canımı çok tatlı acıtan bir şarkı.
sevdiğim her şarkıyı bıkana kadar dinlerim. o kadar bıkarım ki bir süre sonra o şarkıları duyduğumda hemen değiştiririm. ama bu şarkı 6 yıldır ne kadar dinlersem dinleyeyim hep aynı hissettiriyor. sonrasında bir şey dinleyemiyorum. ya kapatıyorum ya da tekrar aynı şarkıyı açıyorum. çünkü öyle büyülü ki diğer şarkılar kesmiyor bundan sonra.
radiohead'i ilk defa dinleyeceklere önerilebilecek şarkılardan biri. diğer şarkılarının çoğu temiz bir tona sahip olmadığından ilk dinleyişte hoş karşılanmayabilir.
güzelliğinin yanında derin manasıyla çağın çıkmazına da giydirmiş radiohead eseridir. hakikaten enfestir, yüksek sesle dinlenilmelidir.
edit: en iyi radiohead albümünde bulunur.
radiohead' in orgazmik şarkılarından birisi. özellikle 2003 yılındaki Glastonbury performansını dinlerken kendinizden geçebilirsiniz. "She looks like the real thing" dizesinin öncesinde jonny' nin gitarla yardırmaya başladığı an paha biçilemez.
bu şarkı durdur ya da durmadık yer demez, dinlemez; geçirir kafana dünyayı.
--spoiler--
if i could be who you wanted...
if i could be who you wanted...
all the time...
all the time...
--spoiler--
çaktırmadan, sinsice kana karışan şarkıdır bu. ulan bu şarkının benle ne alakası var ki, neden böyle bir garip hissettiriyor diye düşünmeye sevkeder adamı. ama tam da bu sırada öldürücü darbeyi* indirir :
'if i could be who you wanted' ... all the time.
acıların şarkısıdır bu, benim için anlamı büyüktür. rakı mezesi gibidir, dinledikçe içesi gelir insanın, dinledikçe ağlayası. sözlerini tekrar edemeseniz de tükendiğinizi kafanıza vuran parçadır. artık çek git, kaç kurtul, en azından porselenleri sev ki kırıldıklarında çöpe atması kolay olsun, artıkları zarar vermesin diyen parçadır. insana çemkiren, insanı çemkirten parçadır. böğüre böğüre ağlamak caizdir hatta sevaptır. kıymeti bilinsin.