malikanemin içi okyanus kadar derin gelmeye başlamıştı, sanki bu derinlik beni içine çekip yutacaktı. günlerden ne fasıl günü, ne de klasik müzik dinletisi günüydü. canım eve kız çağırmak da istemiyordu. sanki eksikliğini duyduğum ama tarif edemediğim şeyler vardı.
fakirlere özgü sandığım kasvetli dünya modeli şu an sanki beni içine çekiyordu. bundan kurtulmak için kendimi vahşi doğaya, varoşların cirit attığı ama kendilerini kalabalıkta kamufle ettiği bir semte attım.
güzel kızlar görmenin beni heyecanlandırmadığı saçma bir gündü. bir köşede sanki sıradan bir orta gelirliymiş gibi otururken , görüş alanıma girmiş bir kızın bana baktığını fark ettim. üzerindeki kıyafetleri bohemliğine verip klaslarını sorgulamadım. neden bilmiyorum ama , farklı bir gündü dediğim gibi...
kız usulca bana doğru sokuldu ve karşımdaki sandalyeye oturuverdi. o anda "lan defol git karşımdan" diyemedim. evet, kesin bugün diğerlerinden farklı bir gündü...ucuz tanışma metotlarından birini kullanmayıp dolambaçlı yollara girmedi. ilk önce diğerleri gibi sıradan bir kız olduğunu düşündüm fakat sonradan komik olabilmesi, zeka ürünü diyalogları başlatması ve sürdürmesi beni etkiledi. bir de sanki bir fakirmiş gibi ironik konuşmaları beni iyice keyiflendiriyordu. felseden, imkb'den , belediye otobüslerinden, kaçak elektrikten falan konuştuk. son zamanlarda hiç bu kadar renkli bir muhabbete girmemiştim.
saatlerce birbirimizin gözlerine bakarak konuştuk ve sonunda yorgun düştük. ortamı bir sessizlik kaplamıştı. işte o sessizlik beni içine çeken okyanusu bile unutturmuştu. sessizlikten sonra tekrardan mutlu olabileceğime dair bir his vardı içimde. onunla konuşmayı sevmiştim. hem sanat tarihi okuması da bir zengin olarak hoşuma gitmişti. tam "sonunda tanıştığımın ertesi günü adını hatırlayacağım bir kız" derken birden o can alıcı cümleyi kurdu: "sayısal lotoyu tuttursan ne yaparsın?"
bir an afalladım. "tatile çıkarım herhalde" dedim soruyu geçiştirmek için. "o kadar parayı bir arada görsem herhalde bayılırdım " dedi ve gülümsedi. büyüleyici bir gülümsemesi vardı. ayna kırılma sesi duyulur ya bazen, işte onu duydum gerçekten de. "sen fakirsin..." dedim kalan son gücümle. durdu... "evet ne var ki bunda?" dedi. midem bulanmaya başladı, oracıkta bayılacakmış gibi hissettim. yemeğimi bitirmeden hemen ayağa kalktım. parayı masaya atıp oradan uzaklaştım. uzaktan son bir kez daha baktım ona. bıraktığım yemeği yemeye başlammıştı.
o sessiz, kasvetli malikaneme dönüp çalışma masama oturdum . işte o anda bir anlığına kendim olmaktan çıkıp onu düşündüm fakir birinden hoşlandığımı unutup. bana doğru koşsaydı, sarılsaydı bana ne olurdu acaba? o zaman daha mutlu olabilir miydim? kollarımdan tutup bu amaçsız yolculuğumun son durağı olduğunu haykırır mıydı bana? bir an bütün bunların gerçek olduğunu, mutlu bir hayatımız olduğunu düşündüm...masanın üzerinde titreyen telefon son verdi bu hayale. baktım, mesaj gelmiş: "abi çok güzel kızlar var, bu gece sizdeyiz. parti var, süper olacak süper:)" yazıyor. gülümsedim, bir içki koyup o gün yaşanılan her şeyi unuttum.