Vedat Günyolun çalakalem adlı eserinde "Onun kadar hiçbir şairimiz, hiçbir sanatçımız, gerek yerle bir gerçeğe; gerek insan denen bilinmezin çekirdeği çocuk'tan başlayarak Tanrıya; Tanrı'yı da, insan aklının yüzyıllardan bu yana vardığı Evren kavramını da aşan, ancak engin bir sezgiyle (aklın durduğu yerde başlayan sezgiyle) alacakaranlık halinde sezebildiğimiz gerçeküstü gerçeğe böylesine şairce kanat açamamıştı." diye anlattığı usta şairimiz.
Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.
Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.
Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...
Toplumculuğunun temelinde insana ve insan hayatına saygı yatan Dağlarca, bu yüzden hiçbir edebî akım ve kişiden etkilenmeden kendi kozasını örer. Çok yazan ve üreten bir şair kimliğiyle, bağımsız kalarak hiçbir şairden etkilenmemiş, hiçbir akımın etkisinde kalmayarak şiirlerini yazmıştır. Onun sanat anlayışını şu cümlesi özetler:
“ Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir."
Lakabı "Türk şiirinin" büyük şairidir.
Hasret
Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır
diye.
Hayır göklere çıkmadık ana
Kaldı dağlarda kanlı gövdemiz.
Mutluysa ulus köy köy
Özgürse bayrak
Soluk alıyoruz demektir işte biz.
Gökyüzü müdür nedir
Sırtımızda masmavi bir yük,
Yaprakları allıca yalaz
Savaş günü ölüm ormanları arasından
Yürüdük.
Sakınmadık kendimizi neymiş ki
Yurt uğruna el ayak göz
Ağzımızda kaldı gencecik donuverdi
Bir kurşunla
Yaşamak dedikleri söz.
30 Ağustos geldi mi parlarız işte
Top sesleri süngü sesleri sarar ovayı düzü.
Dağ başları duyar mı bilmem
Düşümüzde analar gelinler dedeler çocuklar
Bizi kanar yeryüzü.
Bugüne kadar kendisine birçok ödül verilen şair 1967’de ABD’deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından “En iyi Türk Şairi” seçilmişti. (26 Ağustos 1914, istanbul – 15 Ekim 2008)
Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım,
Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir.
Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir,
Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım
Fazıl Hüsnü Dağlarca, ortaokulun son sınıfına gelince babası onu Kuleli Askeri Lisesi'ne yazdırmak ister. Oğlunun subay olmasını arzu etmektedir. Oysa Dağlarca üniversiteye gitmek ve eğitimini yurtdışında sürdürmek amacındadır.
Babası ile bir öğle yemeğinde bu konuyu tartışırlar.
Sonrasını Dağlarca şöyle anlatacaktır :
"Peçetemi efendice masaya koydum. Duvarda üst üste konmuş Kuran'lar vardı ; en üsttekini, bir tırnak büyüklüğünde olanı, annemin sınav günleri için cebimize koyduğu küçük Kuran'ı sandalye üstüne çıkarak aldım. Öptum üç kez. 'Ben subay olmayacağım' dedim. Oturdum yerime. Yemeğime başladım.."
Babası, düzenli aile yaşamlarında karşılaştığı bu tek başkaldırıyı şaşkınlıkla izler. Ayağa kalkarak gider, Kuran'ların en alttaki, en büyüğünü alır, üç kez öptükten sonra "Ben seni subay yapacağım" der saygın bir sesle. Ve babasının dediği olur. Dağlarca 30 Ağustos 1935 tarihinde subay çıkacak ve o gün kendi parasıyla, ilk şiir kitabı "Havaya Çizilen Dünya"yı yayımlayacaktır..
Şiir kitabı çıkmak üzere olan genç şair ( ayhan bozkurt) olay ertesi kadıköy'de fazıl hüsnü dağlarca'yı görür.
Hocam, merhabalar nasılsınız? Diyerek koluna girer hemen dağlarca'nın.
Sen kimsin? Der dağlarca'da.
Şairim, der ayhan bozkurt.
S.ktir git! Der dağlarca.
"Ben 100 yaşıma da gelsem şair demem kendime, s.ktir git."
Sonra elindeki bastonuyla saldırır ayhan bozkurt'a. Bir güzel döver. Etraftakiler koşup ayırır.