an itibari ile ntv'de şerif mardin gibi bir hoca'nın da katıldığı programda konuşan sosyolog.
2007 genel seçim sonuçları için küçük hikaye büyük hikayeye galip geldi demiştir.
büyük hikaye kavramını ülkenin bölünmesi, kıbrıs'ın satılması ve benzeri hadiseler olarak ; küçük hikayeyi akp'nin halka yönelik refah ve mutlulukla alakalı çalışmaları şeklinde nitelemiştir.
an itibariyla bir kere daha ntv de konuşan sosyolog/yazar. yine çok keskin ve diğerlerine göre daha mantıklı. programın yedek sunuculuğunu yapan oğuz haksever e güzel bir fırça kaymıştır...
şu anda ntv'de konuşan sosyolog. gerçekten çok güzel tespitler yapmıştır kendisi... sabaha kadar konuşsa dinlemekten sıkılmayacak derecede iyi konuşmacıdır.
hangi dünya düşüncesinden olursa olsun, okuduğum onlarca köşe yazarının içinde yüzde yüz inandığını yazan, samimiyetinden zerre kadar şüphe duymadığım, çok akıllı ve açık düşünceli kişidir. günümüz müslümanlarının ve dindarlarının düştüğü ikilemleri öyle iyi analiz eder ve dile getirir ki okuduğunuzda ahmet hakan'daki gibi zorlama durmaz, ahmet hakan'ı suçlayan dindarlar (ben kendime dindar demem ama ahmet hakan'ı suçlamadığımı belirtebilirim) fatma hanım'ı okuduklarında hiçbir şey diyemezler, sadece sus pus kalıp afallamak kalır onlara.
dün gece siyaset meydanın da cumhuriyet kadınları derneği başkanı şenal sarıhan hanfendiyle ikili buluşmasında kendisini ve tüm kadınları( zenci beyaz ayrımı yapmadan) insanları kalbi olan ve olmayan olarak değerlendirdiğini söyleyerek son derece mükemmel ifade etmiş, şenal hanımı deyim yerindeyse duvara toslatmış sosyologtur. şenal hanıma karşı tek bir saygısızlık etmemesine karşı aynı saygıyı görememiş buna rağmen mütevaziliğini ve sabrını koruyarak sadece muhattap olarak ali kırca nın sorularını almış gerçekten takdir toplamıştır.ama ne yazık ki karşısın da sadece katı kuralları olan sürekli aynı nokta da dönen algıları kapalı hala 1923 te yaşayan oradan bir adım dahi öne çıkamamış bir fosil beyin olduğu için nafile çaba göstermiş ağzını yormuştur.yüreği güzel bu insana evrende ki bütün kadınlar adına teşekkürü borç bilirim.
Küçük kız "Peygamber Efendimiz'in doğum günü için bir resim yaptım" dedi. Peygamber Efendimiz.
Resim.
Doğum günü.
iki kadın birbirine baktı. "Kutlu Doğum haftalarının armağanı" dedi kızın annesi.
Misafir başını salladı: "Bilmiyorum ki ne kadar doğru? Kutlu Doğum haftaları Mevlit kandillerinin önüne geçiyor. Kandillerde ibadet edilirdi. Kutlu Doğum haftaları, gösteri kültürünün parçası haline geliyor. Kutlu Doğum programı çok eğlenceli geçti dedi bir komşum. Eğlence!!! Sanki her geçen gün... Neyse... Belki kabahat bende. Olan biteni, ne aklım alıyor ne kalbim"
Kızın annesi sustu.Bir şey söyleyecekken sustu.
"Ne kadar zor zamanlardayız" dedi küçük kızın odasına gittiğini fark edince.
"Öyle!" dedi misafir olan. "Çok değil 20 -25 yıl önce Kandil'i bile bidat deyip kutlamıyorduk."
"Yok" dedi ev sahibi. "Ben hep kutladım. Kandilleri hiç bidat kabul etmedim."
"Lokma döküp dağıttım da demeyeceksin herhalde."
"Hayır yanılıyorsun. Lokma döküp dağıttığım çok oldu."
"Tuhaf gelmiyor mu sana?"
"Niye tuhaf gelsin ki! Geleneğimizde kuru kuru tebrikleşme yok. Daima veren el olmak özendiriliyor."
"Haklısın" dedi misafir. "Hatta geçen gün kardeşimle konuşurken bu veren el olmanın boyutlarının Anadolu düğünlerinde nerelere vardığını hatırladık."
"Ne gibi?"
"Yıllar önce istanbul'a gelince bizimkiler çok şaşırıyor. istanbul'da düğün sahibine hediye götürülüyor. Halbuki bizim oralarda düğün sahibi hısım ve akrabalarına davetiye niyetine hediye gönderir."
"Biliyorum. Bizde de öyle. Ama bu durum düğün sahibi için çok külfetli. Bir de verilen hediyeyi kimse beğenmez. Onunki daha iyi muhabbeti girer devreye. Medeniyetin dili en çok almak ve vermekte düğümleniyor değil mi? Tüketim ekonomisi insanları hep almaya özendiriyor.Promosyonlar, hediye çekleri."
"..."
"Hiç unutmuyorum, rahmetli dedem bankaya para yatırmıştı. Sıkı sıkı tembih etmiş aman faizini benim ana parama karıştırmayın diye. Banka kendisine bir kumbara vermiş. O kumbarayı elinde ateş topu gibi gezdirmiş, ne yapacağını bilememişti. Bu bana paramın faizi olarak mı verildi diye."
içerden bir ses geldi. Doğum günü şarkısı. iki kadın dikkat kesildi.
Küçük kızın "iyi ki doğdun Peygamberim" cümlesi dağları dereleri toplayıp getirdi odanın içine. Bir müddet birbirlerinin yüzüne bakmadılar. Hayır söyleyelim hayır bulalım tesellisine mi sığınmıştı ikisi birden.
Neden sonra ev sahibi bir mektup çıkarttı. Ortak dostlarının mektubunu.
Latif ve zarif.
Zarif ve duyarlı.
Duyarlı ve âşık arkadaşlarının mektubunu.
Ev sahibi; mektubu, sahibinin sesini taklit ederek okudu. Kalbin yarasına şifa niyetine :
"Bu gün neredeyse gün boyunca Efendimiz (sav)'in bir sözünü tekrarladı durdu zihnim ve kalbim; "Mü'min'in misali yeşil ekin demeti gibidir; rüzgâr onu eğiltir, kimi kere yere yıkar, kimi kere doğrultur. Eceli gelinceye kadar böyle devam eder..." Bu mübarek sözü bana hatırlatan kelime ise "rüzgâr" oldu. O bahsedilen rüzgâr... içimde hep hüzün var."
"Bilmem" dedi ev sahibi. "Kapıldığımız bir rüzgar var. Bir o tarafa bir bu tarafa. Durduğumuz yerde kalsak kar sayacağımız günlere mi geldik?! Efendimiz "iki günü birbirine denk olan bizden değildir" buyuruyor ya. Ne bileyim sanki hepimiz iki günü birbirine denk olmayı sadece mal mülk biriktirmek zannediyoruz. Dündeki kendini geçebilen var mı? Sabrıma sabır, şükrüme şükür kattım diyebilen var mı? Geçmiş ibadetlerimi düşünüyorum da ne kadar aşksızmış diyebilen var mı?"
yeni şafakta yazan vicdan sahibi hükümet yalakası olmayan tek yazardır bana göre. bugün aynı gazete yazdığı abdülkadir selvinin terörle yaşamaya alışmak zorundayız sözüne karşılık Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz! Yıkılmamayı öğreneceğiz! diye güzel bir yazı yazmıştır. kendisi aynı zamanda sosyologdur sosyal medya tepkilerine değinmiş okumaya değer bir yazı.