faşizm in, komünizm den daha genç, daha çağdaş ve daha bilimsel bir rejim olduğunun altının çizilmesidir.
zira günümüzde emperyalist kapitalizmin iki büyük düşmanı olan bu rejimlerden komünizm emperyalist zihniyete hizmet eder duruma gelmişken; faşist diye nitelendirilen mantalite emperyalizm karşıtı bir rejim olarak karşımıza çıkmaktadır.
emperyalizmin yuttuğu şeyler "üstün" veya "büyük" olarak nitelendirilemez.
aslında iki ideoloji de teoride kusursuzdur; ama pratikte ne kadar ilkelerine sadık olarak uygulandıkları tartışma konusu olabilir. basında ikisi içinde çok klasik bir klişe duyagelmişizdir hep: faşizm/komünizm x'in elinde bir canavara dönüştü. belgesellerde de (genellikle harun yahya belgeselleri) 2. dünya savaşından trajik görüntüler eşliğinde bildik bilinmedik her ideolojiye, sisteme bok atılır ve bunların faturası genellikle faşizme, komünizme kesilir. halbuki 2. dünya savaşı yılları şartlarında tüm ülkeler hemen hemen aynı kaderi paylaştı: açlık, yoksulluk, hastalık, sürgün, ölüm...
bununla ilgili malena adlı filmden hatırladığım bir sahne var. italya'nın son demlerinde, daha musolini ölmediği zamanlar... faşit parti üyesi adam, kahvesini yudumladıktan sonra birden püskürür ve karısına bu ne biçim şey ulan gibisinden bir şey der ve kadın da kahvenin faşistler tarafından verildiğini söyler. adam da bunun üzerine: "olsun, sovyetlerde adamlar yemek bile yemiyorlar" diyerek karşılık verir.
al birini vur ötekine kıyaslamaları kapsamında bir kıyaslamadır. faşizmle saadet olmaz. totaliter rejimleri 21. yüzyılda hala arayan ve özleyenler hüsrana mahkumdur. ama işin kötüsü peşinden koştukları totaliterizm için başka insanların mutluluğuna da zarar vermektedirler.
ayrıca devlet insanların mutlu olması için olan bir şeydir. devlet uğruna insanları feda etmek, yaşlı kadınları gözünü kırpmadan öldürmek, çocukları imha etmek gibi şeyler peşine düşenlerin arada bunu hatırlaması, insanların devlet için değil, devletin insanlar için olduğunu farketmesinde yarar vardır.