Gayet tabi. Aslında birşeylerin insanları buna itmesinden değil, bu insanlarda itilme arzusundan kaynaklı kanımca. Kendini eğitebilen insanla cahil kalan toplumun insanı arasında itme arzusu ve itilme arzusu gibi iki ayrı kalın çizgi var. Eğitilirsen itilme oranın azalır, daha çok yönlendirmeye çalışırsın.
Şimdi esas senaryomuza dönelim. Stresli sanal gündemleri her gün yakalamakta üstüne gül koklatmayan ülkede, minicik toplum bireylerimizin üstündeki travma yükü oldukça yüksek. Gerek dış dünyasındaki gelişmeler, savaşlar, yaptırımlar, kısıtlamalar, gerek iç dünyasında geçinmekti, yoluydu, yemeğiydi derken her canlı ve sağlıklı vücudun direnci gereği yaptığı üzere birey kendine bir çıkış yolu arıyor.
Normalde çıkış yolu eğlenmek, kafasını dağıtmak olmalıyken eğlenme ve bokunu çıkarma arasındaki incecik çizgiyi gözden kaçırabilmenin yolu cahil kalmak. Fener-GS maçının kasvetiyle karşı takımın adamlarına nefret duymak veya zamanında tatmin olmamış egosundandır belki, bir yere ait olma hissiyatından mütevellit elini verdiği futbol takımına kolunu isteyerek kaptırması yine aynı cahillikten. Sadece eğlen, yenilsen de bırak, yensen de bokunu çıkarma, yetkin bireyin yapacağı en fazla bu olmalı. Çözümü bireyden uzaklarda görmemeli.
ille de çözüm uzaklarda aranıyorsa, takım formalarından para kazanmaya gayretli, stada gelirken taraftarına kombinesini sattırıp kara parasını aklamaya niyetli klüp yönetimleri sorgulanabilir. Zira şu anki ekonomik düzen, piyonların ceplerinden alabildiğini almakta yatıyor. Bu alabilme oranını artırmak da tamamen takıma bağlayabilmekte yatıyor. Bağlanmazsanız cahil değilsiniz demektir.
Türk futbolunu izlemiyorum, nefret ediyorum, ingiliz ve ispanyol futbolu izliyorum, hem teknik ve oyun temelli, hem de bizim o kavgalı dövüşlü tantanalardan çok uzak. Herkese tavsiye ederim.
"lider bizim için düşünüyor" mantığıyla, birey olmanın farkında olmadan hareket edilerek ortaya konan bir olgudur. türkçedeki tam birebir karşılığı bağnazlık tır.