kulüp bazında bu ülkeye en büyük başarıyı kazandırmış olan bir nevi efsane.
4 sene üst üste şampiyon olmuştur falandır filandır... tabi 3 dakika gösterilip, 8 dakika uzatılan istabulspor maçıdır, arif'in atlamalarıyla, zıplamalarıyla kazanılan penaltılarla alınan maçlar, alpay'ın üflemesiyle düşen şaban öhööhöm hakanlar, halilagiç'in geri pasıyla şanssızlık sonucu fevzi'nin ayağından kaçırdığı toplar vs.
hani 4 senenin ilk 3 senesinde hele ki, o ilk sene itilmedi galatasaray desek yalan olmaz.
ama 4. yıl, 3 senenin verdiği öz güvenle çatır çatır top oynayan ve kimine göre tesadüfen, kimine göre söke söke uefa kupasını çatır çatır oynayarak almıştır.
faruk sürenle restleşmiş italya'nın köklü kulüplerinden ancak bizim anadolu kulübü gibi bir kulüp gibi görülen fiorentina ile anlaşmıştır. fiorentina'da başarılı olmuş, milan'a sansasyonel şekilde imza atmıştır. milan'da 2 defa inter'i yenmek dışında ciddi bir şey yapamamıştır. sonrasında görevine son verilip, ancelotti getirilince türkler olarak milliyetçi duygularımız kabarmıştı. yok haksızlıkmış yok bilmem neymiş vs. hele basın berlisconi'yi yerden yer vuruyordu. ama beşiktaş, galatasaray, fenerbahçe'de fatih terim'in milan'daki performansını bir yabancı antrenör gösterse hemen saldırı harekatı başlar, kazan kaynatılır... bunları gören yok tabiki. ancelotti'nin şampiyonlar ligi kupasını bir kere 3-0 öndeyken kaybetmesi ve 2 yılo sonrasında şampiyonlar ligi kupasını kaldırması olayı vardır bu da ayrı bir olaydır. terim olsa yapar mıydı? insan "yapardı" kelimesini güçlükle söyleyebiliyor. ancak demek ki, ancelotti'nin getirilmesi yanlış bir karar değilmiş.
neyse konumuz fatih terim... fatih terim italyancasıyla, telsim reklamlarıyla italya'dan gönlümüze seslenmeye devam ederken görevine son verilmiş, sonrasında 2 fatih terim dönemi olarak adlandırılan 2002-2003 sezonunda gelmiş, galatasaray, şampiyondan 8 puan geride ligi 2. olarak tamamlamıştı... sonrasında şampiyonlar liginden elendi, sonuçlar kötü geldi ve istifa etti... ve bir söz söyledi, "bir daha türkiye'de çalışmam"
çok iddialı bir sözdü ancak, ersun yanal'dan boşalan koltuk teklif edildiğinde "milli görev" diye kabul etti ve politik bir cevapla "türkiye'de çalışmam dedim, türkiye için çalışmam demedim" sözünü yemesini açıkladı.
bir gazla gruplardan 7 puan çıkardı ancak, aynı gazı isviçre maçlarında veremedi. hakem rezaleti de vardı ancak, bizim takım da hani aman aman oynamadı.
fatih terim döndükten sonra, takımı gençleştirme operasyonuna başladı... ilk iş hakan şükür'ü kadroya almaktı. tugay'ın yeri hala doldurulamadı ama, tugay'ı gereksizce tekrar çağırdı. eğer takıma bir abi lazımsa bu işi hakan değil, tugay yapardı. ama tugay madem 5 maçlık periyodta kalacaktı neden çağırıldı? hani kolay diye tabir edilebilecek maçlar olan malta, macaristan, moldova maçlarında tugay'ın yerine serdar, koray kadroya alınsa hatta oynatılsa çok iyi olmaz mıydı? 5 maç için tugay'a ne gerek vardı? tugay da pek oynamadı bu sürede hani "kurtarıcı" olmadı... zaten iyi bir seri yakalamıştı milli takım. malta, macaristan, moldova derken yunanistan maçında kaleci şansızlığıyla destan yazdı, takım iyi oynamıştı ama maçın kırılma noktaları bizim iyi olmamızdan değil, kaleci nikopolidis'in hataları ile olmuştu.. tabi bir de volkan'ın kontrolünde topun direkten dönmesi falan var. ballı olmadığımızı iddia edemeyiz. norveç maçında yunanistan maçında mücadele olarak iyi bir futbol ortaya koymuş takımı hallaç pamuğu gibi attı. neydi sinyor terim? imparator. emretti. emre'yi, gökdeniz'i, sabri'yi aynı anda oynatabilmek için takımın anuna goydu. yunanistan maçında muhteşem oynayan volkan yaman'ı kesip, sabri'yi sol'a koyup orta alan kurgusunu değiştirip sistemin anuna goyan bir yaklaşımla takım yine kaleci şanssızlığı ile 1 puanı kurtardı. bosna maçını da izledik, bu defa biz kaleci şanssızlığını yaşadık fakat, fatih terim'in anlaşılmaz tercihleri milli takımımızı kötü bir noktaya getirdi dersek yalan olmaz. ve hakan bugün çıkıp "2008'de de sahadayım" diyebiliyor. nasıl olsa tahtaya önce kendi adı yazılıyor, sonra 10 tane topçunun adı...
sonuç olarak yunanistan ve norveç maçlarında hasbelkader mağlup olsaydık, bugün fatih terim'in yerinde başka birisi oturuyor olurdu. fatih terim geçmişte başarılıydı -bana göre sadece 1999-2000'de başarılıdır- ancak günümüzde kendisi aman aman başarılı değildir. fatih terim'in şu anda tek bir olumlu tarafı vardır, ne olursa olsun oynayan futbolcularına sahip çıkmaktadır...
saplarla samanları karıştıran vatan evlatlarının, ayda 110.000 ytl maaş aldıgı için eleştirdikleri a milli futbol takımının teknik direktörüdür... futbol, içinde milyarlarca doların döndügü bir sektördür. fatih terim'de, -nasıl her şirketin ceo'ları yüksek maaş alıyorsa- yönetici oldugu için yüksek maaş almaktadır..
bu takım dünya kupasına ya da avrupa kupası finallerine katıldıgı zaman, yapılan reklamın maddi anlamdaki getirisi, fatih terim'in aldıgı paranın yüzlerce kat üzerindedir.
ayrıca fatih terim, ac milan gibi dünya'nın en büyük takımlarından birini çalıştırmış efsane bir teknik direktördür.
o kadar para alsındır. helal olsundur. afedersiniz ama taşşagı sagolsundur...
not: galatasaray'lı degilim. fatih terim'ide sevmem ama yigidi öldürüyorsak hakkını da vermemiz lazım.
koyu bir gs li olmama ragmen nasil olmussa kendisinden nefret etmemi saglamis despot ve inatci teknik direktör. göreceksiniz milli takimi sefalete sürüdükten sonra istifa edip gidecektir. kulüplerinde kadroya giremeyen futbolculari milli takimin en can alici maclarinda ilk onbire koyarak milli takimi yakmasiyla ünlüdür. örnegin dünya kupasi relegasyon ikinci macinda isvicre karsisinda alpayin macin basinda yaptigi penaltiyla elenmemizi saglamasi yada rüstünün avrupa kupasi grup elemelerinde bosna hersek karsisinda öndeyken yedigi trajikomik gollerle milli takimi yakmasi bunlardan birkacidir. ulan rüstü az yakmadin milli takimi ve feneri avrupada. insan gibi sakatim oynayamam desen sereften düsersin degilmi? evet fatih terim bu adanali edasiyla yakmaya ve yeni sacmaliklari bizlere göstermeye devam edecektir. bizdeki olmayan federasyonda bunu trene bakar gibi seyredecektir.
form durumları ne olursa olsun hazırlık maçları için bile herkesin ezbere bildiği kadroyu milli takıma çağıran teknik direktör.
ya kardeşim o kadar maç izliyorsunuz hiç mi gözünüze çarpan bir oyuncu olmaz koskoca ülkede.
3 büyüklerden bir kaç istisna dışında standart oyuncular;
trabzondan hüseyin, gökdeniz;
kayseriden mehmet, gökhan;
avrupadaki lejyonerler.
hep aynı adaylar.
oyuncu* başka bir milli takımı seçince de "ya ben onu arap zannetmiştim" gibi komik bir savunmayla karşımıza çıkmayı marifet sanıyor.
22 ağustos 2007 romanya türkiye maçı ile müşahade ettiğimiz gibi türk futbolunun gelişimi önündeki en temel engeldir kendileri. frenzeye gidene kadar futbolumuza önemli katkılar yapmış oyuncu özelliklerine göre bir futbol anlayışı geliştirmiştir. Fiorentina ve Milanda yaşadığı travmatik dönem ikinci gs dönemini de etkilemiş oradan da gönderilmiştir maalesef ülkenin yetiştirdiği değerli teknik direktör. sonra yeni bir milli takım dönemi ve yeni bir umut dalgası. fakat geldiğimiz nokta ancak bizim şenol güneşin kıymetini anlamamızı sağlamıştır. terimin en büyük sorunu geçtim dünyayı avrupa futbolundaki son 10 yıldaki değişimi anlayamamasıdır. hala maç boyu sadece koşan üretkenliği sıfıra yakın bir oyuncu topluluğu son 10 dakikalarda seken topları kaleye sokmaya çabalamaktdır. iyi kötü var olan şenol güneşin ve ersun yanalın oyun anlayışının bir örneği yoktur. yani takımın bir oyun anlayışı yoktur. dolayısıyla ortaya nerde duracağını bilmeyen fundamental eksiği bünyelerin oluşturduğu bir kör dövüşü çıkmaktadır. hasılı gidişat iyi değil. bu takım bu haliyle euro 2008'e gidemez. terim ayrılmak zorunda kalır. cezası bittiyse alpay özalan 2008 ilkbaharına kadar bir iki defa daha milli formayı giyer.
türk milli takımına söylenenin aksine en çağdaş futbolu oynatmaya çalışan teknik direktördür.
bugün dünyanın hiçbir büyük klubünde 10 numara ve ön libero pozisyonları yoktur. son şampiyon italya'dan avrupa şampiyonu Yunanistan'a, barcelona'dan manchester'e kadar 4'lü orta saha hem hücuma hem defansa katkı sağlar. ofansif veya defansif özelliklerinden biri eksik olan oyuncularsa ikinci sınıf futbolculardır.
bugün galatasaray'ın göklerde gezdirdiği lincoln bu kadar ofansif becerisine rağmen neden büyük takımlara gidemiyor? defansif özelliği mesela en az linderoth kadar etseydi en az 40-50 milyon avroydu.
terim de türk futboluna bunu yerleştirmeyi amaçlıyor. tam saha presin üzerine bir de bu anlayışı yerleştirirse hem dünya çağında yıldızlar yetiştirebilir, hem de yeni uluslararası başarılar kazanabiliriz.
kariyeri başarılarla dolu bir teknik adamdır. yönettiği takımlar çok koşar ve hücumu düşünür. ancak o da her takıntılı teknik adam gibi iyi de olsa kötü de olsa belirli futbolcularda ısrar etmektedir.
futboldan anlamayan bir teknik direktördür. Evet kendisi futboldan anlamayı geçin, teknik direktörlükden bir haberdir.Maç içinde orayı burayı tekmelicem diye pozisyonları kaçıran bir adam olamaz.Unutulmaz maçlarda da bunu kendisi söylemiştir.*Galatasaray Fenerbahçe ye 6-0 yenilmesinde de kahraman Fatih Terimdir. Bakmayın siz Fatih Terim eşliğinde Galatasarayın kupayı kazanmasına. Mükemmel bir takım oluşturuldu Derwall ile Kalli'in getirdiği kondisyon ağırlıklı futbol sayesinde de teknik yönü düşük takımalra karşı kazanıldı.Ama Galatasarayın uefa kupasını kazanması kesinlikle tesadüf değildir onu da söyliyim.Bu mükemmel takımınla Fatih Terim bir tur bile atlayamazken beğenmediğimiz LucescuBülent Akınlarla şampiyonlar liginde çeyrek finale çıkmıştır.Şu anda Türk Milli takımını da görmekteyiz. Yunanistan'ı bir gazla yendik Bosna'ya yenildik Malta'ya da ite kaka oynuyoruz hadi bakalım allah sonumuzu hayır etsin Fatih Terim ile.
6-0'dan sonra teknik direktorluk hayatinin nasil olupta devam ettigini anlamadigim ve
agresifliginin milli takima sirayet etmesinden rahatsizlik duyurtan kisi.
ayda yaklaşık 60 bin dolar maaş alan teknik adam. senede ortalama 10 maç yapar. geri kalan zamanlarda yurtdışı seyahatlerine çıkar, gurbetçileri izler. tatili hak etmişti, iyi oldu milli takımın başına geçmesi...
türk futboluna su an en büyük zarari dokunan zat. bir an önce elini ayagini milli takimdan ve türk futbolundan cekmesi lazim. kafasinda bir kadro olusturyor, oyuncular nereye giderse gitsin yada futbol oynamasalar bile kadroya aliyor. formsuz, kadroya giremeyen, hatta aylarca sakat olup takiminda dahi forma sansi bulamayan futbolculari bile direk ilk onbire almasiyla ünlü teknik direktörümüz.
milli takım formasını performansa göre değil ne yazık ki hatır gönül ilişkilerine göre dağıtan teknik direktör. taktik bilgi konusuna hiç girilmemeli zira kendisinin hakan şükür'e atılan uzun paslar ve ortalardan başka herhangi bir futbol düşüncesi yok ve bu durum, bizim yerden kısa paslarla güzel futbol sergileyen bir milli takım izlememize engel oluyor ve ersun yanal'ın değerini bir kez daha anlamamızı sağlıyor.
tamam kadro zenginliği iyidir hoştur da, "o an kim iyi oynuyorsa, gelir burada da" oynar mantığı ne kadar doğrudur bilemem. Millî takımın da bir taktiksel yapısı, bir duruşu yok mudur hocam.
not: ayrıca bu entry'yi okuduktan sonra içinizden galatasaray'ın 1999-2000 senesindeki ilk 11'ini saymaya çalışın. başardığınızı göreceksiniz...
edit: işbu entry 2-2 berabere sonuçlanan 8 eylul 2007 malta turkiye maci sonrasında tek tek araştırılıp derlenerek yazılmıştır.
havlu atması gereken, kadroyu hatır gönül meselesi yolunda kuran, eski moda, sinirli olmasının karizmasını yapan, havlu atsa bile atacağı bir havlusu olmadığını az önce ispat eden, eleştirilmesi imkansız ve sakıncalı, lucescu nun elini öpmesi gereken ,galatasaray ı bu hallere sokan ,tıslayan adam. artık sana da bir tv de koltuk gazetede köşe vermenin zamanı geldi.
tek esprisi kenarda kendini parçalamak olan teknik adam. hayır ne demek istediği de belli değil, yüz ifadesi tikler halinde senkronize değişmekte, ancak skor aynı kalmaktadır. gaz vermekten başka bir şeyden anlamıyor, taktik ise yok! şansına oyuncular iyi oynarsa ve takım kazanırsa kendisi kaymağını yer o kadar. bir de federasyonla acaip kankadır. yüksek meblada maaş almaktadır.
imparatorluğunu kaybetmiştir artık gözümde. ikinci galatasaray dönemi rezalet geçmişti. olur dedim. ortam müsait değildir belki. ama milli takımda da hiç ağırlığını göremiyoruz. e hal böyle olunca da insan düşünüyor bu adamda mı sorun var diye. diyeceğim o ki eski terim değil artık.