coen kardeşlerin filmini beğenmemi sağlamış film(the big lebowski'yi izlemedim). coen kardeşlerin filmlerini sıkıcı bulurum özellikle geçenlerde tnt the man who wasn't there filmini yayınlamıştı 30. dakikadadan sonra evi terkedicektim neredeyse. ama fargo tipik coen filmi gibi ağır bir tempoda gitse de sıkılma hissi duymadım hatta iyice merakla izlememe neden oldu. güzel film izlenebilirliği nadir olan coen filmlerinden.
izlerken sürekli karakterlere gıcık olduğum film ki bunu coenlerin kasıtlı olarak yaptığını düşünmekteyim. tabii eser olarak baktığımızda iyidir, güzeldir. en azından ana hikayeden bağımsız sahneleri hayata dairdir.**
1996 yapımı film. Coen kardeşler gerçek bir hikayeden alıntı olduğunu söyleyerek bizi kandırmıştır, sanırım daha sonra bir röportajında bunun üzerine, olması olası değil mi ama? gibisinden bir cevap veriyorlar. izlenilesi bir filmdir, sıkıcı değil, yorucu değil, ara ara güldüren bir yapıttır. Filmin en olmadık yerinde gülebilirsiniz, bu normaldir.
hafiften absürt bir tarantino filmini anımsatsa da filmin başında geçen "the events depicted in this film took place in minnesota in 1987. at the request of survivors, the names have been changed. out of respect for the dead, the rest has been told exactly as it occurred." ibaresiyle kanları donduran yapıt. kaldı ki durağan temposuna rağmen filmi heyecan verici kılan en büyük unsur da hikeyenin bire bir yaşanmış olaylardan alınmasıdır...
ha, bir de frances mcdormand canlandırdığı polis, böylesine bir film için bir hayli doğal ve eğlenceli olmuş.
ilk defa bu sabaha karşı seyrettiğim ama seyrettiğime hiç pişman olmadığım 1996 yapımı bir coen kardeşler filmi. coen kardeşler in sinemaya getirdiği enteresan öğeler vardır, mesela sessiz ama güçlü karakterler yaratırlar filmlerinde. sakin ve sessiz bir tabiata sahip olan karakterleri hep ayakta kalırlar, hep en son onlar konuşurlar. aslında çevresine kazık atmaya çalışanların hazin sonunu gördüğünüzde bunu daha net anlayabilirsiniz. nitekim filmde minnesota da yaşayan jery lundegaard isimli oto galerisi müdürünün kayın pederine, karısına ve yakın çevresine fidyecilerle işbirliği yapıp kazık attığını görürüz. fidyecilerden geard yol kenarında 3 kişiyi öldürünce olaylar jery nin aleyhine gelişmeye başlar. yani karısının üzerinden fidyecilerle yaptığı plan pek de düşündüğü gibi olmaz, her şey allak bullak olur. kadın polis bu olayın üzerine gider, bütün cinayetleri ve jery nin attığı kazıkları çözer. coen kardeşlerin tarzına uygun bir final olur filmde, çevresine kazık atmaya çalışan ve etik değerlerden yoksun bütün karakterler: jery, carl, wade kötü bir son ile karşılaşırlar. ayakta kalan karakterler ise aslında fargo filmini değil de coen kardeşlerin ontolojisini gösterir. fakat film 8.3 imdb puanı ile de zaten hak ettiği yerdedir. tavsiye ederim, alın kahvenizi veya çayınızı geriye yaslanın sakince ve yorulmadan bir film seyredin.
bu filmin başrolündeki hamile polis margie'nin kocasıyla olan ilişkisi hoş bir detaydır bence. sabahın köründe, daha hava aydınlanmadan gelen telefonla karısının gitmek zorunda olduğunu görünce kocası da kalkmak için yeltenir, bir şeyler hazırlayayım sana, kahvaltı etmeden gitme diye. karısı "yat sen" diye üstelese de kalkar yine de inatla.
bundan daha büyük bir sevgi ifadesi olamaz herhalde, sabahın beşinde bir adamı yataktan kaldıran sevgi önünde saygıyla eğilirim arkadaş.
insanların anlamakta güçlük çektiği coen kardeşler filmi.
aslında kurgusu ve işleyişi o kadar naif ki bir ara aman ya bu ne diyo böyle diyip değiştirdiğiniz de hoop geri kalandan anlamsız sonuç çıkarabilirsiniz.
steve buscemi nin özellikle öncesinde mr.pink karakterini oynadığı reservoir dogs filmini izlemeden bu filmi izleyenler buscemi için pek fazla bir şey anlayamayacaklardır.
filmin konusuna gelince aslında hamile ve çok tatlı polisimizin oki doki köylülüğünde ki sade hayatını boka bulaştırmak istemesidir bir nevi. ama olayın spoiler boyutundan dahasını da yazmamak lazım zira spoiler vermeden konunun devamını anlatana bravodur. margie çok tatlı bir roldür ayrıca.