve bir gün kuklaları sandıktan çıkartıyordu. onlardan hiç bilmediği bir şeyi, özgürlüğü anlamalarını istiyordu. bir süre sonra öğreniyordu özgürlüğü kuklalar. lorca faşizme karşı susanlara mesaj veriyordu aslında. insanlar zincirlerini kırmalıydı ve özgürlükleri için uğraşmalılardı. oyun boyunca sahnede bir balkon dekoru vardı. anlam veremedim önce ve sonra bir şiirini okudum işte o vakit anladım her şeyi. ölümüne dair yazmış lorca;
hoşçakalin
ölürsem
açık bırakın balkonu.
çocuk portakal yer.
(balkonumdan görürüm onu.)
orakçı ekin biçer.
(balkonumdan duyarım onu.)
ölürsem
açık bırakın balkonu!
ve oyunun sonunda lorca, açar evinin kapısını ve dışarı çıkar...kuklalarının özgürlüğü öğrenmesine yardımcı olur ve onları kuklalıktan kurtarır ve o kapıdan dışarı çıkması ölümünü sembolize eder, ölür...