hande ataizi/ ay fazıl gel bak şurda da nurdan hanımla eşi oturuyor bir merhaba diyelim..
...
hande ataizi/ merhaba nurdan hanım nasılsınız? davut bey, ya siz? sağlığınız yerindedir işallah?
fazıl say/ davut naber aq?
davut bey/ ...
hande ataizi/ fazılcığım o ne biçim söz haha..
fazıl say/ -zooort- of be kaç saattir içimde tutuyordum, ama çıkacağı varmış, haohoahoa.. martini gaz yaptı bilion mu davut..
nurdan hanım/ gel davutcuğum gidelim buradan..
hande ataizi/ ne biçim piyanistsin sen ya!!!
fazıl say/ ne var kızım o başka bu başka.. şşt davut haftaya gelion dimi halı sahaya.. köfte neler kaçırdın geçen hafta aq..
davut bey/ sittir lan puşt o golleri ben mi yumurtladım ? aaah ne çimciriosun nurdan?
bu ulkenin eski bir basbakaninin bedevi cadirinda kaddafi'den azar isitirken sessiz kalmasindan, cumhurbaskaninin esinin ulkesini mahkemeye verip kaybedecegini anlayinca geri cekmesinden, ya da gunumuz basbakani icin "bu adami delige supurmeyin kullanin" denmesinden utanmayanlarin da utanmak icin birseylere ihtiyaci oldugunu gosteren durumdur.
çok doğal bir durum da olabilir aslında ama yine de mantıksız.
ben mesela recep tayyib'ten, abdullah gül'den, kemal unakıtan'dan dolayı ülkemden utanıyorum. bu adamların ne işleri var makamlarında?
mantıksızlığı şundan ötürü: hadi bu adamların bir yetenekleri yok, ifşa edecekleri bir sanatları yok, utanılabilir. ama fazıl'cığım çok güzel piyano çalar... vatanı yüceltir...
say ın yaptıgı gündeme gelmekti ve geldi, ödül alıp tanınmaktı, ödüller aldı, türkiye de halkın tanımadıgı bir kişiydi, tanındı.
hani gerçek bir aydın gibi, kendince rahatsız oldugunuz olaylar vardı, rahatsızlıgı o derece ileriydi ki, ülkesini terk edecekti, neydi o meseleler, bu vesile ile bir çok tv ye çıktı konustu, bir tv programında da ortaya net bir aydın problemi ortaya koyma becerisi gösterdi mi? ülkemin bir çok meselesi varken o tuttu halkı ile çatışacak konular da, onları küçümseme yoluna gitti, yüksek sanatın icracısı sayın fazıl say, yaptıgı sadece, ulusalcı damardan ün devşirmekti, başardı.
tıpkı, aydınlara yönelik işlenmiş kahpe cinayetlerden sonra, meydanlara çıkıp kahrolsun şeriat diye bagıran tipler gibi, bilerek hedef saptırdılar, halkın arasına fitne sokmak için, ne oldu şimdi, şeriatcılar mı işlemiş o kahpe cinayetleri, yoksa sizi meydana sürenler mi? aynı durum işte, bazı saf insanların üzerinden prim elde etme girişimleri, anadolu insanının yok kendisinden başka dostu, sişz kendi degerlerinize küfretmeyi bırakın hain evlatlıktan vazgeçin bu son provakasyon olsun, son rant devşirmesi olsun kardeşinizin üzerinden, bazıları biraz daha dindar olabilir herkesin yaşama hakkı vardır.
Bizim toplumumuz şu sıralar biraz fazla ak-kara derdiyle yaralı. Gride kalmanıza olanak tanımamaya çalışanlar epeyi çok.
Çoğumuz da zeten ayak uydurduk bu bölünmeye. Kendimizi hemen atıyoruz saflardan birine... Kendi safımıza eleştirici bakmak çoğun aklımıza bile gelmiyor. Belki de gerçek, bu saflardan birine düşmemiş de dağılmıştır diye düşünmüyoruz hiç. Aslında gerçek dağınık durumda... Gerçeğin sınırlarını keşfetmek için sakince, empatik düşünmeye çalışmak, nefsimizi kıyaslamak yeterli. Ama alışkanlıklar...
Oysa Ortaçağ, evet Avrupa için karanlıktı ama o günün islam dünyası için değildi. Çünkü o sırada Dünyanın Merkezi Doğu'ydu. Üniversiteler, çeviri orduları, cebir, astronomi, tıp... Batı ise cadılar ve engizisyonları yaşamaktaydı ve barbardı. Fazıl Say'ın bunu bilmemesi anlayışla karşılanabilir çünkü tüm cumhuriyet dönemimiz, bu ortaçağ karanlığı yanlış edebiyatının üstüne kurulmuştur. Türkiye'nin bağımsız düşünmeye üşenen tüm aydınları bu bilinen kalıbı tekrarlayıp giderler.
Buna karşı hükümet yanlısıysanız hemen Fazıl Say'a tepeden bakacaksınız, ağzınız yarım yamalak kal dese bile içiniz güle güle diyecek ve onun kaygısında hiç gerçek payı aramayacaksınız... Onun Sivas katliamına karşı, şair Metin Altıok'a yönelik duygularına ve bunların etkisinde kalarak gösterdiği naif ama içten, duygusal tepkileri abartılı bulacak ve Madımak Oteli'nin kebapçı yapılmasına karşı çıkanlara yaptığınız gibi ona da uzaylı muamelesi yapacaksınız... Köylülerin değil köylülüğün yaygınlaşmasına ses etmeyeceksiniz.
Milliyetçiyseniz, ha Orhan Pamuk ha Fazıl Say diyerek ikisini de aynı kaba koyarken, tutarlı olmak adına katliamlara arka çıkarak Türklerin alnına aslında bir kara lekeyi kendinizin sürdüğünün farkında olmayacaksınız... Oysa hem Orhan Pamuk hem Fazıl Say, ikisi de devletimizin, cumhuriyet halısının altına süpürdüğü *Ermeni Katliamı ve *Sivas Katliamı gibi pisliklere kendi yöntemleriyle dikkat çekmeye çalışmışlardı. Ama siz zaten her durumda devleti savunup, bireyi teferruat görenlerdenseniz, sizin için sadece "ya sev ya terk et" sloganı temel düstur olmayı sürdürecek... Garip başka bir nokta, gidecek olanın da git diyenin de değişik dozda (Körleştirici ulusalcılık paranoyası) kup virüsü'nün etkilerini taşıması.
Bu tartışmada dikkat edilecek şey, Fazıl Say ya da hükümet ya da ona git diyenler arasında bir tercih yapmak zorunda kalmadan, üç tarafı da eleştirebilmeyi başarmak... Çünkü üç taraf da eleştirilmeyi hak ediyor, üç tarafın da eleştiriye ihtiyacı var... Yanlış olan ise körü körüne birinin tarafını tutuvermek... Hep yaptığımız gibi...
henüz konu hakkında yeterince bilgi sahibi değilken, sahip olduğum duygu. açıklamalarını duyduğumda, yalnızca reklam amacı güttüğünü sanmıştım. sonuçta kendisi bilinen bir sanatçıydı ve ülkedeki politik durum onu ne kadar etkileyebilirdi ki? sonra okuduk gördük ki, akp hükümeti, yobazların sivas'ta öldürdüğü şair metin altıok adına hazırladığı oratoryoyu, binbir uğraş ile yasaklayarak gösterimi engellemiş. hal böyle olunca, biz demokratiğiz deyip cahil halkı kandıran, ama kirli emellerine atılacak ufacık bir çelme gördüler mi gerçek yüzlerini ortaya koyan kimselere duyduğu öfke kabarmış fazıl say'ın, ve büyük ihtimalle bir duygu patlaması yaşadığı anda yaptı açıklamayı.
katılmıyorum, gitmesin. gitmesi çok yanlış. bu ülkeyi kollamak adına, her vatansevere ihtiyaç var, eğer siz giderseniz, olası bir mağlubiyetin sorumlusu olursunuz.
ama utanmıyorum, utancından insan içine çıkamaması gereken adamlar, ceplerindeki yeşil dolarları saya saya gezerken, hayır, fazıl say'dan utanmıyorum.
hastalıklı aşkları olan tayyipten utanmaları gerekenlerin yanlış kişiden utanmalarıdır.
fazıl say'dan utananlar, şakşakçılığını yaptıkları tayyip erdoğan'a baksınlar. 5 senede ulusal borç iki katına çıktı. bu, o çok sevdiğiniz tayyipten utanmak için büyük bir sebep. apo hergelesine sayın dedi. ama yok, bir kere ölümüne tayyip deyip yola çıkmış bunlar. tayyip sülalelerini sövüp geçse yine tayyip yine tayyip. gözleri kör olmuş.
utanılacak birileri varsa, hiç boşuna şurada burada aramayın. evinizin baş köşesine astığınız tayyipin fotosuna bakın.
din tüccarı tayyip
ülkesini adeta pazarlamakla mükellef tüccar tayyip
bu zamana kadar hiçbir hükümetin satmayı akıl edemediği, çok zeki tayyip tarafından düşünülüp satılan onlarca, milyar dolar kâr getiren fabrikalar, tekeller, telekomlar, tüpraşlar...
buştan izin almadan, meclis tezkere çıkarmış olmasına rağmen ıraka giremeyen göbekten amerikaya bağlı tayyip
...
..
.
gider böyle.
fazıl say denen piyanist şantör zaten senede 2 ay kaliyormuş türkiye'de yanılmıyorsam. o sürede de kalsa ne kalmasa ne utanılacak bir şey yoktur. sadece bu şantör arkadaş ayan beyan açıklamıştır içinden geçenleri. içine atıp gidip direkt yurtdışına yerleşen yüzlercesi var. hangi birinden utancan. hayır hepsinden utansan yanak heidi'nin yanağı gibi kıpkırmızı olur.he ya.
edit:eksi manyağı yapmışsınız elinize sağlık ama herhalde tam anlatamadım.amannn neyse.. ama şantör hakkaten ağır kaçmış... haketti o da.
bir tercih meselesidir. kimseye ''illa türkiye' de kalacaksın'' diye bir dayatma yapılamaz. herkes seçimlerinde özgürdür. gelecekte bunun bedelini ödeyecek olsa da.
nazım'ın anısına beste yapıp album çıkarması ile sol düşünceyi özümsediğini düşündüğüm sanatçıdır fazıl say. başarılı, özverili işini güzel yapan bir çizgisi vardır. takdir edilir hep...sonra hande ataizi çıkar ortaya. fazıl'ı alır romalara milanolara götürür (sanki bir halt oldu collesium'u, pizza kulesini görünce? biz de gördük ama başımız göğe ermedi ne yazıkki dostlar, oysa emanuella anıtı'nı da görmüştük biz ek olarak. her neyse) evleneceğiz, gecelere akacağız, fazıl'ın ufkunu açacağım misali açıklamlar yapılır...sonra ne olur? öngörülen ayrılık çıkar karşımıza...
ne oldu fazıl say, yakıştımıydı bu popüler kültür temsilciliği, bu kapitalist tüketim toplumu alt kümeliği ? dava adamı dediğimiz, çizgisi, mizacı olan biri dediğimiz adam gitmiş yerine popülerite kovalyan biri gelmişti...
duyduğuma göre gidecekmiş bu diyarlardan...sen çizginden ödün verdiğin gün gitmiştin buralardan. resmileştirmeye mi çalışıyorsun şimdi...
fazıl say'ın bir müzisyen olduğunu "giderim" konulu demecinden sonra öğrenmiş, ülkenin adım adım manda bir islam ülkesine dönüştürüldüğünü görüp de kendi yoz düşüncelerine uygun olduğu için bu durumdan hoşnut olan kimselerin yaptıklarını söyledikleri eylem.
ne zaman "helâl olsun ne güzel çalıyor" dediniz ki şimdi "yürü git lan" diyorsunuz?
adam bir şey düşünmüş ve bir karar almış, ağızlarından salyalar çıkararak hakâretlere varan sataşmaların mantığı adamın ileri görüşlü sizinse kör olmanız olmasın sakın?
doğru ya...hepiniz ananızın karnından piyanist çıktınız, hepiniz isteseniz onbinlere konser verecek kapasitedesiniz, hepiniz fazıl say'ların bol olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz, giderse gitsin...hem sanatçı ihraç etmiş oluruz batıya, fenâ mı.
ülke kaynaklarını 3-30 paraya peşkeş çekenlerden ötürü onlardan utanmayan kişilerin, düştüğü çelişkidir.
fazıl say, düşündüğü şeyi en yüksek perdeden söyleyerek, hata etmiştir. söyledikleri kendisini aydın diye adlandıran birine yakışmadı. evet düşüncelerinde haklı yön çoktur ancak, aydın kişi mücadele eder, yol gösterir. kaçmaz.
"tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, bu millet istedikten sonra tabi gidecek yahu!" diyenden utanmayan, apo için "sayın", terörün katlettiği halkımız ve askerlerimiz için "kelle" ifadesine "dil sürçmesi" yakıştırması yapıp, utanmayanların, "türküm" diyemeyen birinden utanmayanların düştüğü bu çelişki hepimiz için utanılacak bir şeydir. lafının ucunun nereye gittiğinden bihaber, durmadan takiye yapan, her icraatı ya abd'ye ya da ab'ye soran birinden utanmıyorsa millet, ben bu utanmayanlardan utanıyorum.
bir çelişki, bir nevi utancın ta kendisi olan eylem. "ne zaman gurur duydunuz ki şimdi kendinizde utanma hakkını buluyorsunuz?" denilesi davranış.
eğer önceden hiçbir bestesini dinlememiş, sanatına destek olmamış, hiçbir konserini görmemiş iseniz lütfen bu faşizan kokulu samimiyetsiz "utanç" ayaklarını bırakınız.
yok eğer "ben çok destek çıktım; ama o değer bilmedi. kalktı, çekti ve gitti.." diyebiliyorsanız sizi eleştirmek zaten kimselerin haddine değil.
sanatçıları sanatlarıyla yargılamayı öğrenmeliyiz; onlar kimi konularda hepimizden fazla duyarlı oldukları için sanatçı oldular; fazla duyarlılıklar kimi anlarda hayat için de fazla olabilirler; bu, ne hayatın doğruluğunu gösterir, ne de duyarlılık sahibinin; onlar sanatçı, onları sanatıyla yargılayalım; onlar fazla duyarlılıktan kimi adımlar atarlar, kiminde yanlış, kiminde doğru ama onu sanata dönüştürüp, yaşadıklarını unutur, unuttururlar; biz onların sanatını bırakıp kimi yaklaşımlarının peşine düşersek eğer, ya da bununla onları fazladan yargılarsak, işin dozunu kaçırırsak, olanlar bizim için sadece kötü bir politika olur, üstelik sanatçının sanatının da tadı kayıp gider avuçlarımızdan... öyle kalırız.
orhan pamuk'u yazdıklarıyla, fazıl say'ı çaldıklarıyla estetik yönden sorgulayalım, etik ya da politik değil! yoksa onlar çoook yaşar biz epeyi kısa. üstelik ruhumuzu da gıdadan yoksun bırakarak.
1. dünya savaşı sonunda birçok cemiyet kuruldu. kimisi ingiliz mandacılığı savundu kimisi bölgeselde olsa mücadele etti.pes etmeden,olacaklardan korkmadan.
o gün bağımsızları için mücadele edenler,bügun bnizlerin cumhuriyet için mücadele etmemizi bekler.
kimimiz fazıl say gibi bırakıp gidebilir teslim edebiliriz ülkemizi ama kimimizde savaşırız bölgeselde olsa acılar çeksekte cumhuriyetimiz için.
fazıl say pes etti vazgeçti herşeyden peki siz?
eleştirdiğiniz fazıl say gibi bir gün bırakıp gidicek misiniz bu vatanı yoksa ölmek için savaşıcak mısınız şu topraklarda.
ayrıca ingiliz mandacılığını savunan dernekler de milli mücadelenin başlamasının ardından katılmışlardır bağımsızlık mücadelesine. tıpkı fazıl sayın ilerde yapacağı gibi.