Fedakârlık, kişinin kutsal değerler ve insanlık için nefsinin arzularını reddetmesi, hakkından vazgeçmesi veya ödün vermesidir.
Fedakârlığı ikiye ayırabiliriz: ilki hak ve hakikat için yapılan hakikî fedakârlık, diğeriyse minnet ve takdir kazanmak için yapılan gösterişte fedakârlık. Hakikî fedakârlık ki, şahsî çıkar aramamak, hak ve hakikat için, kişisel menfaatlerini gözardı etmektir.
sevdiğiniz birine karşı yapmanız durumunda, yaptığınız şeyin gerçekten fedakarlık olup olmadığını bilmeniz gereken durum. aslında fedakarlık değil onun adı denilen şeyleri fedakarlık adı altında karşı da ki kişiye yutturamayabilirsiniz. ama bazen de gerçekten fedakarlık yaparsınız, karşınızda ki onu anlamamazlıktan gelir. inada biner iş. zor durum.
Yeni bir hayat için eskisinden vazgeçmek.
Çoğu zaman sözlerin yetersiz kaldığı durumlarda kendini anlatabilmek için yapılan yüce davranış.
Gerçek sevginin ispatı...
bir başkası için hayatımı feda ettim. lafta değil, gerçekten. pişman mıyım, hayır. insan, hayatını feda edip etmeyeceğini seçemez fakat hayatını kimin ya da neyin uğrunda feda edeceğini seçebilir.
Beklentisiz veya çok az beklenti ile kendi çıkarlarının dışına çıkarak başkasının çıkarlarını gözetme durumu.
Böyle çok robotik oldu be, kendinden vazgeçip başkasının yardımına koşmaktır. Heh işte böyle.
Bugün aldığım bir eğitimde fedakarlığın iyilikle karıştırıldığını anladım.
Fedakarlık, altında korku yatan, karşıdakinin eksik yanlarını tamamlama düşüncesiyle dişini sıka sıka yapılan eylemler olarak tanımlandı. Fedakarlığı hayatımızın merkezindeki insanlar için yaptığımızda ve karşılığını da istediğimiz gibi alamadığımızda onlara karşı farkında olmadan öfke de biriktirmemize neden oluyor aslında.
Ama iyilik öyle değil, olanı olduğu gibi kabul edip, karşılık beklemeden, eskiğiyle, yanlışlarıyla kabul edip sevgi ile olabildiğince yanında olmak.
Fedakarlık yıpratıcı ama iyilik öyle değil, güzelleştirir.
10-Bir erkek için gidilen en uzak mesafe
yas 23. basıma acayip acayip isler gelmisti.
simdi 1,5 senedir bir sevgilim vardı. gayet de asıktım. gayet de mutluyduk.
ben paris te yasıyordum. o grenoble da yasıyordu. haftasonları sık sık gorusuyorduk.
sonra ben eksi nin turevi private sozluk diye bir yerde yazmaya basladım.
boyle varoluscu filan yazılar yazıyorum, o zamanki ruhum melankolik.
bi cocuk mesaj attı yazılarım hakkında. cok begeniyormus. yazılarını inceledim. adam hayatımda gordugum en guzel yazıları yazıyor, cok acayip bir yazı kabiliyeti.
velhasılı birkac gun sonra gene mesaj attı bana.
birkac gun sonra gene mesaj attı.
boyle boyle konusmaya basladık. edebi konularda konusuyoruz. valla hicbir art niyetim yok. aradan birkac ay gecti, gonul kayması yasamaya basladım, bokum gibi bi durum affedersin. hep elimden geldigince durust olmaya calısmısımdır. sevgilime ara verelim dedim. kabul etti. atladım ucaga paris ten istanbul a geldim. sonra istanbul dan otobus e bindim, izmir e gittim cocugun yasadıgı sehre. otobuste cizi ikram ettiler:)
konustuk. sana tek soyleyebilecegim sey haytaımın askı oldugun, bes kurussuz bi adam olmam, su an icin bi sey yapamayacak olmam ama bekle beni dedi.
o kadar muallak konustu ki.
paris e geri dondum. sevgilimle barıstım.
zaten birkac sene sonra evlendik.
ki su an hayatının en buyuk askı kim diye sor. gelmis gecmis butun hayatımın en buyuk askı hala eski esim.