Çöl kaplanı ve medine kahramanı olarak tanınan, bulgaristan türkü türk komutanı.
Babamın dedesi, arap cephesinde savaşmış bir askermiş. Arapların ne kadar ilkel ve pis bir millet olduklarını bizzat kendisi gözlemlemiş. Oturduğu yere tuvaletini yapan arapları dövermiş.
Çekil emrine uymadığı için hakkında vahdettin denen korkak ve sinsi düşman sevici tarafından idam fermanı çıkarılan fahrettin paşayı sahiplenmek bize düşer; arapçılara ve atatürk düşmanı osmanlıcılara değil.
Tam adı Ömer Fahrettin Türkkandır. 1868'de doğmuş, 1948 yılında vefat etmiştir. Türk asker ve diplomat. Özellikle I. Dünya Savaşı sırasında çıkan Şerif Hüseyin isyanı'nda zor şartlar altında Medine'de yönettiği iki yıl yedi ay süren Medine Müdafaası ile tanınmaktadır. "Medîne Müdâfii", "Türk Kaplanı", "Çöl Kaplanı", "Medine Kahramanı" lakaplarıyla anılır.
Rusçuk'ta doğdu, 93 Harbi'nden sonra ailesiyle birlikte istanbul'a yerleşti. Mekteb-i Harbiye'yi birincilikle bitirdi. Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni bitirdikten sonra 1891 yılında Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle göreve başladı. Balkan Savaşı'nda Çatalca Savunması’nda ve Edirne'nin geri alınışı'nda görev aldı.
I. Dünya Savaşı başladığında 4. Ordu'ya bağlı 12. Kolordu komutanı olarak Musul'da bulunuyordu. 1915 yılında 4. Ordu komutan vekilliğine getirildi. Bu bölgede iken hem tehcire tabî tutulan Ermenileri yerleştirmesiyle ilgilendi hem de Urfa, Zeytun, Musadağı ve Haçin'deki Ermeni isyanlarını bastırdı.
1916 yılında 4. Ordu komutanı Cemal Paşa tarafından Medine'deki Hicaz Kuvve-i Seferiyesi komutanlığına atandı. ingilizlerin desteğinde isyana girişen Şerif Hüseyin ordusuna karşı kısıtlı imkânlara rağmen yaptığı Medine Müdafaası büyük takdir topladı.
Medine Kuşatması'ndan sonra savaş esiri olarak önce 27 Ocak 1919 tarihinde Mısır'a daha sonra da 5 Ağustos 1919 tarihinde Malta'ya sürgün edildi. Sürgün sırasında savaş suçlularını yargılamak üzere itilaf Devletleri tarafından istanbul'da kurulan Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divân-ı Harbî adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edildi. Ancak Ankara Hükümeti'nin gayretleriyle 8 Nisan 1921 tarihinde Malta'dan kurtulduktan sonra Eylül 1921 tarihinde Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Ankara'ya geldi. Başkomutan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından Güney Cephesi'nde Fransız Ordusu'na karşı savaşan Türk kuvvetlerini birleştirmekle görevlendirildi. Fransızlarla Ankara Antlaşması'nın imzalanmasıyla güneyde savaş sona erince 9 Kasım 1921 tarihinde TBMM tarafından Kabil Büyükelçiliği'ne atandı. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı.
1936 yılında tümgeneral rütbesi ile ordudan emekli oldu. 22 Kasım 1948 tarihinde bir tren yolculuğu sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat etti. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığına defnedildi.
deliormanlı türk kömutanı . " balkan göçmenlerini istemiyoruz " diye örtülü
türk düşmanlığı yapan gayritürk akpliler , utanmadan fahrettin paşanın kahraman
lığınından kendilerine pay çıkarmaktadır ....
Osmanlı'nın son 30 yılindaki tüm kahramanlar gibi ; ittihatçıdir.
Daha sonra vahdettin tarafindan idama mahkum edilmiştir.
Hükumetin abdulhamid balonu ancak kurgusal dizilerde yürüdüğunden canakkale ve kut zaferi gibi sahiplendiği bir diğer ittihatçi destandır medine savunmasi.
Yardıma gitti bedeviler hainlik eder, ingilizlerin işgali medineyi her şeyiyle savunur.
Mondoros antlaşması yapılır istanbuldan mektup gelir, medineyi bırak.
Medineyi ingilizlere asla bırakmayacağını söyler ve 2 yıl 7 ay daha istanbuldan hiç yardım gelmediği halde savaşır, çölde çekirge yerler.
Artık hiçbir imkan kalmamıştır yere düşen subayının yanına gidince subayı "bitti komutanım" der, fahreddin paşa kafasını çevirdiğinde tepesinde hain ingilizlerin silahını görür ve secdeye kapanır, sonra sürgün edilir.
vahdettin olacak hain köpeğin kurdurduğu, kürt nemrut mustafa paşa divanında ölüm cezasına çarptırılan saygıdeğer komutanımızdır. istiklal harbi'nde önce güney cephemize komuta etti, sonra kabil büyükelçiliğine atandı. ordumuzdan 1936 yılında korgeneral rütbesiyle emekli oldu.
atatürk'ün gereken önemi vermekten kaçındığı paşadır. çünkü dindardı, çünkü milletine bağlıdır. fevzi çakmaktan, ismet inönüden daha bilgili daha liyakatliydi kesinlikle. bir insan garezci olmasın arkadaş. neyse.
çöl aslanının mirasını biz taşırız, kamalistler değil. kendinize atf etmekten vazgeçin artık.
hikayesini her okuduğumda tüyler diken diken olur bence.
çöl kaplanı o! medinenin mübarek askeri! peygamber ocağının ekmeği sana helal olsun paşam. peygamber Efendimizin Sancağı altında ferahlan ahirette inşallah.
medine'yi padişah fermanı ile değil, isyan eden bazı subaylarının kendisini yaka paça tutuklaması ile terk eden aslan parçasıdır.
vahdettin'den farklı olarak, vatansever ve dinine bağlı bir kişi olan paşamız, padişah fermanını takmamış ve medine'yi mütarekeden sonra aylarca daha elinde tutmuştur....
velhasıl fahrettin paşamızdan hastalıklı, yobaz, hain, işbirlikçi ve teslimiyetçi hürriyet ve itilaf fırkası zihniyetine ekmek çıkmaz...
medine kumandanıdır. 1. dünya savaşı bittikten 1 ay sonra yardımcılarının zoruyla teslim olmuştur. kutsal beldeye çok hürmet göstermiştir. arap isyanı tüm hicazı kontrol edebildiği halde fahrettin paşa'nın yönettiği medineye girememiştir. yeri gelmiş çekirge yemiş, aç kalmış ama kalesini uzun yıllar teslim etmemiştir.
kurtuluş savaşı sırasında atatürk'ün isteği ile türkiye'ye dönmüş ve savaşa katılmıştır. ayrıca kendisi bektaşi'dir. sünni arapların sünni osmanlı'ya ihanet ettiği zamanlarda sünni hanedana bektaşi bir türk olarak bağlı kalmış aslanlar gibi savunmuştur.
düşmanın bile saygısını kazanan büyük türk kumandanı, Asıl adı Ömer olan Fahreddin paşa, 1868de Ruscukta doğdu. Babası Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü Mehmed Nahid Efendi, annesi Bali oğullarından Fatma Adile Hanımdı.
Soyadı kanunundan sonra Türkkan soyadını alan Fahreddin Paşa, babasının yanında görevli olan Fransız mühendislerinden Fransızca ve matematik dersi almıştır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/475220/+
93 harbiolarak bilinen 1876daki Osmanlı Rus Savaşından sonra ailesi ile birlikte istanbula gelen Paşa, 1888de Harb Okulunu, 1891de Erkân-ı Harbiyeyi yani Harb Akademisini bitirip kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Balkan Savaşında vazife yaptığı Çatalca savunmasında ki başarısıyla Edirnenin Bulgarlardan geri alınmasında önemli rol oynadı. Birinci Dünya savaşına girildiği zaman albay rütbesiyle dördüncü ordunun 12. Kolordu kumandanı olarak Musulda vazife yapan Fahreddin paşa, 1914te tuğgeneralliğe terfi etti. Dördüncü Ordu komutanlığı vekilliğine getirilen Paşa, Urfa, Zeytun, Haçin ve Musadağı Ermeni isyanlarını bastırmakla görevlendirildi.
Türk askeri, Birinci Dünya Savaşında Galiçya cephesinden, Mısıra ve Filistine, yani kanal cephesine Erzurum Kars cephesinden Çanakkale ve Irak cephesine kadar imparatorluğun her tarafında silah, teçhizat eksikliğine rağmen kahramanca çarpışıyordu. Birinci Dünya Savaşının bu hareketli günlerinde, Osmanlının yedi düvelle boğuştuğu sırada ingilizler, Arapları çil çil altınlarla satın almış ve ingilizlerle işbirliği yapan Araplar, Mekke Şerifi Hüseyinin komutasında Türk ordusunu Mehmetçiği, dindaşlarını arkadan kalleşçe vurmaya başladılar. istanbula Mekke Şerifi Hüseyinin isyan ettiği haberi ulaştı. isyan haberi üzerine Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa, 28 Mayıs 1916da Fahreddin Paşayı Medineye gönderdi.
Fahreddin paşa, Medineye ulaştıktan sonra Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip edip isyanı başlattılar. 5 ve 6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldıran Şerif Hüseyinin güçlerini Fahreddin Paşa, geri püskürttü. Asilerin başlangıçta sayları 50 bin kişiydi, bütün Hicaz bölgesindeki Türk askerinin sayısı ise 15 bin civarındaydı. Biriali ve Birimâşi mevkilerindeki asileri yenilgiye uğratan Fahreddin Paşa, yeni birlikleri takviye edilmiş Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanlığına tayin edildi.
Medinede bulunduğu sürece adaletten ayrılmayan ve yerli halkı küstürmemeye çalışan Fahreddin Paşa, özel bir komite kurmuştu. Komitenin müsaadesi olmadan herhangi bina askeri maksatla yıkılmıyor veya istimlâk edilmiyordu. Binanın kıymeti takdir edilip mülk sahibine temyiz için sekiz gün süre veriliyordu. Binanın bedelleri Şerriye Mahkemesi ve Şehir Binalar Komisyonundan alınıyordu. Göçmenlerin evleri kilitli tutuluyor ve eşyalarına zarar verilmiyordu. Ayrıca halktan ciddi bir vergi alınmıyordu. Fahreddin Paşa, tarım alanlarına ve Medine Hurmalıklarına hiç zarar verdirtmedi. El Ayun ve El Avali bölgelerinde ki tarlalara ve hurmalıklara büyük itina gösterdi, ayrıca 6 ton buğday ektirdi. Kısacası yöre halkı ile bütünleşmesini bildi.
Mekke valisi Galip Paşanın beceriksizliği yüzünden büyüyen isyan neticesinde asiler, 16 Haziran 1916da Ciddeye,7 Temmuzda Mekkeye,22 Eylülde Tâife girdiler. Fahreddin Paşanın savunduğu Medine dışındaki bütün şehirler isyancıların eline geçmişti. Mısır Filistin cephesinde ki Kanal harekâtı devam ediyor, bu sebeple Hicaz bölgesinde ki isyan için yeni askeri birlikler gönderilemiyordu. Medine ve çevresinde 100 kmlik bir emniyet şeridi oluşturan Fahreddin Paşa, son derece kısıtlı imkanlarla 2 yıl 7 ay boyunca ingilizler ve onların yerli işbirlikçileri olan çöl bedevilerine karşı Medineyi savunmaya devam etti.
Medineyi Suriyeye bağlıyan demiryolu hattı, ingiliz casusu Lawrencein para karşılığı kandırdığı bedeviler tarafından devamlı tahrip ediliyor, Medineye askeri mühimmat ve erzakın ulaşması engelleniyordu. Fahreddin Paşa, ilk iş olarak Medinede bulunan Hazreti Peygamberin mukaddes emanetlerini 2000 askerlik bir koruma ile istanbula gönderdi. isyancılar kısa zamanda Medineyi kuşatma altına aldılar. istanbul hükümeti kuşatma başlamadan Fahreddin Paşaya şehri tek etme emri gönderdi. Bu emre karşı Paşa, ben Türk bayrağını indiremem, eğer indirilecekse buraya başka kumandan gönderiniz dedi. Paşa, ingilizlere ve Araplara teslim olmaktansa şehri ve kendimi feda ederim. Diyerek kuşatmaya can başla karşı koydular. Bu arada devamlı Ravza i Mutahharaya, yani Peygamberimizin mezarına giden Fahreddin Paşa, mezara seslenerek şöyle diyordu Ya Resulü, senin için savaşanlarla sana karşı çıkanları gör, Allahın yardımını bize ulaştır diye yakarıyordu.
Etrafı çevrili şehre hiçbir yerden yardım gelmiyordu. Hastalık, açlık ve susuzluk hat sahaya ulaşmıştı. ilaç yok sıtma, dizanteri, humma, verem salgındı. Fahreddin Paşa bunlarla mücadele ederken Osmanlı yenilmiş, Filistin düşmüştü, Osmanlı ordusu kuzeye çekilmeye devam ediyordu. Bu arada mağlubiyeti kabul eden ve düşmanları ile Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kalan Osmanlı imparatorluğu son yıllarını yaşıyordu. Mütareke şartlarına göre Medine şehri Şerif Hüseyine teslim edilmesi gerekmekteydi.
--alıntı--
Raylar, bombalarla atıldı, bir suikastin tamiri günlerce sürdü,
lokomotifler oduna muhtaçtı. Eğer trenler muntazam işlerse, yalnız
Suriye'nin bütün ağaçlarını değil, şehirlerin bütün ahşap evlerini, eşyasını
da yakmak lazım gelecekti, trenler gittikçe yavaş yürüdü. Üç gün üç gece,
süren yol, bazen bir ay devam etti!
Birgün karargahınızdan gelen genç zabitlerden birine "Fahri Paşa ne
yapıyor?" dedim. "-Hiç.. birkaç siper.. Bir avuç asker. Etrafta Faysal'ın
hecin suvarları.. aşiretler, kabileler, Fransız ve ingiliz zabitleri var. Su
içen, yemek yiyen, bütün faydasız ahaliyi Şam'a gönderdik, dedi.
Siperlerin kısım kısım haftada bir izinleri vardır. Fahri Paşa bunları
evvela Medine'nin küçük bahçesine götürür ve Karagöz seyrettirir. Askerlerin
Karagöz sevgisini iyi bilen Fahri Paşa, orduya vereceği tüm emirleri,
Karagöz konuşmaları vasıtasıyla verdirir.
Eğer bazı sözleri varsa, Karagöz vasıtasıyla askerlerine bildirir. Zira
anlaşılıyor ki, bu köylüler Karagöz'ün sözüne, gazetelerden,
beyannamelerden, nutuklardan ziyade inanıyorlar. Eğlence bittikten sonra
paşa, askerlerini alıp, peygamber mezarına götürür, sonra hepsini birer
birer alınlarından öperek siperlerine yerleştirir.."
Birgün, zabitlerinden biri bir torba getirdi. O nedir dedim, Efendim,
siz çekirge tavası yemediniz mi? Hayır? Çok lezzetlidir. Aç kahramanlarınız
muhakkak üç dört günde Afrika'nın bütün çekirgelerini bitirmişlerdir.
Siz, en bahtsız günlerde, Sultan Selim'in astığı bayrağı, bana elimle
indirtmeyiz, dediniz. Medine için kaç asker feda edersiniz? Bir mi, bin mi,
üç bin mi, bana ne bırakırsanız bırakınız, peygamber mezarının kubbesi
başıma yıkılmadıkça, mezara, hiçbir yabancıyı sokmam, dediniz..
--alıntı--
--alıntı--
Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var ? yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. Ayrıca Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. Çekirgeyi develerde büyük zevkle yiyorlar. Dizlerinin bağı çözülenlere,basurlulara ve romatizmalılara şifadır.
--alıntı--
4. ordu komutanlığı erkan-ı harp reisliği ali fuat erdem paşa'nın anılarından aktarılanlar ise şöyle;
--alıntı--
Tabiat düşmandı, güneş düşmandı. Asıl düşman sinsi dinamit ve taşların
arasına saklanmış dinamitçilerdi. Karakollarımız yoksulluk içinde idiler.
Demiryolu üzerinde su noktaları çok azdı. Karakollara lazım olan su, özel su
vagonları vasıtasıyla haftada bir dağıtılırdı ve depolar içinde saklanırdı.
Taze sebze ve taze yemiş nadirdi... Yakıcı güneş altında, bazen sabahtan
akşama kadar devam eden çarpışmalarda bu genç subayların dudakları
parçalanır, burunları çatlar...
Medine demiryolu binlerce Türk askerinin şehit olduğu ve gömüldüğü
yerlerin uzayıp gidişini gösteren bir güzergah oldu. Hicaz hattı
şehitlerinin mezarı yoktur.
--alıntı--
bu esnada düşman da boş durmuyordu.
Mekke Emiri Şerif Hüseyin 'kıble' adlı bir gazete çıkarttı, yığın yığın dergileri, Hindistan'a, Mısır'a, Sudan'a islam memleketlerine gönderip, Türk
askerlerine karşı her cephede savaşa çağırdı.
Şerif'in askerleri, Medine'nin kırk kilometre batısındaki "biriderviş" bölgesinde vuku bulan savaşta, 15, 20 km. daha gerilemeğe mecbur oldu. sonra bölgede tutunmak istemiş, bir cephe açmak istemişlerse de fahrettin paşa ve emrindeki bir avuç türk evladının kararlılığı karşısında başarılı olamamışlardır.
Fahrettin Paşa, demiryolunda nöbet tutan askerlerin hergün üçer beşer güneş çarpmasından öldüğünü görür. Önce nöbet saatini yarım saate kadar indirir. Sonra, her nöbetçi askerin yanına bir (saka) su taşıyıcısı koyar. Yani nöbete iki kişi çıkılır, biri saka, diğeri nöbetçi asker, sonra, nöbetçi askerlerin üstünden ağırlık yapan fişek sayılarını da indirir.
Fahri Paşa, Medine ve çevresine mevsiminde sık sık yağan çekirgeden zarar yerine faydalanmanın yolunu buldu. O zamana kadar her yağışında mahsülü
kemirip yok eden çekirgeleri daha mahsüle dokunmadan toplatıp, başta kendisi olmak üzere askerine yedirmeğe koyuldu. Çekirgenin tavasını, kavurmasını,
salatasını, karargah tabldotuna koyduran Paşa, kıtalara yaptığı emirlerde herkese bu pek lezzetli yemekleri tavsiye eder ve "elinizde fazla kalır da
bana hediye gönderirseniz, memnun olurum" diye askerlerin mümkün olduğu kadar çok çekirge toplamasını teşvik ederdi. Aynı zamanda, ingiliz altınlarının adeta oluk gibi aktığını gören ve hele bu alabildiğine yayılıp giden kupkuru çöllerin belli başlı yiyeceği olan pirinç ve unun da ancak ingilizler'in hakim oldukları deniz yollarından bol bol gelebileceğini, gelmekte olduğunu gören Bedeviler, başlarında şeyhleri, reisleri olduğu halde, bizden yüz çevirip, kafile kafile Şerif kuvvetlerine katılmak suretiyle, sayıca kuvvetleniyorlardı.
fahrettin paşa'nın kendi günlüklerinden medine müdafaası kahramanlarının durumu;
--alıntı--
-Ağız yaralarından diş etleri çürüyor ve dişler dökülüyor. Yemekler
layıkı ile öğütülemiyor. Mide ve bağırsak hastalıkları, hazımsızlar,
ishaller baş gösteriyor. Vücut zayıf düşüyor. Bu sebeple aşağıdaki gibi
emrederim: "Her hafta bütün erlerin ağızları doktorlar tarafından muayene
edilecek. Ağız yaralarının tesirleri erlere akılları ereceği gibi
anlatılacak.. Ağızları kirli ve yaralı askerlere günde iki üç defa koku
giderici ilaçlar ile, sulandırılmış tendürdiyot gibi karışımlarla gargaralar
yaptırılacak.
Kış, sıtma mevsimi de yaklaşıyor, onun için gelecek ayın onbeşinden itibaren
bütün erlere haftada iki defa ve birer gram hesap edilmek üzere kinin
içirilecek. Kinin içirilir içirilmez bir laf söyletmelidir ki, kinini
yutması temin edilsin.
-Askerlerin ellerinde, yüzlerinde bacaklarında sebepsiz birçok çıbanlara
tesadüf ediliyor. Erlerin her bölgede hiç olmazsa haftada bir yıkanmaları
temin için sabun yoksa, mutfak külünden faydalanmalı.
--alıntı--
Fahrettin Paşa, develere yedirilmek üzere, kırkbin kilo hurma çekirdeğini pazardan satın alır ve mukabilinde avuçlar dolusu para öder. zira hurma çekirdeği develer için yem olarak kullanılmaktadır ve çok önemlidir.
--alıntı--
Bizim yere attığımız her hurma çekirdeği Hecin veya develerimizi bir
adım daha yürütebilir. Bu surette kıymetini bileceğimiz her hurma çekirdeği,
iktisadi muharebede bize zaferi kazandıracak bir mermidir.
Develer hurma çekirdeklerinden pek hoşlanıyorlar, seve seve yiyorlar.
Bu sebeple bütün zabit arkadaşlarımdan rica ederim, yediğimiz hurmaların
çekirdekleri için birer kutu veya sepet bulunduralım. Neferlerimiz yedikleri
hurmaların çekirdeklerini veya şurada burada gördüklerini ceplerinde veya
bir torba içerisinde toplayarak zabitlere teslim etsinler. Ben de asker
evlatlarıma buna mukabil, bir okka hurma çekirdeği için yirmi paralık bir
tütün paketi veya iki okka hurma çekirdeği için bir kuruşluk tütün paketi
verilmesini emrettim.
--alıntı--
Hurma ve hurma çekirdeği, birincisi askerin, ikincisi, devenin belli başlı besin maddesi. Fahrettin Paşa, ekmek bulunmadığı zamanlarda bile yeteri kadar hurma bulmuş, açlıktan ölümün önüne geçmişti. Gerçi dört beş tanesi yendiği zaman baygınlık verecek kadar tatlı olan hurmadan bıkkınlık gelir.
Fahrettin Paşa bizzat kendisi örnek olarak, et gibi çeşitli yemeklerini yaptırır hurmanın, hurmanın haşlaması, fıstıklısı, kızartmasını, hatta salatasını.
Fahrettin paşa'nın günlüklerinden aktarıma devam edelim;
--alıntı--
Bugünkü harpte hiçbir şey zayi etmeyerek herşeyden istifade etmek
maksadıyla aşağıdaki hususları emrediyorum: Odun, çalı vesaire yakacaklardan
husule gelen kül zaruret halinde sabun gibi kullanılabilir. Mahrukattan
husule gelen külliyetli toz, yüzde beş nisbetinde potası havi (havi: içinde)
olduğundan, kül ile çamaşır yıkamak ve karavana temizlemek usulü tatbik
edilecek. Kıtalarda yeteri kadar odun külü bulunmadığı takdirde en yakın
şehirlerden kül tedarik edilecek.
Kesilen hayvanlarla ölenlerin kemiklerinden yağlı maddeler, tutkal ve
kemik tozu istihsal edileceğine göre, husule gelen kemikler toplanarak ordu
menziline sevkedilecek. Kemiklerin yağlı maddeleri, tutkal istihsal
edildikten sonra, yüzde yirmi nisbetinde fosfor havi olan bu kemikler toz
haline getirilerek ziraatte kullanılacak.
--alıntı--
işte bu şartlar altında peygamber efendimizin şehri medine'yi müdafa eden fahrettin paşa ve bir avuç kahraman neferi bir süre sonra kendilerine tebliğ edilen osmanlı'nın teslim olduğu ve ordunun tüm silah ve mühimmatı ile birlikte düşmana teslim olması gerektiği emri ile yıkılırlar. emre göre medine teslim edilecek, paşa ve kahramanları ingilizler tarafından mısır'a esir kampına götürülecekti.
işte bu emire karşılık fahrettin paşa kararını verir.
peygamberinin minberini ve kabrini düşmana teslim etmeyecek, direnecektir.
zaman kazanmak için, Kendisine bu emri getiren Osmanlı subayına Medine'nin dini öneme sahip olduğunu bu yüzden Padişah emri ve Şeyhülislam fetvasının gerektiğini söyeyerek geri yollar.
bir süre sonra hem padişah, hem şeyhülislam fetvası içeren ikinci bir "teslim olun" emri kendisine tebliğ edilir. lakin paşa bu emri de "padişahın ingiliz baskısı altında verdiği" mesnediyle geri çevirir. medine düşmana teslim edilmeyecektir.
Bir taraftan ingilizler, diğer taraftan Şerif Hüseyinin kuvvetleri, Medinenin bir an önce teslim olması için her şey yaptılarsa da Fahreddin paşa, askerlerinin çoğunun hasta olmasına rağmen,cephane,yiyecek, ilaç ve giyecek stoklarının tükenmesine rağmen direnmeyi sürdürüyordu. ingilizlerin Türk Kaplanı diye adlandırdıkları Fahreddin paşa, askerlerinin direnme gücü tamamen bitince teslim olmak zorunda kaldı. Teslim şartları gereği Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanı Fahreddin Paşa, 24 saat zarfında Haşimi kuvvetleri karargâhının özel misafiri olacaktı. Durumu kabullenemeyen Fahreddin Paşa, Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medreseye gitti ve burada daha önce hazırlattığı yatağına girip bir yere gitmeyeceğini söyledi.
Bu arada kendi subayları arasında görüş ayrılıkları olduğunu görür ve oylama yaptırır, oyalama sonucu ağırlık teslim yönünde görüş bildirince teslim şartlarını görüşme görevini subaylarına bırakır ve kendisi Ravza'ya çekilir.
Subaylar teslim günü belirler ve ingilizler ile anlaşır.
O gün geldiğinde Ravza'da kalan, o mübarek mekanın temizliğini bile kendisi yapan Fahrettin Paşa teslim olmayı kabul etmez. Silahını ve kılıcını yatağının altına koyar ve ben burada kalmaya devam ediyorum der.
Gece olunca subaylar bir oyun oynayarak Paşa'nın silahlarını alırlar. Sabah yeniden gelen Osmanlı subayları paşayı omuzlarına alarak bir tören varmış gibi göstererek zorla Ravza'dan çıkartırlar.
Medine'nin artık teslim edileceğini anlayan paşa:
"hiç utanmaz mısınız? hiç çekinmez misiniz bu şehri teslim etmeye? ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar. şahit olun Medine sokakları. yollar sokaklar şahittir. Peygamber efendimiz (s.a.v) şahittir. ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar" diye feryad eder. medine ahalisi ve kahraman türk askeri paşa'nın bu direnişini gözyaşları eşliğinde ve gurur duyarak seyreder.
ve mondros mütarekesinden tam 72 gün sonra osmanlı ordusu'nun son neferi de düşmana teslim edilmiş olur.
işte bu kahraman paşamız ingilizler'e böyle teslim olur ve önce mısır'a, ardından malta'ya götürülür. daha sonra malta'dan tbmm hükümeti'nin girişimleri ile kaçırılarak milli mücadeleye katılır ve vatana hizmet etmeye devam eder.
lakin o her ne hizmet yaparsa yapsın, her daim "medine kahramanı", "çöl kaplanı" gibi lakaplarla ve kahraman savunmasıyla tanınacak ve anılacaktır.
hatta, şerif hüseyin ve oğulları medine şehrini teslim almalarına rağmen, ve fahrettin paşa esir kampına götürülmesine rağmen ondan korkmaya devam ederler. paşa teslim alındıktan sonra ravza'nın önünde park edili duran paşa'nın makam otomobiline 2 sene boyunca dokunmaya dahi korkarlar. yıllar sonra bile çocuklarını "seni fahri paşa'ya veririm" diye korkuturlar.
fahrettin paşa'nın medine müdafası esnasında durumun gidişatının menfi olacağını tahmin ederek istanbul'a gönderdiği kutsal emanetler listesi ise şu şekildedir;
- Hazreti Osmanın ceylan derisine el yazmalı Kuranı.
- 5 adet eski el yazması Kuran ve 4 adet Kuran cüzleri.
- Değerli taşlarla bezenmiş, altın kaplamalı 5 adet Kuran kabı.
- Hilye-i Şerif (Peygamberimizin yazı ile yapılmış portresi). Gümüş çerçeveli, yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı, gümüşten güneş resimli
- Bir adet som altın üzerine pırlanta ile Kelime-i Şehadet yazılı levha.
- Pırlantalı, incili, mercanlı 7 adet tespih.
- Gümüş işlemeli 2 adet rahle.
- Sultan Abdülazizin pırlantalı ve altın işlemeli tuğrası.
- 4 adet sancak başı ve 3 adet değerli kılıç.
- Kevkeb-i Dürri adlı 4 parça büyük elmas.
Altın üzerine oturtulmuş, çevresi elmas ve yakutlarla bezenmiş.
- 14 adet pırlanta ve zümrütlerle bezenmiş altın askı.
- Pırlanta, inci, yakut ve zümrütlerle bezenmiş 11 adet altın kandil askısı.
- Değerli taşlarla bezenmiş 1 adet altın kandil.
-1 adet altın kahve askısı.
- Değerli taşlarla bezenmiş 7 adet altın şamdan. ikisi 1.55 metre boyunda ve 50 kilo ağırlığında. Her birinin üzerinde 2.680 pırlanta var.
- 1 adet altın makas.
- Değerli taşlarla bezenmiş 8 adet altın gülabdan (gülsuyu kabı) ve 12 adet altın buhurdan (tütsülük).
- Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle bezenmiş 2 adet çelenk, 10 adet yıldız çiçek, bir yaprak. Hepsi altın.
- 1 adet pırlanta yüzük.- Altın ve gümüş zincirler, altın mücevher kutuları ve çekmeceleri.
- 84 karat inci taneleri, 15 parça zümrüt, 27 parça yakut. 53 parça pırlanta ve elmas.
- Ayrıca 3 kilo 985 gram altın.
- 908 kilo gümüş.
- 49 parça şal ve sırma işlemeli perde.
-Medinede Sultan Mahmut Kütüphanesi ve diğerlerindeki değerli eserler.
fahrettin paşa ve kahramanlarından allah razı olsun, ruhları şad olsun...
tarihe değil ellerini göğe açıp dua edenlerin kalplerine kazınmış medine'nin savunucusu.
ingiltere tarafından malta'ya teslim edilmesi istenen ilk komutanlardan.
medine'ye gelen erzak yardımını engelleyen araplara inat askerlerine çekirge yemeyi emreden eşsiz komutan.
bugün kendi kazdıkları kuyuların dibine çöken araplar için gözyaşı dökenler medine için savaşan kahramanların nasıl ihanete uğradıklarını biliyorlar mı?...
ingiliz himayesindeki şerif hüseyin'in oğulları ali ve faysal'ın adamlarıyla ingiliz askerlerinden oluşan birlikler medine'nin dış dünyayla bağlantısı keserek çöl kaplanı fahreddin paşa ve askerlerini zora düşürmek istemişler, hatta ingiliz hükümeti sadareti istanbul'u bombalamakla tehdit etmiştir. istanbul'dan gelen bir subay sadaretin medine'nin teslimini istediğini kendisine bildirmiş, fahreddin paşa padşah'ın iradesini istemiştir. ingilizler bunu sağlamış, bunun üzerine paşa "medine aynı zamanda dini önemi olan bir şehirdir, dolayısıyla sadece padişahın iradesi yetmez, şeyh'ül islam ve padişahın ayrıca halife olarak iradesi de icap eder" diyerek şehir teslim etmeyi reddetmiş. bunun üzerine bu istekleri de yerine getirilmiş ancak bu sefer de "medine'nin teslimini isteyen halife de, şeyh'ül islam da kendir iradesiyle hareket etmiş olamazlar." diyerek şehri yine teslim etmemiştir. bütün bu süreçte (ki, iradelerin sadece ve sadece bir osmanlı subayı tarafından bizzat getirilmediği takdirde ingilizleri ciddiye de almamıştır. haliyle bütün bu süreç aylar sürmüştür.) ise ingilizler ve lawrence'ın arapları değil şehre girmeye yeltenmek, iaşesiz, susuz, bineksiz çöl kaplanıyla bir kere bile olsun cephe savaşı yapmaya cesaret edememişler. mağlup osmanlı'nın başkentindeki mağlup idare yoluyla meseleyi halletmek için kedi gibi beklemek durumunda kalmışlardır. zira çöl kaplanı'nın ingiliz ordusu en az arap coğrafyası kadar iyi bilmektedir ve böylesi bir hataya düşmemek içinm yeteri kadar askeri bilgileri vardır. en sonunda paşa'nın askerleri arasında "padişah ve halifeye karşı geliniyor" gibi tereddütler yüzünde tek tük sesler çıkmaya başlamış, bazı arap kökenli askerlerden kaçanlar olmuş, paşa, askerin meylini görmek için bir oylama talep etmiş ancak "halifeye karşı gelmek" tereddüdü yüzünden oylama şehrin teslimi yönünde sonuç verince paşa ravza-i mutahhara'ya çekilip hz. peygamberin mezarında kendini hizmete adamıştır. şehrin teslim hazırlıkları tamamlandığında kendisine durum bildirilmiş ancak paşa yine bunu kendine yedirememiş ve teslimi yine reddetmiştir. bu sırada bazı subaylar ispanyol nezlesinden mustarip paşanın kılıcı ve silahını gece vakti bir bahane ile alması için emir subayıyla anlaşmışlar, bunu sağladıktan sonra paşanı elini öpme, omuzlara alma bahanesi ile paşayı yavaş yavaş ravza-i mutahhara'dan uzaklaştırılarken paşa durumu anlamış, "bari kılıcımı hz. peygamberin mezarına bırakayım" demiş, son olarak fahri alemin mezarından yine ayrılmak istememiş, bu sefer biraz da zorla uzaklaşatırılmıştır. düşmanları, malta esirliğinde dahi üniformasını üzerinden çıkattırmaya cesaret edememiş bir adamdır, ömür fahrettin türkkan.