vitrinlere, hipermarketlere yabancı olmaktır. el bebek, gül bebek büyüyüp de, sonradan kurduğunuz hayatta fakirliğe düştüyseniz, işte, o, büyük bir şamardır. nefsiniz terbiye edilir. zaten tok gözlüyseniz, katlanırsınız. tek korkunuz, fırlayan ilaç fiyatlarıdır. vitrinlerle işiniz yoktur. hastalık ve kira derdi korkutur insanı. cebinizde para yoksa, gizli bir yasak vardır hayatınızda. her dükkana dalamazsınız. tek hakkınız bakmaktır. bakmazsınız zaten. gerek yoktur.
az önce bir yüze nasıl yansıdığına şahit olduğum durum.
yardım istemek için belediyeye gelen otuz beşinde bir kadının yüzünden okuduğum. onyedisinde oğlu dördüncü kez hapiste. ayrıca uyuşturucu bağımlısı. diğer oğlunu yatılı okula vermiş, ankara'nın bir ilçesinde. yanında on yaşındaki kızı kalmış sadece. kocası terkedeli zaten beş yıl olmuş. kimsesi yok, arayanı soranı yok. hiç bir şeyin sahibi değil, çocuklarının bile. on yedi yaşına geldi, daha bir kere bile yeni ayakkabı alıp giydirmedim ben çocuğuma, diyor. ağlıyor.
densizce belki şimdi hapiste olması daha iyi oğlunun diyorum. hiç olmazsa o pis çevresinden kurtulur, uyuşturucu bağımlılığını yener diyorum. yüzüme sen ne anlarsın der gibi bakıyor. utanca boğuluyorum, bu kadar düz bir mantık yürüttüğüm için. hem de bir anneye, hem de evladıyla ilgili.
işte o kadın fakirliğin ta kendisi, çocukları da öyle. o çocuklar ki daha doğdukları anda hayata birkaç sıfır yenik başlayanlardan.
etlik aşağı eğlenceden ostim' e sabah akşam bisikletle gitmenin nedeniymiş *. bir deri bir kemik bisikletin üstünde sabah 5 de işe gitmek için yola koyulmuş bir insan şeklindeydi fakirlik.