Mekke döneminde inmiştir. Yedi âyettir. Kur'an-ı Kerim'in ilk sûresi olduğu için "başlangıç" anlamına "Fâtiha" adını almıştır. Sûrenin ayrıca, "Ümmü'l-Kitab" (Kitab'ın özü) "es-Seb'ul-Mesânî" (Tekrarlanan yedi âyet)1, "el-Esâs", "el-Vâfiye", "el-Kâfiye", "el-Kenz", "eş-Şifâ", "eş-Şükr" ve "es-Salât"2 gibi başka adları da vardır. Kuran'ın içerdiği esaslar öz olarak Fâtiha'da vardır. Zira övgü ve yüceltilmeye layık bir tek Allah'ın varlığı, onun hakimiyeti, tek mabut oluşu, kulluğun ancak ona yapılıp ondan yardım isteneceği, bu sûrede özlü bir şekilde ifade edilir. Fâtiha sûresi aynı zamanda baştan başa eşsiz güzellikte bir dua, bir yakarıştır.
1. Bismillahirrahmânirrahîm
2, 3, 4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur.
5. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6, 7. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
"ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız" kısmının veya tamamının yurt genelindeki bütün türbeler , dilek ağacları vesayirelere tabela olarak asılmasını istediğim sure. Allah haric her bi seye dua eden necif milletimiz belki okurda bu yanlışından döner diye...
halil inalcık hocamın bana belkide öğrettiği en güzel şeydir fatiha suresinin anlamı. ''Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.'' hala kulaklarımda çınlayan güzel ayettir. *
Mekke döneminde nâzil olmuştur. Yedi âyettir. Kur'ân-ı Kerîm'in başlangıç sûresi olduğu için "açan" anlamında Fâtiha şeklinde anılmıştır. Aynı zamanda "Ümmü'l-Kitâb" (Kitab'ın anası/özü), "el-Esâs" gibi adları da vardır.
1. Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla.
2. Hamd(in övme ve övülmenin her türlüsü), âlemlerin (tek) Rabbi(1) olan Allah'adır.
3. (O) Rahmân'dır (dünyada bütün yaratıklara bol merhamet edendir), Rahîm'dir (âhirette yalnız mü'minlere acıyıp, mağfiret edecek olandır).
4. Din gününün (yani hesap gününün) mâliki/hükümrânıdır.
5. (Ey Rabbimiz!) Yalnız sana (ibâdet ve itaatle) kulluk eder ve (her hal ve ihtiyacımızda) ancak senden medet umar/yardım dileriz.(2)
6. Bizi doğru yola (islâm'a) ilet (islâm ile yaşat).
7. Kendilerine (lütfundan) nimet verdiğin (iyi) kimselerin yoluna (ilet); [4/69] (emirlerine âsi olmuş ve) gazaba uğramışların ve sapıtanların değil (Yâ Rabbi).(3) (Âmin...)(4)
Dipnotlar:
1-Rab; bir insan, bir toplum, veya birşey üzerinde otorite iddiasında bulunmadır. Rab aynı zamanda besleyen, büyüten ve varlığı devam ettirme gücüne sahip olandır. Kurumsal olarak kâinatta her türlü otoritenin asıl kaynağı, sahibi ve hayata hükmü geçerli olandır ki, O da ancak Allah'tır. O'nun emrini beğenmemek ve dışlamak Allah'ı Rab olarak tanımamaktır. [bkz. 6/102; 33/36; 41/30; 46/13]
2-Bu âyet inananların Allah'a verdiği bir taahhüttür. Bilmemiz gerekir ki, Allah'a kulluk, yalnız O'na ibadet etmekle değil, hem ibadet hem de emir ve yasaklarına itaatle gerçekleşir. Çünkü Allah, yalnız ibadet ilâhı değildir. Bunun içindir ki islâm "lâ ilâhe illallâh" ile başlar, "iyyâke na'büdü" ile yürürlüğe girer. Kur'an'da birçok yerde Allah'a kulluk emredilir. Çünkü insanları, bütün emirlerine itaatte kul etme hakkı ancak O'nundur. Zaten Allah da insanları bunun için yaratmıştır (51/56). Çünkü Bir'e kul olmayan bine kul olur; Allah'a kullukta yücelik ve hürlük, kula kullukta ise, esaret ve küçülme vardır. Seyyid Kutub, tefsirinde: "Öyle bir zaman gelir ki insanlar, Allah'ı sözde inkâr etmeyebilir, O'na ibadeti de terketmezler, ama, o ibadeti ya birine gösteriş olarak yaparlar, ya helal ve haramı (serbestlik ve yasakları) tayin ve ilanda, başkalarının islâm'a aykırı emirlerine istekle itaat ederler, ya da islâm'a aykırı olarak bir kimseye sığınmak ve ondan bir pâye elde etmek isterler ki (4/139; 35/10), bu durumda onları rab kabul etmiş, onlara tapmış ve kulluk etmiş olurlar (9/31). Böylece 'müslümanım' dedikleri halde -Allah korusun- şirke düşerler" der. islâm öncesi Arap müşrikleri de ideolojileri yönünden Allah'ı inkâr etmiyorlar, fakat O'nun, hayatlarında hükümleri geçerli olan Rab olmasını kabul etmiyorlardı. işte Allah'a Rab, Mâlik (Hükümran) ve tek ilâh olarak (112/1-4) inanmamak şirk olur." (Seyyid Kutub, VIII, 284). [bkz. 2/107, 138; 5/52; 6/102; 12/40, 106; 16/49, 52; 29/25; 39/64, 65; 40/60; 41/30; 43/84; 46/13]
3-Yahudiler, hıristiyanlar ve diğerleri gibi. [bkz. 2/90; 5/77; 58/14] Yahudiler dinlerini merasimleştirdiler, peygamberlerini küçük düşürdüler, devre dışı bıraktılar, hakaret ettiler, hatta bazısını öldürdüler. Hıristiyanlar ise peygamberlerini ilâhlaştırdılar. "Din vicdan işidir" diye onu vicdanlara hapsettiler ve dini dünyevîleştirdiler. Halbuki inancın/dinin, kişinin iç dünyasına ait birşey olduğunu söyleyip, onu vicdanla sınırlı bir alan içine hapsetmek ve kişiyi, dînî yaşamından engellemek yanlış ve geçersizdir. Çünkü vicdanda olan herşey her yerde var demektir. Bu yönden bunu hegemonik/baskıcı usul ve üslupla bastırmak, insan onurunu zedeleyen bir tavır olmuştur.
4-Âmin: "Öyle olsun, kabul eyle" anlamındadır ve âmin demek sünnettir. Sesli namazlarda Hanefîleride imam ve cemaat sessiz, Mâlikîleride yalnız cemaat sesli; Şâfiî ve Hanbelîleride imam ve cemaatin sesli okumaları menduptur. Besmeleler, imam Şâfiî'ye göre, sûreye dahil sayıldığından sesli namazlarda açıktan okunur. imâm-ı Âzam ve Mâlik'e göre yedinci âyet 'gayri'l magdûbi ...' dir.
kuran-ı kerim'in iniş sırasına göre beşinci suresidir. bugün fatihayı her kıldığı namazda okuyan insan, ebediyete gönderdiği her yakınının arkasından fatihayla dua eden insan, maalesef ve maalesef ki tam anlamıyla surenin derin ve coşkun anlamına vakıf değildir.
vakıf olsa idi kula kulluk etmezdi. vakıf olsa idi metayı tanrı edinmezdi.
maun suresinde yaratıcı şöyle buyurur ;
"Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla"
"Gördün mü o, dini yalan sayanı?
işte odur yetimi itip kakan;
Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
Vay haline o namaz kılanların/dua edenlerin ki,
Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!
Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar."