bir yönden imkanlı, bir yönden imkansızdır.
mevcut durum hakkındaki çözümlemesi anlaşılabilir. ayrıca katılınır düşüncesine.
fakat çekip gitmek asla anlaşılamaz. bir mesele varsa, durup mücadele etmek gerekir.
ingilizler istanbul'u 1915'te işgal ettiğinde atatürk "hadi gidek, buralar bize göre değil" mi dedi?
atatürk olamayız asla, ama anlayışımız atatürk'ün anlayışı olabilmelidir.
gerekirse kan dökeriz, kanımız dökülür. ama hepsi de anadolu'da olur. avrupa'da değil.
zülfü livaneli bu erdeme fazlasıyla sahiptir mesela. bugun okuduğumuz yazısında bakın ne diyor :
Çünkü Fazıl, kaygılarında yalnız değil. Bu sözlerde dile getirilen endişe; milyonlarca namuslu insanın, yurtseverin, ilericinin, zamanında cuntalara direnmiş insanın yüreğini kemiriyor.
Bakın size bir örnek vereyim. Bana gelen binlerce mesaj içinden gelişigüzel seçtiğim biri şöyle:
Çocuğum ve ben Ankarada yaşamaktayız. X bankasında görev yapmaktayım. Binlerce mail içinden benimkini okuyabilecek misiniz, bilemiyorum. Şu an gazetelere bakıyorum, bir taraftan da TV izliyorum. Tam anlamıyla dehşet içerisindeyim. Ülkemizin haline seyirci kalmak beni dehşete düşürüyor. Bu kadar çaresiz olmamalıyız, bir yol bulmalıyız, bir yolu olmalı diye düşünüyorum. Çocuğumu köktendinci bir ülkede yetiştirmek ve Atatürk Devrimlerinin yok olmasını görmek istemiyorum. Bizlere yol gösterin lütfen, benim gibi düşünenlere. Vatandaş olarak ne yapmalıyız? Yoksa hiç umut yok mu? Yakında TSKyı da ele geçirecekler, o zaman ne olacak? Lütfen bizleri aydınlatın, ve lütfen ne yapmamız gerektiğini söyleyin. Çaresiz bir biçimde beklemek istemiyorum, bir şeyler yapmalıyım ama ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bankanın içi bunlarla doldu, adeta küçük Türkiye, artık dayanamıyorum. Lütfen, yardım!
inanın, Türkiyede bu çığlığı paylaşan milyonlarca kişi var.
bakın bu hanım da anlamış fazıl say ı. fazıl say, onlar yüzde yetmiş diyor, bu hanım da ona paralel olarak diyor ki bankanın içi bunlarla doldu. ''bunlar'' daha kalabalık ve nereye bakarsam bunlardan görüyorum ve bu beni çok korkutuyor biri beni bu kabustan uyandırsın diye yakarıyor bu hastalıklı ruhlar özetle.
peki ''bunlar'' kim? siz kimsiniz? biz kimiz?
işte ülkeyi bu şekilde taraflara ayıran gerçek bölücüler isterler ki kendi yaşam biçimleri garanti altında olsunda , gerekirse diğerleri bunun için baskı altında tutulsun, kendilerinden farklı insanlar olsun tabi ama ''bunlar'' köylerinde otursun, fazla ortalıkta gözükmesin, çocukları da askere gitsin, nöbet tutsun, şehit olsun ya da şehre geleceklerse de apartmanda kapıcı olsun, eve gelen temizlikçi olsunlar.
ama maalesef devir değişti efendiler. artık bu sizin gibi olmayan ''bunlar'' her yerdeler. ''bunlar'' sömürülen kalabalıklar olmaktan çıktılar ve her vatandaş gibi yaşama hakları olduklarını anladılar bu ülkede. artık onlar ticarette, siyasette , üniversitelerde, hayatın her yerinde. ama bunda bir anormallik yok, sizin korkmanız için bir sebep de yok. çünkü siz bu ülkenin tek sahibi değilsiniz, onların da en az sizin kadar hakkı var bu ülkede. ilk başta şaşırtıyordur belki bu durum sizi, görmediğiniz yok saydığınız adam yerine koymadıklarınızın bu sınıf atlamasını ve ülkede söz hakkına sizin kadar ortak olmasını kabul edemiyorsunuz henüz. ama turgut özalın dediği gibi alışırsınız efendim alışırsınız.
ben fazıl say ve onun gibilerin halet i ruhiyelerini bu şekilde anlıyorum. umarım fazıl say ve onun gibiler de tüm farklılıklarımıza rağmen, değişik yaşam tarzlarının birbirlerini bastırmaya çalışmadıkları sürece, bir arada yaşayabileceğimizi anlarlar. umarım bu ülkede ''bunlar''ın da yaşama hakkı olduğunu anlarlar.
Neden Fazil Say ve Fazil Say kafasi yasadiklari ulkenin kulturunu, dinini, yasam bicimi anlamaz, anlamak zorunda olmaz da halk onlari hep anlamak, hep onlara hak vermek zorunda olur. Cunku onlar, mavi kanlidirlar. Cunku onlarin hikmet-i kendilerinden menkuldur. Gecti be aslanim o gunler... Cok hayalini kurdugunuz tek parti donemi geri gelmeyecek artik, sizin gaz vermelerinizle 5 darbe yapan ordu bile yoruldu, siz yorulmasaniz bile.Haa diyorsan ki; ben begenmedigim yuzde 70'lik halkin yerine de vergi veririm, onlarin yerine de askerlik yaparim, uretirim, emek veririm diyorsan amenna. Ama bunu demiyorsan, diyemiyorsan;
Fazıl Say'ı babası bile anlayamamıstır Ahmet Say, oğluna Gitme; mücadele et çağrısında bulunmuş ve "Ben olsam, beğenmiyorsam mücadele eder, beğenecek hale getirir ve bunun kavgasını veririm" demiştir. Ülkede beyimizin hoşuna gitmeyen olaylar olabilir asıl olan savunduğun fikri yaşatmaktır ,yok eğer yaşatamıyosan zaten seçtiyin yol kaçış yoludur.
fazla bir derinliği, mantıklılığı, özgünlüğü ve insancıllığı olmayan otosentrik duygular? olduğu için anlaşıl(m)ası hedef(lenen) hissiyatlar, pek de zor olmayan bir edimdir bu...
hamiş: kıçından empati üretme sevgili gözlük. yok ki göresin çok bir şey...
çok mühim bir iştir efendim. fazıl sayı anlamak, hayatı anlamaktır, tanımaktır. hayata sımsıkı bağlanmak-sevmektir. onu anlayamayan ülkesini sevemez, layıkiyle hizmet edemez...
lan nedir bu fazıl say ya? ulan ortada pkk diye bir terör var, elektrik sorunumuz var, su sorunumuz var, bizi birbirimize düşürmeye çalışan kuvvetler var. siz çıkıp bizi bölmeye çalışan kuvvetlerin emellerine alet ettikleri bir adamı konuşuyor, ona hak veriyorsunuz.
işte bizim sorunumuz bu. bizi yıkan, zarar veren yine biziz! her boku bildiğini zannediyorsun. ama en ufak bir oltaya hemen kefalleme atlıyosun. ulan aklınız almıyomu bu olayları? hadi belli ki almıyor, ben açıklıyım...
ülkeyi kürt-türk diye bölmeye çalıştılar yıllarca, başaramadılar.
alevi-sunni diye bölmeye çalıştılar yine başaramadılar.
şimdi sırada türbanlı-türbasız, laik-yobaz şeklinde ayırmak var. böyle ünlü isimlerle yavaş yavaş ortamı hazırlıyorlar. neymiş efendim ülkeyi terk edecekmiş. yarın öbür gün meydanlarda birbirimize mi gireceğiz ülke elden gidiyor diye. o zaman şimdi de koşun dağıtın bütün kürtleri!
adam olun yaa, kafanızı çalıştırın biraz. aklınızı kullanın. gelmeyin oyunlara ya.
şimdi eminim bazı mallar "tehlikenin farkındamısın len dallama" gibisinden tepkiler verecektir. o küçük beyinli arkadaşlara sesleniyorum; bu ülkeyi bölen esas sizlersiniz. saf beyinlerinizi yıkayıp kullanıma hazır bir şekilde ülkenin kötülüğü için hizmete açıyorlar. devam edin. ama şunu da bilin ki bu ülkeyi yedi düvel birleşse bölemeyecek, hemde size rağmen!
Bir ülkenin kanatları bilim ve sanattır ve eğer o kanatları kullanmıyorsa o ülke asla yükselemez.Sanatı ve sanatçısını anlamaktan yoksun bir millet için fazıl say gereksizdir.Hatta onu hemen bu ülkeden göndermelidir.Çünkü bu ülke şahin k'lara ismail yk'lara ,kendi gibi yöneticilere ve kendi gibi yönetilmeye layıktır.aziz nesin'i saygıyla anarken diyorumki ; ey karanlıkta olanlar yüzünüzü güneşe dönün ve aydınlanın biraz ve akan bir nehrin önünde duran siz ey yosunlar,taşlar aydınlığa doğru akan bu nehri asla durduramazsınız ancak yavaşlatabilirsiniz."gün daima bulutta kalmaz(n. hikmet)".yazılanları anlayanlar fazıl sayı anlayanlardır.diğerleri ise diğerleri olarak kalacaklardır.
Fazıl Say çıkıp iki televole esprisi yapsaydı şu anda herkesin gözdesiydi. Yanına 3 dalkavuk alıp saça sorulara 3bir divayla falan gibi programlar da yapabilirdi. O zaman halkın adamı olurdu fazıl. Halk ona tapardı. Doğudan batıya güzel mesajları serperdi. Olaya noktayı koyardı.
Peki neden fazıl say kendini herkese düşman yaptı? Çünkü sanatçı olan, gerçekten sanatçı olan kendi doğru bildiğini söylerken halka şirin görünme sevdasında olmaz. Tam tersine onların iyiliğini istediğinden kendince fikirlerini söyler. Yüzlerce ülke görmüştür bu adam. Nice memleketlerde bu adam Türk dedirtmiştir. Eline pasaportunu alsa istediği ülke onu bağrına basar. Görgüsü ve yaşam tarzı sıradanın çok üzerindedir be yorumları da sıradışıdır. Bu yüzden sanatçıdır.
Son olarak şunu söylemekte fayda var ki, Fazıl say bir siyasetçi değildir. Kimseye laf yetiştirmek veya cevap vermek zorunda da değildir. O sadece istediği fikirleri söylemiştir. Onunla bakanların sidik yarışına girmesi cevap vermesi mantıksızdır.
önce sanattan, sanatçı duyarlılığından anlamayı gerektirir, sanatçıların toplumun kanaat önderleri olduğunu kabul etmeyi gerektirir. birçok insanın kapasite sınırlarını zorlayan bir anlayış biçimidir. bu yüzen anlayamayanları yargılamak son derece gereksizdir.