psikolojik kökeninde 'aşırı narsizm'in yattığı kavram ya da ideoloji. şöyel ki; bireysel olarak aşırı narsizm eğilimi olan fakat bunu bastıran insanlar, bu duygularını bağlı bulundukları ülkeye, ırka, ideolojiye, dine yansıtırlar. ona göre en yüce ırk, kendi ırkıdır. en doğru ideoloji kendi ideolojisidir. ve gerçeğe götüren tek din, kendi dinidir. bu sebeple de, kendi ırkından, kendi ideolojisinden veya kendi dininden olmayanlar değersizdir. onlara yaşam hakkı tanınmaz. farklı düşünceler yaşatılmaz. eğer birisine 'dünyadaki en yüce, en çalışkan, en iyi insan benim.' derseniz, muhtemelen sizi dikkate almayacaktır. fakat 'en yüce, en çalışkan, en iyi ırk benim ırkım.' derseniz, arkanızda sizi alkışlayan kitleler bulabilirsiniz.
tercihini bu ideolojiden yana kullananların, almanyada yada başka bir ülkede türklere karşı yapılan faşist saldırılar hakkındaki düşüncelerini de merakla beklemekteyiz.
kendi yaşamına, düşüncesine ve yaşam kalitesine yakın olmayanları dışlayan, kendilerini üstün ve güçlü gören, toplumun güçlü insanlardan oluşması gerektiğini düşünen, zayıfları sömüren bir düşünce şeklidir ki kimi zaman yönetim biçimine dönüştürülmek istenmiştir, özellikle 1940 lı yıllarda hitler, mussolini gibi başa geçenlerin (kendilerince diktatör) düşüncesidir.
bir insanın kendi varoluşunu içgüdüsel olarak ana kriter olarak değerlendirip, o kritere uymayanlara direk veya dolaylı yollardan saldırması, yaptırım uygulamasıdır. ayrıca diktatörlüktür çünkü halka "tek tipsiniz siz ulan!" tarzı benzerlik temasını kullanır ve kendi üstünlüğüne inandırıp bunu kabul etmeyenleri cezalandırır. kendi merkeziyetçiliklerini kabul ettirmek ister; tabi ki faşist yollarla...
daha önce pek çok kez yazdık; faşizm bir ötekileştirme harekatı değildir. tarihin pek çok evresinde ötekileştirme her türlü ideolojinin, toplumsal sistemin yaptığı bir şeydir. kimi zaman köhnemiş olanının, eskinin yerine yeninin gelmesidir. faşizm; sermaye sınıfının emekçi sınıflara karşı en gerici saldırısıdır. her türlü kokuşmuşluk, kir ve komplonun sermaye sınıfı adına kullanıldığı, emekçileri böldüğü ve ezdiği, anti-komünist temellere dayanan ideolojik gir huruç harekatıdır. o nedenle tarihi yeniden yazmaya çalışanlar tarihi demokrasi ve demokrasi karşıtları diye yazmaya çalışırken tarihi gerçekleri de tahrifata uğratıyorlar. faşizmi iktidara getiren liberal sermaye sınıfını kimse inkar edemez. türkiye'de de 80 öncsi devrimci, emekçi, komünist harekete karşı yapılan faşist terörürn arksındaki sermaye sınıfı desteğini, liberal kalemşörlerin ölüm kusan yazılarını kimse hiçbir zaman gizleyemeyecektir. tarih, bu köhnemiş ve kokuşmuş zihniyeti kendi çöplüğüne atacaktır. bir kere attı, bir kez daha atacak.
tek özelliği ırkçılık derecesinde milliyetçilik olmayan ideolojidir. sınıflar, statüleri konumlar arasında keskin bir ayrım, yöneticilerin kayıtsız şartsız üstünlüğü, yönetilen kesimin neredeyse "aptal" seviyesinde düşünülmesi ve o şekilde muammele edilmesi, zengin fakir arasındaki uçurumun bilinçli ve sürekli olarak artırılması ve muhtaç kalabalıkların yaratılması ve onların oyalanacağı bir şeylerin ayakta tutulması, güçlendirilmesi gibi kavramlar faşizmin temel ilkelerinden sayılabilir.
insanı et olarak tasvir eden ve bu etin her türlü kullanımını öngören * mussolini'nin kurucusu olduğu ideolojidir.
türkiye özelinde bakacak olursak 3 dönem faşizmin yükselişini temsil eder: ikinci dünya savaşı yılları, 1968, 12 eylül 1980 askeri darbesi.
2. dünya savaşı yıllarında italya'dan sonra almanya'da faşizmin iktidara gelmesinden sonra toplanan kominternin 7. kongresi bütün uluslar düzeyinde antifaşist bir cephe oluşturmayı kararlaştırmıştı. türkiye'ye baktığımızda ise yeni kurulmuş cumhuriyet'in ırkçı yaklaşımlarının kabardığı bir dönem görürüz. 'dış mihraklar' her kötülüğün anası olarak görülmekte iken sahneye nihal atsız çıkar ve "türkiye'deki komünistlerin çoğu türkleşmiş melezler veya gayrı türklerdir" diye bir açıklama yapar. türkiye komunist partisi de sscb'nin önderliğinde antifaşizm hattını izlemeye çalışmışlarıdır o dönemde.
27 mayıs'tan sonra yurtdışına gönderilerek tasfiye edilen ondörtlerin bir bölümü 1965'te cumhuriyet köylü millet partisi'ne* girmişlerdir. 1965'te alpaslan türkeş partinin genel başkanı olmuştur. bu dönemde partinin ilkeleri nasyonel sosyalist ilkeler esas alınarak değiştirilmiştir. bu ilkeler alpaslan türkeş'in dokuz ışık adlı kitabında sıralanmıştır: milliyetçilik, ülkücülük, ahlakçılık, ilimcilik, toplumculuk, köylücülük, hürriyetçilik, şahsiyetçilik, gelişmecilik ve halkçılık, endüstricilik ve teknikcilik. partinin esas amacı bu ilkeler etrafında tutucu ve faşist kadrolar yetiştirmek ve bunu antikomunizm şiarıyla gerçekleştirmekti. zira o zamanlar komunizm türkiye'de yükselen bir ideolojiydi ve faşizmin bir anda kendini göstermesi komunizm dinamiğinden
kaynaklanır.
alpaslan türkeş ve teşkilat çevresi komunist harekette öğrenci hareketinin dinamiğinin farkındaydı ve öncelikle bu alanda çalışmayı hedeflediler. bu amaçla dündar taşer ve rıfat baykal'ın yönettiği kontgerillalar yetiştirecek 34 tane kamp kuruldu. anadoludan gelen muhafazakar yapıdaki gençleri faşiste dönüştürmek tutmamış, o dönem öğrenci hareketi içinde dışlanmıştır. çünkü komunistlerin halkla bir iletişimi ve güven bağı vardı. öğrenci hareketi içinde dışlanan faşistler artık komunistlere karşı mücadele hattından daha geniş bir hatta geçmişlerdir çünkü ezilmişlik kızgınlığı getirmişti. 1968 yılında kurulan kontgerilla kampları 1969 yılında faşizmin kanlı yüzünü başarıyla göstermişlerdir. (bkz: kanlı pazar)
cumhurbaşkanlığından faşist harekete gelen "devletin yardımcısı" ilanı ve ap hükümetinin "iti ite kırdırma" taktiği 1969 yılında bu kampların sayısını 45'e çıkarmıştır.
bu durum şiddetin iki taraflı artmasını ve devrim cephesinin de silahlanmasını zorunlu kılmıştır.
türk faşizminin bolluk dönemlerinden bir diğeri olan 12 eylül sonrası çin'in düşmanımız olduğuna dair söylemlerin ve belgelerin ifşa edildiği , 12 eylül öncesi vatan evlatlarımızın nasıl kandırıldığına dair tezlerin havada uçuştuğu, asalanın 'dış mihraklar'ın oyunu olduğu, kürt sorununun pkk/bölücülük düzeyine indirildiği bir dönem olmuştur. 'dış mihraklar'a karşı yükseltilen faşist cephe dolaylı olarak solu da baltalamıştır.
yıl 2008 ve faşizmin kapitalizmle dansını görmekteyiz sahnede. 68'lerde tutturulan en azından anti emperyalist söylemden eser yoktur ortada. 1 mayıs'a ekmek çıkacak bize diye giden faşist polisinden, insanlığı insan vücudu gibi algılayıp bir lider beyin ve onun uzuvları olan piyonlardan oluşuyor sanan zihniyetine kadar hepsi aynı karanlığın dibine doğru yol almaktadırlar.
yukarıdaki girdilerde de belirttiğim gibi faşizme dair günümüzde kimi akıl karışıklıkları bulunmakta. milliyetçilik ve şovenizme denkleştirilmeye çalışılması ya da faşizmin ötekileştirme ile denk tutulması faşizmin arkasındaki sermaye sınıfı diktatörlüğünü, onun anti komünist ve emekçi düşmanı yönünü, kitlesini ise orta sınıflardan aldığı gerçeğinin göz ardı edilmesine neden oluyor. georgi dimitrov'dan bir alıntı yapalım:
"faşizm; sermayenin emekçi kitlelere karsı en vahşi saldırısıdır.
faşizm; gemi azıya almış şovenizm ve yagma savaşıdır.
faşizm; azgın gericilik ve karşı devrimdir.
faşizm; işçi sınıfının ve tüm emekçilerin en kötü düşmanıdır!
(dimitrov, komunist enternasyonal vıı. dunya kongresine rapor, 1935)"
faşizme karşı savaş veren bir devrimci olan dimitrof'un ifadeleridir. faşizmin şovenist karakteri ise kimi zaman kendini mistik gerici güçlere bırakabilmektedir. o halde faşizm için milliyetçilik en etkin silah olmasına karşın tıpkı kimi ulusların uluslaşma süreçlerine etkili bir rol alan dini kurumlar faşizmin gücünde yer alabiliyor. ama asıl önemlisi faşizm, kapitalist devletin kriz anına girdiğinde ve buna karşın bu kriz sürecinde emek hareketini manipüle edemeyeceği anlarda bir kriz ve baskı yönetimidir. faşizmin asıl önemli özelliği gericiliği, karşı devrimi ve işçi sınıfı düşmanlığını temsil etmesidir. milliyetçilik ise bir ikincil özellik olarak ama asıl olarak işçi sınıfını bölmek için kullanılan ideolojik saldırının tutkalıdır.
inanılamaz ve anlaşılamaz biçimde, cehalet ve milliyetçiliğin tavana vurmasıyla çevremdeki herkesin içinde görmeye başladığım ucube.
basının verdiği şövenist gazla mıdır, yoksa yıllardır sağ parti iktidarlarının halkı doldurmasından mıdır, kötü giden ekonomiyi, açlığı ve mutsuzluğu milliyetçilik gibi bir yamayla örtme arzusundan mıdır bilinmez, faşizm toplumun kılcal damarlarına işlemiş durumda. artık insanlar "ben kürt türk ayırmam" dediği zaman önemli bir iş yapmış oluyor, sanki aksini yapması normalmiş gibi de, büyük bir fedakarlık yapıyormuş gibi.
artık görüntüden ırk tahlili yapıyoruz: aa bak bu çerkez şurasında belli, bu laz, bu kesin kürt baksana ten rengine, aman bunda yunan kanı vardır... hayır, neyi değiştirecekse ırkı? futbol milli takımının kazandığı maçlar bile savaş kazanılmış gibi lanse ediliyor her gün manşet hatta ekstra kapaklar.
bazen durup düşünüyorum birileri bana şaka mı yapıyor diye. yok, inanılmaz ama gerçek. kimsede açık açık yaptıkları faşizmin farkında değil. kürtlere ölüm diye bağırırken, ya sev ya terk etçilik yaparken, hrant dink öldürülürken, hristiyan misyonerler ölüm tehditiyle gezerken, halk bariz biçimde iç savaşa doğru sürüklenirken ortalama üstü eğitime sahip olduğunu düşündüğüm sözlük ortamında bile sanki çok doğalmış gibi aşırı milliyetçilik, şövenizm ve hatta faşizm yapılıyor. silkinmeliyiz diye düşünüyorum, acilen.
1 - Güçlü ve yükselen milliyetçilik : Faşist rejimler milliyetçi amaçları , sloganları, sembolleri şarkıları sürekli ve sabit bir şekilde kullanmaya eğilimlidir. Bayraklar her yerde gözükecek şekilde asılır ve bayrak sembolleri kıyafetlerde ve diğer kamu alanlarında açıkca sergilenir.
2 - insan haklarını ihmal etme , saygınlığını küçük görme : Düşman karşısındaki korkudan ve güvenlik ihtiyacından dolayı faşist rejimlerdeki insanlar ihtiyaç halinde insan haklarının bazı koşullarda gözardı edilmesi gerektiği konusunda ikna edilirler. insanlar olayları farklı algılamaya ve hatta işkenceyi onaylama , toplu katliamları , suikastları yok sayma gibi düşüncelere kanalize edilirler.
3 - Birleştirici bir güç olarak düşmanların ve günah keçilerinin belirlenmesi : Algılanan ortak bir tehdit ya da düşman karşısında ırka ve etnisitiye ya da dini bir azınlığa karşı , liberal , komünist , sosyalist , terörist gibi sıfatlar adfedilerek insanların birleştirici bir milliyetçi taşkınlığa yol açması.
4 - Militarizmin üstünlüğü ilkesi : insanların çok daha kötü sorunlara sahip olmasına rağmen devlet bütçesinden en fazla pay orduya akıtılarak askerlik çekici hale getirilir.
5 - Cinsiyetçilik : Faşist milletlerin hükümetleri erkeklerin kadınlara hükmettiği bir arenadır. Faşist rejimler altında geleneksel cinsiyet rolleri çok daha sert ve değişmezdir. Kürtaj karşısında sıfır tolerans gösterilirken , homofobi de eşcinsellik karşıtı kanunlar ve milliyetçi politikalar yoluyla kendisini dikta eder.
6 - Güdümlü basın yayın organları : Bazen medya tamamen hükümet tarafından kontrol edilir , diğer koşullarda hükümet yasaları ile sempatik medya patronları ile dolaylı yoldan kontrol edilir. Sansür özellikle savaş yıllarında çok yaygındır.
7 - Ulusal güvenlik saplantısı : Korku kitleler üzerinde bir motivasyon aracı olarak kullanılır.
8 - Din ve yönetimin iç içe geçmesi : Faşist rejimlerde hükümetler yaygın dini toplumsal düşünceye yön vermek adına bir araç olarak kullanır. Din adamlarının hükümete karşı ifadeleri zıt yönde de olsa , hükümetçe ve liderlerce kullanılan dini terminoloji aynıdır ve yaygındır.
9 - Kolektif üretimin kontrol altına alınması : Faşist ulusların endüstri ve iş alanı aristokrasisi genellikle hükümetleri iktidara taşıyan ve onlarla karşılıklı ilişkiler bağı kurup elit bir güç yaratan kişilerden oluşur.
10 - işgücünün baskı altında tutulması : Örgütlenmiş bir iş gücü faşist yönetimler için en büyük tehdit olduğu için , işçi sendikaları ve örgütleri ya tamamen ortadan kaldırılır ya da baskı ve kontrol altında tutulur.
11 - Suç ve Ceza saplantısı : Faşist rejimlerde polise kanunları uygulamak adına sınırsız bir güç verilir. insanlar polisin sivil özgürlükler üzerindeki şiddetini yoksaymaya ya da milliyetçilik adına görmezden gelmeye eğilimlidirler. Faşist rejimlerde göreceli olarak sınırsız bir güce sahip olan milli bir polis gücü vardır.
12 - Entelektüelleri ve sanatı hor görme : Faşist rejimlerde akademik eğitim horgörülür. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin eserleri sansürlenir ya da hapsedilir. Sanatsal ifade özgürlüğü baskı altında tutulur ve hükümetler sanat alanına bütçeden pay ayırmayı reddeder.
13 - Yaygın arkadaşlık ilişkileri ile sürüdürülen rüşvetçilik : Faşist rejimler neredeyse birbirleriyle dost olan bir grup insan arasında birbirlerini iktidara getirip diğerlerini sorumluluktan koruma düşüncesi üzerine kurulmuş hükümetlerce yönetilmektedir. Bu hükümet liderlerince ulusal kaynakların talan edilmesi yaygındır.
14 - Hileli seçimler : Bazen faşist rejimlerdeki seçimler sadece yapmacık bir oy verme işlemidir. Diğer zamanlarda ise rakipler karşında kirli ortaklıklar kurulan ve rakip adayların suikastlarına kadar gidebilen , medyanın kontrol altına alınmasından tutun da oy verecek insanların sayısının belirlemesi ve oy verecek bölgelerin sınırlandırılmasına kadar giden bir takım kirli oyunlardan oluşur. Faşist uluslar seçimleri kontrol etmek ya da sonuçlarını manipule etmek adına klasik olarak yargıçlarını kullanır.
Bu özellikler Hitler Almanya'sı , Mussolini italya'sı , Franco ispanya'sı , Suharto Endonezya'sı , Pinochet Şili'si faşist rejimleri incelenerek elde edilmiştir. Alıntıdır ve tarafımdan çevrilmiştir.*
Kaynak : (bkz: http://globalresearch.ca/articles/BRI411A.html)
insanız ve faşistiz maalesef. yani faşizm bence insanın ilkel benliğinin emrettiği gibi davranması. mesela şempanzeler kendi grubundan olmayan bir şempanze gruba girdi mi parçalayıp yerlermiş. nazilerin de yaptığı bunlardan farklı değil.
ha ayrıca sosyolojik bakımdan bildiğim kadarıyla özellikle küçük brujuva destekli ve direkt işçi sınıfına karşı bir hareket olan ve her nedense toplumun büyük buhranları sonucu başlayan; birinci dünya savaşı almanya, italya; genelde ordu kökenli olan ; şili; özellikle de sol kökenli olanlara aşırı bir baskı ile karakterize olan, toplumun lümpen diye adlandıracağımız kesimlerini kendisine mıklatıs gibi çeken yönetim biçimi.
kabaca belirli bir etnik yapının üstünlüğünün iddiası üzerine bina edilmiştir. faşizmin kendini gösterebilmesi için sıradanlaşması ise olmazsa olmazklardan biridir. yoksa nazi almanya'sında yaşayan ve nasyone sosyalistlere üye olan veya oy vermiş insanların herbirinin birer cani olduğunu düşünmek fazlaca sapkınlık olacaktır (tabi böyle didaktik yazmayı bende istemezdim). bununla birlikte mevzu edilen bu kişiler bir kaç yıl önce komşusu, bakkalı, işvereni, işçisi olan musevilerin başına ne geldiğini sorgulamamış olmalarını da unutmamak gerekmektedir.
böyle sıradan, böyle sinsi ve vahşi bir kavram.
modernizm ile olan ilişkisine bir başka yazıda değinmek gerek.
faşizm bir kertenkeledir
"ahmaklık edeceğimize görmesini öğrenebilseydik
güldürünün özündeki vahşeti anlardık.
çene çalacağımıza koyabilseydik eylemimizi ortaya
kıçüstü oturmazdık daima
görüp öğrenebildiğimiz tek şey belkide bu olmuştur.
yine de hemen sevinme arkadaş!bozguna uğradı diye.
gerçi dünya ayaklandı bu mamussuzu durdurdu ama,
onu doğuran kançık kızışmış bekliyor yine."
bertolt brecht
bugünlerde türkiye nin gitmekte olduğu yoldur.siyasi partiler çöplüğü olan , siyasi liderlerin bile özgürce konuşamadığı bir ülke ab ye değil anca faşizm birliğine girer.