beni niye hep vatana yararı olanlar gıder de zararı olanlar gıtmez dıye dusundurmus durum.. keske turbanlılar ve dıncıler daha ozgur yasayacakları avrupaya gıtseler...
Avrupa Birliği'ne bağlı Avrupa Komisyonu tarafından '2008 Kültürler Arası Dialog' çalışmalarında 'Ambassador-Elçi' unvanıyla görevlendirilmiş, dünyanın her yanında sürekli konserler verdiği için ayda sadece dört gününü evinde geçirebilen, hayatı ve performansıyla kelimenin asıl anlamıyla zaten öncelikle dünya tarafından benimsenmiş 'dünya vatandaşı' aydın ımızın tahmin ediyorum ki pasif direniş olarak değerlendirilebilecek tavrıdır. 'bizde çalgıcı mı yok giderse gitsin' derinliğindeki (!) yorumları bırakın hak etmeyi bu yorumların muhatabı bile olmayacak kadar değerli bir sanatçımızı öncelikle konunun detaylarını bilmeden yargılamamamız gerektiği gibi, içi boş yorumlarla onun bu tavrını haklı gösterecek açmazlara düşmeme akıllılığını da gösterebilmeliyiz sanıyorum. biraz alakasız görünse de; (bkz: aramaya inanmak)
her yere kendi görüsünü dolduran. tüm devlet kademelerinde kendi gibi yobaz sayisini birbir artıran. yobaz deyince bozulan ama medeni ne varsa rededen komik ve delice bır bagnazlıkla sıkıca tabularına tutunan ve kendisi gibi baskalarınında gelişmesini engeleyen insanlar yüzünden gitmistir. sen bir ülkenin gelismesıne calısyorsan ama insani gelip yuzune tukuruyorsa bir sure sonra orda kalmasın herkesin bir dayanma sınırı vardır. bir noktaya kadar cahillige ve bagnazlıga dayanabillirsin. ayırca gotu yalanan biri varsa o arkalarından kostugunuz hacılarınız hocalarınız fetoslarınızdır .
kendi görüşünün en iyisi olduğunu düşünen, hiçbir yerde kendi görüşünün dışında bir görüşün olmasını istemeyen, olsa bile bunu çeşitli etiketlerle* asimile etmeye çalışan, saklandıkları laik kimliğinin arkasında aslında laik yobaz kimliklerini saklayan kişilerin desteklediği eylemdir.
''zaten islamcı diye de bir kesim olmaması gerekir türkiye'de, çünkü ben öyle istiyorum..''
aydını olmayan ülkemin aydıncık profili, dünyada fikirleri ile yer alamayan chp min, çengi zihniyetidir. aydın demek, ülkesin de, insan haklarından muzdarip insanlarının acılarını dünyaya duyurmaya çabalayan adam demektir. bir sanatcı kişinin aydın olma sorumlulugu budur, sanatcının da sosyal sorumlulukları vardır.
başörtülüler, aydın destegi olmadan siyasette basardı diye, ülkeyi terk edecekmiş, buyursun, diledigi yere, başörtüsünün olmadıgı, daha dogru ifade ile, müslüman olmadıgını düşündügü yere gidip, ecnebilerle hem hal olabilir.sanatı yerli degil, kenisini de, o kültürün misyoneri sayan zihniyetin tecellisidir.
ya fazıl'cım saçmalama, dön, bak aaaaaaa yapılır mı bu şimdi, pireye kızıp yorgan yakılır mı gibi tepkiler bekleyen güzide şantör fazıl say'ın davranışıdır.
o geldi, bu geldi, korktum, güçsüzüm demenin; prim toplama gayreti içerisinde yapılmasıdır.
gittikleri gibi gelirler efendim, rahat olunuz.
edit: lan arkadaş, ben de memnun değilim, görüşlerime de son derece ters mevcut hükümetin uygulamaları da olacak olan da bu. ne yani, zoruna mı gitti?seve seve dönecek işte.
sorunu sadece başörtüsü değildir ki. türkiye'nin giderek iranlaşmasıdır.
erişimi yasaklanan siteler, senelerdir "eşoğlueşek" diyen kemal sunal karakterlerinin "bip"lenmesi, rtük'ün islami koşullara uygun yayın ilkesi, devletin ordu dışındaki tüm kollarının belli bir kitlenin eline geçmesi, o kitleden değilseniz hiç bir işinizi yapamamanız, yükselen tecavüz trendi, artan terör, gelişen linç kültürü, halkın açıkca cahil olmayı bir seçenek olarak kabul etmesi, odun,yiyecek,giyecek karşısında satılan oylar, atatürk'e hakaretler göz ardı edilirken atatürk'e hakaret edenlere hakaret etmenin cezalandırılması, laikliğin açıkça karşısında olan ve laik olanları dinsiz olarak görenlerin memleketi ele geçirmesi, tüm türkiye'nin suç anlamında kasımpaşaya dönmesi, halkın sigara-içki tüketimi yerine fahiş fiyatlarla esrar içmeye yönlendirilmesi, ve daha niceleri.
iran'da da devrim geldiğinde herkes ülkesini terketti. kimisi devrimin öncesinde, kimisi devrim sırasında, kimisi devrim sonrasında.
sorun "ya sev ya terket" dekiler değil. severek kalmaya çalışanlardadır.
yoksa tüm eylemleri çek senet mafyasına dönmüş, silah meraklısı, mafya olma heveslisi insanlar bu memleketi değil; sadece kendilerini ve kendi imajlarını sevmektedir. elbisem karizma gözüksün takım elbise giyeyim, elalem beni karizma sansın belime silah takayım, surat karizma olsun bıyık bırakayım, memleket karizma olsun böleyim şöyleyim diyeyim.
hadi canım siz de... medeni, uygar, gelişmiş ve üstün bir türkiye üstündür.
iran, suudi arabistan, endonezya, pakistan vb. ülkeler de üstün ülke falan değildir.
camii esansli siyaset ile kısla parfumlu siyasetin - siyaset denmez buna sadece laga luga denir- çekişmesinden dolayi hala ülkemize reel anlamda zarari yüksektir.
biz ve onlar sartlanmasinda anlamaktansa yargilamayi - ne yargilamasi yahu havlamayi- tercih eden körler sağirlar birbirini ağirlar dansinin edildiği, lokalliğin vermiş oldugu kasaba ve köylü mantalitesi ile bu ülkede bireysel düsünce sahibi olmanin yaşam alani bulamadiği bir ülkede - bahane ne olursa olsun- terk etmek eder.
beethoven'in bir sözü vardi. 'ben de olanlari dünyaya armağan etmeden bu dünyayi birakmayacağim'. bizim ülkemiz yaşam sirasi endeksinde yunanistan'in neden gerisinde kalmiştir?
varlik sahibi olmak ile var olmanin arasindaki farklari göremeyen yahut bile bile pas gecen ücüncü dünya ülkesiyiz.
neden diye soracağimiza ya ağlak arabeske siginip of ulan of cekilirse, yahut şarlanip sloganlar atilirsa - bence ikisinin de 31 cekmekten bir farki yoktur- düsünme ve empati yapma yeteğini bir kaybederse bir toplum nasil cikar muassir medeniyet seviyesine.
basittir ya sev ya terk et demek, basittir irtica var demek, basittir yasaklamalar magduriyetler ile baskı uygulamak, basittir vatan haini kelimesini ota boka kullanmak, basittir sartlanmişliklara koyvermek kendini.
ama zor olani yapilmadiği ve yapilamadiği - ezberler gümler yoksa- bir cografyada tabiki kolaya kaçmanin bedelini ödüyor ve ödeyecektir de.
genc nufsumuz var diye böbürlenmekle olmaz bu işler. senin böbürlendiğin genc nufusun gelecekten umutsuz ve utanç içinde yasiyor arkadas.
fazil say oyle kolayina her yerde yetismeyen bir sanatcidir. yuz yilda bir gelir sansli bir ulusun basina benzer yetenek. bizim basimiza geldiginde ise, sanatciyi turku cigiran nihat dogan gibiler sananlarin gurultulu hoykurmelerinin yarattigi kargasalikta o sanatciyi da canindan bezdiririz evelallah.
Vardir bir bildigi, gidecegim buralardan dediyse. Biz bilemeyiz. Bilseydik eger ayni dili konusuyor olurduk zaten onunla. Aklimiz ermez yani bir dahinin delilenme gerekcelerine.
Sanatci dedigin duz insan degildir, siradan degildir, 'normal' degildir. Cizgi disidir, sira disidir, butun dikenli tellerle cevrilmis sinirlarin uzerinden ayaklarinin kanayacagini bile bile, aciya aldirmadan yuruyendir. Dikenli tellerin varligini bilerek korkan ve o nedenle o sinirlardan uzak duran 'normal' insanlar onlari anlayamaz, yargilayamaz. Ah tabi ya, haddini bilmek de bir meziyettir, oyle herkeste dogustan olmayan. O nedenledir ki, cehaletin cigirtkanlari, gitsin, zaten bizden degildir yollu kendini bilmezliklerle celallenmektedir.
Fazil say coktan tasmistir memleket sinirlarinin disina. Artik o anadolu uzerinden gelmis gecmis butun kulturlerden beslenmis bir dunya sanatcisidir. Cani nerde isterse orda yasar. Her gittigi yerde de bazen kizsa, bazen delirecek kadar ofkelense de hep icinde, en derininde ait oldugu topraklarin renklerini, kokularini tasir, yaptigi muzigin nakis misali notalarindan fiskirir.
Iyi ki varsin fazil say. Bilirim ben akillidan sanatci olmaz, gozlerin hep oyle deli deli parlasin, sen bize de insanliga da daha cok lazimsin.
Sayfalarca yazıp yazıp sildim entryi. Bir türlü istediğim fikri veremedim. Yazar olmak gerçekten de zor...
Bu konu da öyle iki üç cümleyle anlatılacak kadar basit bir konu değil.
Herkes kendi meşrebince haklı.
Ülke olarak nasıl yaşamak istiyoruz? Bu sorunun cevabı 84 yıldır verilebilmiş değil.
Bu konu daha çok su kaldırır. Ve en nihayetinde de ülkeyi böler.
Ama asıl önemli olan enine mi böleceğiz boyuna mı, bunun net bir şekilde kararlaştırılması gerekmektedir. Ki fikriyatımıza göre kendimize yer belirleyelim.
adamın ülkeyi terketmeyi düşünmesinin sebebi açık. fakat hala "türban" kelimesine takılıyor bazı muhteremler ki bu son günlerin en gözde modası zaten..
oysa fazıl "ortada mücadele yok, neyine kalayım?" demiş resmen. haksız mı? halk arasında inanılmaz bir mücadele filan mı var şu anda o hakkında çok çok şikayet edilen statükoya karşı? tabi ki yok.
olsaydı fazıl buraları terk eder miydi sanıyorsunuz? inanın etmezdi. o yüzden onun yerine bu mücadeleyi vermeyen kişileri suçlayın; yani biraz da kendinizi.
fazıl say kişisi zaten türkiye'de fazla kalmamaktadır. Bu yüzden kendisini rahatsız edecek Bir olay değil Bu. Bilmiyorum hangisini kullanıyor ama atatürk havalimanı avrupanın en iyi havalimanı statüsündedir. güzeldir.
bu ülke yobazlara, kökten dincilere, örümcek kafalılara bırakılmak için, çanakkale'de sakarya'da onca kan akıtılmadı, sakin kafa ile düşünüp ülkeden asıl gitmesi gerekenlerin değerlendirilmesi gerekir.
fazıl say memleketteki örümcek kafalı zihniyetle uğraşacak, onlara kafa tutacak cesareti kendinde bulmayabilir. ama kaçmak -hele hele vatanını rezil edercesine demeçler vererek kaçmak- zamanında vatanını satarak ingilizlere sığınan vahdettin den farklı bir çeşit vatansız yapmaz onu.
Hali hazırda başörtüsü yasağı mevcut iken, inancı gereği başörtüsü takmayı bile telkin - burda hassas bi nokta var, telkinde bulunmayı kişilik haklarına tecavüz etmek gibi lanse edeceksin ki mahalle baskısı deyince insanların tüyleri diken diken olsun, hizmetçi emine lal kesilsin dilinden sadece emirerim şaban anlasın... işin raconu budur çekirge - telakki edip, bu durumdan canına kaşıntılar düşenlerin, içine düştükleri muazzam çelişkiyi görmezden gelip de çocuk gibi ayağını yere vurup banane banane diye sızlanmalarının bir sonraki aşamasına örnek gösterebileceğimiz davranıştır.
ben yasaklarsam çağdaşlık gereğidir ama sen değil zorlama telkinde bile bulunursan insanlık suçu işlemiş olursun hele de bakan eşleri de başı örtülü olursa terkederim lan bu diyarı...
kacmak korkaklarin yapacagi bir eylemdir. fazil say gercekten ulkesini seven bir sanatci olsaydi terk etmek yerine cozum uretmeyi secerdi. vatansiz bir insan olmaktansa dunyanin en hor gorulen bir ulkenin vatandasi olmak her zaman daha iyidir.
giden gitmistir, kalan saglar bizimdir.
camdan kulelerde oluşturulmuş steril ortamlarda halkından kopuk yaşayan türk elitinden beklenen terkediş.
fazıl say! on milyonlarca türk insanı için, arada bir haber bültenlerinin sonlarında adı duyulan, gazetelerin kültür sanat eklerinde resmine rastlanan bir isim sadece. daha ötesi değil.
şimdi hiç kimse google'dan aratıp bulduğu bestelerini, bilmemne senfoni orkestrası için yaptığı konçertoları anlatmasın. müziğin dahi çocuğu geyiklerini falan da bir yana bırakın.
kaç kişi, kaç eserini dinledi fazıl say'ın bu güne dek?
fazıl bey bir sanatçı(!) olarak ne yaptı türk insanı için? türk ulusunu, içine çekilmek istendiği ortaçağın karanlık dehlizlerinden uzak tutmak için nasıl bir çaba gösterdi?
hayatının büyük bölümünü, daha çocuk denecek yaşta okuyup adam olmak gerekçesiyle gittiği avrupa'da geçirmiş, saz çalmış şarkı söylemiş, gününü gün etmiş biri; aslında hiç var olmadığı ülkesini, dinciler çoğunluk haline geldiler bahanesiyle terkedecekmiş şimdi. üstelik lozan'da yaşamayı düşünüyormuş bundan böyle. türkiye'nin bugün bulunduğu noktada olmasının baş müsebbiplerinin arasında.
ne diyelim; uğurlar olsun fazıl bey, uğurlar olsun. varlığınızdan kimsenin haberi yoktu ki, yokluğunuz canımızı yaksın...