okul çıkışı tarlada veya sanayide çalışmaktan nasır tutmuş ellerdir, üfleyerek acısı azaltılmaya çalışılan çatlaklarla dolu ellerdir ve son olarak ; zengin piçlerinin alay ettiği ellerdir.
Aslına bakılırsa dünyadaki en masum, en güzel ellerdir. Sabahtan akşama kadar ayakkabı boyamaktan nasırlaşmış, kağıt mendil satmaktan kurumuş olabilir. Varsın olsun. En nihayetnde onların kanı da o ufacık yürekten gelmiyor mu?
Bu yavru belki kapının önünde sabhtan akşama kadar annesinin işten gelmesini bekliyordur kursağına iki lokma sıcak birşeyler gitsin diye. Belki çok yemez ama sıcak çorba dolu kaseyi o kadar güzel tutar ki.
Ve eminim kalem tutmaya en çok yakışan eller bu ellerdir. Levent Kırca'nın eski bir filminde dillendirdiği bir replik verdı hiç unutmam. Derdi ki "Fakirin oğlu okur". ne kadar da doğrudur.
Dilerim o fakir çocuk ellerinin gökyüzüne açılarak ettiği bütün dualar kabul olur.
buz gibi soğukta yırtık kazağıyla bir yandan burnunu çekerek ayakkabı boyacılığı yapan o küçük çocuktur. elleri simsiyahtır ama o aldırış etmez. bir köşede müşteriletini bekler. umut vardır gözlerinde geleceğe dair bi ışık. işini layıkıyla yerine getirir. onlara yukarıdan bakanlara aldırış etmez. yoldan geçen takım elbiseli adamlara bakar. bir gün onlar gibi olacağını hayal eder. yüzünde ufak bi tebessüm oluşur.
ellerini bilmem ama yaklaşık 4 yıl önce bu vakitler eminönü' de gördüğüm kare gözümün önünden gitmez.
4 arkadaş nereden geliyorduk nereye gidiyorduk tam hatırlayamıyorum ama hava rüzgarlı ve de yağmurluydu, araç trafiği yoğun, yaya trafiği ise yok denecek seviyedeydi. biz rüzgarı bağrımıza yememek adına montlarımızın yakalarını büzüştüre büzüştüre hızlı hızlı yürürken, muhtemelen yağmurdan korunmak için tam istanbul ticaret odasının bitişiğindeki otoparkın duvarına sinmiş 4-5 yaşlarında kara kuru bir çocuk gördük. belliki içeriye girmekten çekiniyordu. yoksa aklı selim kimse o yağmurda açık alanda sabit durmaz mutlaka bir yerlere sığınırdı. mendil sattığı önündeki küçük kartonun içindeki dağınık ıslak paketlerden anlaşılan çocuğun ayağındaki terlik ve üstündeki atlet inşallah bir ömür gözümün önünden gitmez. bir anda herkes sustu, birazcık yavaşladı ama allah bizi kahretsin ki kimse durmadı. içimizden kimse durmadı, uzun uzun baktık ama duramadık babacım. içimize akıttık gözyaşlarımızı, konuşmadık mecbur kalana kadar, bakamadık birbirimizin suratına. ve unuttuk, şimdi o çocuk ne yapar ne eder bilmem belki de sinüzit olmuştur. belki ciğerleri su toplamıştır ama biz duramadık be abicim.
işte o çocuğun elleridir burada atıp tuttuğumuz gözümüzün önündeyken yüzüne bakmadığımız eller. o güzelleştiremediğimiz ellerin vebali de senin benim herkesin boynundadır.