24 mart 2007 yunanistan turkiye macinda cıkardıgı kadroyla basarısız bir sonuc alınsaydı yerin dibine sokulacak ilk kisi olucaktı.buna eminim.cok buyuk bir is basardı.gercekten cok cesaretli ve inandıgı seylerin arkasında duruyor.ozellikle milli takımda oyuncuları cok iyi motive ettigi belli. bu da onu iyi bir futbol adamı yapıyor zaten.saygı duyuyorum.
milli takimimizin basinda en cok maca cikan teknik adam fatih terimdir. norvec maciyla da kendi rekorunu egale edecektir.
--spoiler--
Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, bugünkü Norveç maçıyla birlikte 57. milli sınavına çıkacak. Ay-Yıldızlı ekibin başında en çok maça çıkan teknik adam unvanına sahip Fatih Terim, toplam 56 maçta, 28 galibiyet, 15 beraberlik, 13 yenilgi aldı. Milliler, Fatih Terim'in son döneminde ise oynadığı 9'u resmi, 13'ü özel olmak üzere toplam 22 karşılaşmadan 11'ini kazandı, 7'sinde berabere kaldı, 4'ünü de kaybetti.
--spoiler--
anlaşılmaz teknik direktör. hakan şükür ile ne gibi samimiyeti var bilinmez ama bu takıma hala hakan şükür gibi bir kazmayı alıp, ümit karan'ı almıyorsan, ben bu adamda art niyet ararım arkadaş. tamam geçmişte hakan çok büyük başarılar kazandırdı bu ülkeye ama, artık yürümeye hali kalmayan bir insanı da alma şu takıma da, son dakikalarda kalecinin bacak arasından yediği bir gole deliler gibi sevinmek zorunda kalmayalım!
bütün maçların sonucunu doğru tahmin eden spor adamı. euro 2008 grubundaki rakibimiz olan bosna-hersek norveç karşılaşmasını bütün spor gazetelerinde yorum yapan iddaa tahmincileri "bu maçı norveç alır" derken fatih terim "bosna'ya dikkat" demişti ve dediği doğru çıktı bosna-hersek norveç'i 2-1 yenmişti aynı günde ise a millilerimiz atina'da yunanistan'ı 4-1 yenmişti. demem şudur eğer fatih terim iddaa oynasa trilyonluk serveti olurdu çünkü o bir "imparator".
zeki, iyi idareci, iyi motivasyoncu, hırslı, çalışkan ve dün itibari ile şansın hep yanında olduğunu gördüğümüz ve diğer niteliklerinin yanında hep de böyle şanslı olmasını dilediğimiz başarılı teknik adam... ayrıca doğuştan futbol yeteneği ile doğduğu ve bunu daha çocukken ders aralarında okul duvarına şut çekerek gösterdiği rivayet olunur...
dün beyaz şovda izlerken, eski bir kaleci olduğunu düşündüğüm ve acaba sonraki nesiller mesela bülent korkmaz'ın futbol oynadığı yıllardan bihaber olarak onu sadece teknik adamlığı ile mi tanıyıp benimseyecek vay be diye gülümsememe neden olmuş türk futbolunun en büyük teknik adamı. (lakin bülent dengeleri değiştirecek.)
1953 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için "Topal Talat" lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır.
Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969'da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor'la futbol hayatı başlar.
Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih'e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor'da takım kaptanlığına kadar yükselir. ilk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına 'bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek' sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: " Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş." Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.
1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay'ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maç olur.
Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray'lı olduğunu şöyle anlatır. "Romanya milli maçından sonra istanbul'a dönmüştük. Galatasaray'lılar beni havaalanından alıp kulübe götürdüler. Bu arada Adanademirspor'lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray'a gönülden 'evet' dedim." Ve Galatasaray Kulübü'ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray'lı Fatih'tir.
FUTBOLCUYKEN DE ÇOK BAŞARILIYDI
Sahalarda çizdiği lider, hırçın futbolcu portresi, bir maçta hakeme tükürmesiyle daha da sert bir görünüm alır. Galatasaray taraftarı Fatih'ten memnundur. Formasının hakkını verir, başarıya kodlanmış hırsını sarı-kırmızı renkler için döktüğü terlerle akıtır. Fakat bu onbir sene boyunca Fatih Terim hiç şampiyonluk yaşayamaz.
Şampiyonluk yaşayamasa da milli takımda çizdiği grafik onu takın değişmez oyuncusu yapmıştır. 51 kez milli formayı giyer, A Milli Takımı'nda oynama rekorunu 1984 yılından 1995'e kadar elinde tutar. ilk milli maçına isviçre ile deplasmanda 1-1 berabere kalınan 20 Nisan 1975 tarihinde çıkar. Son milli maçının skoru da yine beraberlik olacaktır. 4 Nisan 1984'te oynanan Türkiye-Macaristan maçı golsüz berabere bitecektir. Rekorunun kırılmasını görmesi için 11 yıllık müddetin geçmesi gerekecektir
6 Eylül 1995 tarihinde istanbul'da Macaristan'a karşı oynadığımız Avrupa Futbol Şampiyonası grup maçında Oğuz Çetin bu rekoru ele geçirir. Fatih Terim ise 1995'te teknik direktör olarak ay-yıldızlı takımın başına çoktan geçmiş olacaktır. Yani, rekorunun takımda yer verdiği bir futbolcusu tarafından kırılışına tanıklık edecektir.
Fatih Terim jübilesi için sahaya helikopterle inerek, futbolculuk hayatına son noktasını renkli kalemle atmış oldu.
Fatih Terim isminin çevresinde dönmeye başladığımızda futbolla uzaktan yakından alakalı herkesin aklında kalan 'muhteşem jübile'nin unutulur gibi olmadığını fark etmeniz uzun sürmüyor. 18 yıllık futbol yaşamının 11 koca yılını verdiği Galatasaray'dan, yeşil sahalardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan ayrılma zamanıdır. Havasından geçilmez bir futbol şovunun en şatafatlı vedası... Sarı-kırmızı konfetiler uçuşurken sahada Galatasaray-Trabzonspor maçı oynanır... Sadece sahayı değil kırmızı karanfilleri de birbirine katar helikopterin sesi ve nefesi... Santra noktasına inen helikopter de kaptan Fatih gözükür, alkış kıyamet... "Formam gözüksün diye kapıyı da açacaktık. Çok korktum, yanımdakinin omzunu çürütmüşümdür herhalde. Bu arada maç devam ediyordu ama halk toplanmıştı, polis de. Biz tur atıyorduk, hiçbir şey görünmüyordu maçta. Tam helikopterle o kalabalığın üzerine geliyorduk, bir rüzgar! Herkesin şapkası uçtu tabii. Ve böylelikle boşaldı saha içindeki kalabalık."
TEKNiKDREKTÖRLÜK HAYATI
Terim utbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına gider. Ankaragücü'nü iki Göztepe'yi bir yıl çalıştırır.
1990-1993 tarihleri arasında Ümit Milli Takım hocalığını A Milli Takım Teknik Direktörlüğü izler. A Milli Takım Teknik Direktörü olarak ilk maçına Ekim 1993'te çıkar. Türk futboluna attığı başarı imzaları birbiri ardına sıralanmaya başlar. Dönüm noktası olarak ise inönü Stadı'nda oynanan ve 2-1 Türkiye'nin galibiyetiyle sonuçlanan isveç maçını gösterir. Türk milli takımını 1996 Haziran'ında ingiltere'de oynanan Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine taşıyan hoca odur.
Daha sonra Galatasaray�ın başına geçen imparator, takımı dört yıl üst üste şampiyon yapar. Takımın mali problemlerinden futbolcunun psikolojisine kadar ilgilenen bir teknik drektördür Fatih Terim. Karizmatik kişiliğiyle ödenmeyen paralar karşısında tavır takınan futbolcularını ikna eder ve takımda tek sorumlunun kendisi olduğuna inandırır. Bu istikrar en nihayetinde Türk Futbol tarihinde bir ilkin daha gerçekleşmesini sağlar. Galatasaray�ı UEFA kupasını kazandırır.
1999-2000 Sezonu'nda Galatasaray'a UEFA Kupası'nı kazandıran Fatih Terim, kariyerini italya Futbol 1.Lig takımlarından Fiorentina'nın Teknik Direktörü olarak sürdürdü. Bu takımdaki başarılarıyla italyan futbol kamuoyunun dikkatlerini üzerine topladı. 2001-2002 futbol sezonunda ise dünyaca ünlü Milan takımı ile anlaştı. Fakat ilk yarının ortasında görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
serdar gibi formunun zirvesinde bir yetenek varken, rüştü gibi 6 aydır maç oynamamış birini 11 de oynatan dahi. artık kime neyi ispatlamaya çalışıyorsa, hiç bir şeyden çekmedik ucuz kahramanlıklardan çektiğimiz kadar.
isviçre ile yaptığımız 2006 dünya kupası eleme maçlarındaki skandalın baş sorumlusu olmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranıp pişkin pişkin işine devam eden zat.
tabi bunda onu destekleyen taraftarın, fedarasyonun ve medyanın da payı var.geçmişteki başarıların ona sağladığı kredibilite onu şımartmaz umarım.
galatasaray'in bugun bu hallere dusmesinin tek sorumlusu fatih terim'dir.
4 sene ust uste sampiyon olduktan ve ustune de uefa kupasiyla cila attiktan sonra elbette baska kuluplerden teklif gelecektir. bizim futbolcularimizda ve teknik direktorlerimizde avrupa sevdasi olmasa, yapacaklarimiza kendimiz de sasiririz eminim. turkiye'de inanilmaz bir futbol potansiyeli var. kesfedilmeyen tonlarca super yetenek var. bu ulkenin milli takimi dunya ucuncusu oldu. neden bu basariyi kulupler bazinda da gerceklestirmeyelim?
sen can havliyle fiorentina'ya sonra da milan'a gitmeseydin galatasaray bugun avrupa'nin en basarili kulupleri arasindaydi. hatta en az sampiyonlar ligi finali bile oynamistik. sen elindeki kalitesi tartisilmaz kadroyu birakip elin italyanina kostugun an takimin ruhunu da alip goturdun. futbolcular "o giderse ben niye gitmeyim" mantigiyla gozunu disariya dikti. sonucta en yetenekli futbolcular cil yavrusu gibi dagildi. bir daha da o ruh geri gelmedi.
ha sen 5 yil sonra kazin ayagini anladin, sonsuz kredin de oldugu icin galatasaray'a geri dondun ve fakat is isten coktan gecmisti. herkes ununu elemis elegini asmisti.
fatih terim turk futboluna en buyuk katkiyi yapanlarin basinda gelir ama o derece de zarar vermistir.
hakan şükür ve alpay özalan gibi futbolcuları milli takıma kazandırarak ne yazık ki ülke futbolumuzun kalkınmasını, gençleşmesini, yenilenmesini ve başarılı olmasını engellemiş, milli takımımızın 2006 dünya kupasına katılamamasının başlıca nedenlerinden birisi olmuştur. isviçre rezaletinin alpay özalan, hakan şükür ile beraber mimarlarından biridir. sabri sarıoğlu ısrarıyla da galatasaray ve milli takım arasındaki farkı ayırt edemediğini de göstermiştir.
ayrıca taktik bilgisi de oldukça zayıftır. rakibi oynatmamak üstüne kurulu pres ve hakan şükür'e atılan uzun paslar ve ortalardan başka herhangi bir futbol düşüncesi yoktur. ve bu böyle gittikçe de hiçbir zaman yerden kısa paslarla güzel futbol sergileyen bir milli takım izleyemeyeceğizdir. zaten ac milan yöneticileri de kendisine sadece 9 maç dayanarak bize fatih terim'in nasıl bir teknik direktör olduğu hakkında bir fikir vermiştir.
hiç kimse çıkıpta çok başarılı bir teknik direktör, sayesinde 4 yıl üstüste şampiyon olduk, avrupa'nın kralı olduk demesin. hagi yerine felipe, popescu yerine frank de boer, taffarel yerine mondragon gibi futbolcularla da neler yaptığı ortadadır. lukunku, christian, almaguer, petre, bratu, tamas... ve adları unutulmuş nice futbolcuları transfer ederek galatasaray'ı iflasa sürükleyen isimlerin başında gelir.
uefa kupasını aldıktan sonra, ülkenin önemli sayılabilecek işadamlarına liderlik konusunda seminer veren insan. ne kadar ucuz bir ülkeyiz ya. milli olan ergenin diğer arkadaslarına meşrep adabını öğretmesi gibi.
yabancı biri bunu görse kupa yerine gidip kerkük ü aldı zanneder. abartmayalım. ata demirer in dediği gibi "olmadı sabri yi koyarız". daha fazlası değil.