gurbetçi olması hasebiyle iki arada bir derede durumu film lerinede yansır, filmleri ne alman tarzına benzer, nede türk, çekici gelende galiba budur. filmlerinin senaryosu iyi fakat oyuncuları kötüdür, daha iyi oyuncularla daha kaliteli işlere imza atabilir.
sokakta görseniz, hiç çekinmeden yanına gidip sohbet edebileceğiniz kıvamda adam.
insanlara o samimiyet duygusunu veriyor kendisi. böyle bir rahatlık, bir mütevazilik var her zaman üzerinde.
türevlerinde ve de özellikle bir bok başaramamış lakin medya tarafından başarmış gibi gösterilen çoğu sahte sanatçılarda görebileceğiniz, "ben artık böyük bir zanatçı oldum haaa!" tavırlarından uzak olmasıyla her zaman takdir ettiğim biridir.
kimse alınmasın darılmasın sevmiyorum bu adamı.. bu kuul havalarının , çok ayrı bi hayatta yaşıyormuş müthiş karizma müzükler dinliyormuş , realizmin damına koymuş filmler yapıyormuş , az konuşurmuş türkçesi bilmem neymiş ayaklarını sevmiyorum.. gerçekçiliği sinirimiz bozuyor.. enternasyonelliği beni bozuyor.. orhan pamuk gibi.. yabancı bana.. babannem izleyemiyo fimlerini.. izlese duvara karşı'yı almanyadan geri döndürür beni okulu yaktırıp..
uzak bu adam bana.. bi yanda türkan şoray ve ediz hun'Lu türk fimleri bi yanda soul kitchen.. çok öznel eleştirim ama , bu kuul havaları var ya sinir ediyo beni..
her yaptigi iş'in büyük yankı uyandırdigı yönetmen.
kimileri türkleri karalıyor hep, ondan odülleri kapiyor diyor. evet var bunu söyleyenler... oysa ben biliyorum anlattığı türklerin, gurbetçilerin, alamancıların ne kadar pis ve kirli olduğunu... korkmayın 'siz'lere lafım yok... bu dünyada tu, kaka olan bir topluluk varsa onlar da gurbetçilerdir... evet kardeşim, 'biz'ler pis insanlarız... var mi ötesi? fakat bunu benim dememle, benim gibi bir durumda olmayanın demesinin arasinda fark var... benim demem bana zarar vermez... tıpkı fatih akın'ın demesi gibi. fakat başkası dediğinde beni incitir. kendimin dahi göremedigi göz yaşları akar gözlerimden, yüregim kan ağlar... ben öyle değilsem de ucu bana dokunur, 'bana da diyorlar' diye ağlarım...
fatih akın, bugüne kadar uzaktan duyduğumuz dramlarımızı anlattı 'bize'... mutlaka anlattığı hikayelerin birini veya bir benzerini bizde görmüş veya işitmiştik... yine de bunlar gördüğümüz en uç hikayelerdi hep... temennim o'dur ki tıpkı kebab connection'da olduğu gibi dramlarımızı değilde yine 'bizi' anlatır... sokakta yürürken benim yaşadiklarımı, hayatımı anlatsın... 'beni' anlatsın... evet egoistim kardeşim sadece 'beni' anlatsın... 'sizi' anlattılar bolca bırakında birazda 'beni' anlatsınlar...
gün gelirde fatih akın 'beni' veya 'bizi' degilde 'sizi' anlatırsa benim için fatih akın bitmiştir. çúnkü o vakit fatih akın, 'fatih akın' olmaktan çıkar... o vakit ne göğün ne de yerin kabul ettiği milyonlarca insan, oluşturamadiği kültürün ikonlarından birini kaybetmiş olacak. öyle bir kültür ki, arabesk mi, cankan mı sorusuna, her ikiside cevabı verecek olan bir kültür... çelisen, saçma, toplama ama kendi içinde bir o kadar da tutarlı bir kültür... bu kültür daha oturmadi, oturup oturmayacağı da meçhul. kim bilir belki bir mucize olur gurbetçileri gök veya yerden biri kabul eder. bu seferde bu iki arada olan topluluğun oraya girecekleri meçhul... bunca çeliskimizi burnumuza sokan, yol göstermesede, düşündüren fatih akın da yok olursa nice olur bizim halimiz?
bu adam porno film çekse bile arkasındayım kardeşim. sırf 'benden' olduğu 'benim gibilerden' olduğu için. sırf devletinin, vatanının açlik üzerine açlık, kıtlık üzerine kıtlık yaşatıp siktir ettiği binlerce insanın torunlarından. çocularlarından biri olduğu için. sırf yaşadiğı ülkede yabancı hatta müslüman, vatanım dediği ülkesinde alamancı diye horlandiğı için...
bunca şeyi kendisiyle çokta alakalı olmamasına rağmen onun başlığına yazdığım için...
biliyor musun ey sözlük, siktiri boktan alamanci gruplara yazdığın her olumsuz yazı beni ne kadar üzüyor? ben dinlemesemde salak, manyak, uçmuş mallar desemde başkaları sonuna 'alamancı' 'gurbetçi' diye ilave ederek eleştirdiğinde ne kadar üzülüyorum haberin var mı?
kim bilir belkide fatih akın'ı, sizlere böyle sözler söylettirmediği için seviyorum...
bu kez farklı tarzdaki filmi ile ödül bekleyen yönetmen.
2004 yılında berlin altın ayı ödülünü "duvara karşı" filmi ile, 2007'deki cannes film festivali'nde en iyi senaryo ödülünü "yaşamın kıyısında" filmi ile kazanmış olsa da son filmi soul kitchen'da komedi tarzını denemiştir.
Almanyada dünyaya gelen, ailesi&kökeni türkiye'de zonguldak'ın küçük bir balıkçı ve tarihi beldesi olan Filyos'a (bkz: filyos) dayanan dünyaca ünlü yönetmenimiz. Kendisi lise çağlarında küçük çekimlerini kahvedeki Filyos'lulara göstermek için kahveye girermiş ve "yeter ama Fatihcim" sözleriyle bazen kovulurmuş. Daha sonradan "yaşamın kıyısında" filminin bi kısmını memleketi olan Filyos'ta çekmiştir. Ancak filme giren tek kare hoşgeldiniz tabelası olmuştur. Kendisi bazı yazlar memleketine gelip rakı sofraları kurmaktadır.
kişisel olarak, filmlerini post modern arabesk tarzda bulduğum için pek haz etmediğim, dünya sinemasında tarzı ile kendisini ispatlamış, oldukça başarılı, almanya'da yaşayan türk asıllı yönetmen.
bu abimiz dünyanın her yerinde sinema ile ilgili, o ödül töreni senin bu ödül töreni benim şeklinde, kamber ve düğün ilişkisi çerçevesinde gezer. bir çok törende de ödül alır.
fakat yakın zamanda istanbul'da gerçekleşmiş bir sinema ödül töreninde, ödüle layık görülmüş olup, törene üzerinde paspal bir kot pantolon, atletten bozma t-shirt ve dökülmeye yüz tutmuş paçoz bir hırka ile katılmış olup, lakayıt tavırlarla ödülünü de bu şekilde almıştır.
bu duruma hıncal uluç'da büyük tepki göstermiştir.
salonda bulunan adayların, izleyicilerin, katılımcıların, sunucuların hepsi smokinli, takım elbiseli, tuvaletli halde iken fatih akın'nın hali at yarağına kelebek konması etkisi yaratmıştır.
eğer kendisi böyle bir imajı muhaliflik olsun, marjinallik olsun diye yapmışsa kendisini londra'daki, cannes'daki, berlin'deki ödül törenlernde de bu şekilde görmek isteriz. fakat bugüne kadar türkiye dışındaki ödül törenlerinde kendisini ne hikmetse hiç bu halde göremedik, hep smokinli. tabii oralarda sıkar biraz.
velhasılı yapmış olduğu davranış resmen türk sinemasına ve türkiye'ye vermiş olduğu değeri ve saygıyı göstermektedir.
bizi siklemiyorsan ödülümüzü de alma kardeşim.
bu sebeple kendisine tipsiz almancı işte demekte hiç bir beis görmemekteyim.
müzikten gayet iyi anlayan adam . bütün filmlerinde bizzat ilgilenerek soundtracklere ne kadar önem verdiğini göstermiştir. kendisine türk tarantinosu denmesinin yegane nedenlerinden biri de budur.
alman bir arkadas, akın'ı tanıdıgını falan anlattı önce, sonra da, " evet" dedi, " son kusagın en iyi alman yönetmeni bence." içim burkulmadı degil ilk anda. ama sonra düşündüm, adamcagız türkiye'de falan yasasa, bir de allah korusun birkaç düşüncesini acıklasa bir röportajda falan almanya'da olmadıgını unutup, bülent ersoy'la yan yana koyup, yer misin yemez misin?!
tümer metin ve ibrahim kutluay gibi isimler askerlikten kaçmak için yurt dışına transfer olmayı tercih ederken sesini çıkarmayan sözlük yazarlarının nedense laf sokacağım diye mazeret aradığı yönetmen.
demek ki neymiş;
kamera ışıklarının yandığını görünce atıp tutacaksın ama iş eyleme gelince, "valla kardeşim ben yapmayacağım demiyorum sadece şimdi zamanı değil" diye kıvıracaksın.
'ben bu ülkede askerlik yapmam' cümlesini savas karsiti biri olarak söylemesine ragmen , medya ve sanal alem tarafindan vatan haini olarak ilan edilen güzel yürekli dostum.
duvara karşı adında erotik bir filmle hızlı giriş yapıp ,ardından müzik belgeseli olan köprüyü geçmek isimli güzel bir işle karşımıza çıkmış, fakat gel gelelim ,'ben bu ülkede askerlik yapmam', demiş filmlerindeki siyasi konular sebebi ile ödülden ödüle koşmuş kişilik,ödül alan bir kişide bu ülkeye sataşmasın be kardeşim.
yönetmen imzasını filmlerine kazıyarak atan, almanya doğumlu olması sebebiyle; hem içimizden olup hem de mevzulara dışarıdan bakabilen, türkiye'nin sinemadaki yüz aklarından biri olan yönetmen.
özellikle im juli ve istanbul hatırası* seyredilmeden ölünmemesi gereken yapıtlarıdır. *