hep bu falların yazıldığı platformda çalışmak isterdim. kemal sunal üstadın bir filminde vardı o ortam. akrostiş desen kralını yaparım, anket, günlük defteri manileri master degree. buradan iş verenlere sesleniyorum. ama biliyorum biliyorum siz beni arayacaksınız.
ankara gölbaşı'ndaki gazi üniversitesi psikiyatri kliniğinde alkol tedavisi gördüğüm zaman klinik a blok ve b bloktan oluşuyordu. b blokta genel psikiyatri hastaları kalırdı. bazen a blokta sıkıldığımızda b bloğun bahçesinde takılırdık.
normalde şizofren gibi ağır hastalar alkoliklerden hoşlanmaz. zehra hoca, "siz onların zihnindeki insan tipolojisinde kötülerin dünyasında yer alıyorsunuz, tuğcu romanlarındaki alkolik baba tiplemesini çağrıştırıyorsunuz onlar o yüzden sizden hoşlanmıyorlar" diye açıklamıştı bize durumu...
hatta bir gece bizim bloğa saldırmışlar "amına kodumun ayyaşları" diye bağırarak ben o dönem henüz hastanede yoktum, hasta bakıcılar anlatmıştı. ama ortalıkta hasta bakıcılar varken gündüz sakin oluyorlardı biz de giderdik yine de..
bu kadar hikayenin falım sakızının falıyla ne ilgisi var tabii ki... psikiyatri hastalarının bahçesindeyken bir hasta görmüştük. cebinden tomarla bu falımın fallarından çıkarmıştı. bilmem ne kraliyet istihbarat servisinin yazışma usulüymüş bu fallar. harflerin üzerlerine kalemle acayip işaretler koymuş, yanlarına notlar almış, akla ziyan hikayeler anlatıyordu.
hatta, bu kraliyet istihbarat servisi ajanları bunu aşti terminalinde yakalamışlar sözde, cebinden bütün falları alıp kaçmışlar bunu da bahçelievler'de bir parka bırakmışlar falan.
büyük ihtimal hepsi şizofren sanrıları tabi bilemem de falımın fallarını hayal dünyasını beslemek için kullanan bir insan tipi tanımış olduk, yani doğadaki her şey gibi bu fallar da ziyan olmuyormuş.
denizde yüzüyor boy boy odun
evde ne şeker kaldı ne de un
denizde balık gibi yatıyor ay
şinanay yavrum şinanay
böyle giderse bu pahalılık vaay vaay
kafada ne tahta kalacak ne de yay...