tam adi omer fahrettin turkkan olan, ingilizlerin "col kaplani" lakabini taktigi, kendisine en yakin osmanli birligi 1400 km uzakta olmasina ragmen medine'yi 2 yil 7 ay savunmus osmanli pasasi.
1. dunya savasinin bitmesinin ardindan, cevresi tamamen ingiliz ve arap askerleri ile sarilmis olmasina karsin, "peygamberimizin mezarina bunlara teslim etmem" diyerek acliga ve susuzluga ragmen, devlete karsi cikma pahasina medine'yi 72 gun daha savunmustur.
1. dunya savasinin ardindan medine'yi teslim almak ingilizlere "osmanli'dan emir gerekir" karsiligini vermis, emir gelince bunun bir osmanli zabiti ile getirilmesini aksi takdirde sehri teslim etmeyecegini belirtmistir. emrin osmanli zabiti ile gelmesinin ardindan osmanli zabitini zindana attirmis ve emri kabul etmedigini, medine'nin dini onemi oldugunu ve ancak seyh'ul islamin emri ile sehri bosaltabilecegini bildirmis; seyh'ul islamin fetvasi kendisine ulasinca da isgal altindaki topraklarda bulunan seyh'ul islam'in iradesinin ve emirlerinin gecerli olamayacagini, medine'de ki osmanli sancagini kendisinin indiremeyecegini soyleyerek sehri yine teslim etmemistir.
72 gun sonunda kendi askerlerinin bir sabah kilici yaninda olmadigi bir anda kendisini omuzlara alarak ravza'i mutahhara'dan zorla disari cikarmasi sonucu teslim olmustur.
daha sonra ingilizler tarafindan once misir, sonra malta'ya surgun edilmis; 2 yillik surgun hayatindan sonra milli mucadeleye katilmak icin ankara'ya donmus ve kazim karabekir pasa'nin yaninda savasmistir. savastan sonra medine mudafaasindan oturu t.b.m.m. tarafindan kendisine "turkkan" soyadi verilmis ve mustafa kemal ataturk tarafindan kabil buyukelciligine atanmistir. 1936 yilinda emekli olan fahrettin pasa 1948'de hayatini kaybetmistir.
düşmanın bile saygısını kazanan büyük türk kumandanı, Asıl adı Ömer olan Fahreddin paşa, 1868de Ruscukta doğdu. Babası Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü Mehmed Nahid Efendi, annesi Bali oğullarından Fatma Adile Hanımdı.
Soyadı kanunundan sonra Türkkan soyadını alan Fahreddin Paşa, babasının yanında görevli olan Fransız mühendislerinden Fransızca ve matematik dersi almıştır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/475220/+
93 harbiolarak bilinen 1876daki Osmanlı Rus Savaşından sonra ailesi ile birlikte istanbula gelen Paşa, 1888de Harb Okulunu, 1891de Erkân-ı Harbiyeyi yani Harb Akademisini bitirip kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Balkan Savaşında vazife yaptığı Çatalca savunmasında ki başarısıyla Edirnenin Bulgarlardan geri alınmasında önemli rol oynadı. Birinci Dünya savaşına girildiği zaman albay rütbesiyle dördüncü ordunun 12. Kolordu kumandanı olarak Musulda vazife yapan Fahreddin paşa, 1914te tuğgeneralliğe terfi etti. Dördüncü Ordu komutanlığı vekilliğine getirilen Paşa, Urfa, Zeytun, Haçin ve Musadağı Ermeni isyanlarını bastırmakla görevlendirildi.
Türk askeri, Birinci Dünya Savaşında Galiçya cephesinden, Mısıra ve Filistine, yani kanal cephesine Erzurum Kars cephesinden Çanakkale ve Irak cephesine kadar imparatorluğun her tarafında silah, teçhizat eksikliğine rağmen kahramanca çarpışıyordu. Birinci Dünya Savaşının bu hareketli günlerinde, Osmanlının yedi düvelle boğuştuğu sırada ingilizler, Arapları çil çil altınlarla satın almış ve ingilizlerle işbirliği yapan Araplar, Mekke Şerifi Hüseyinin komutasında Türk ordusunu Mehmetçiği, dindaşlarını arkadan kalleşçe vurmaya başladılar. istanbula Mekke Şerifi Hüseyinin isyan ettiği haberi ulaştı. isyan haberi üzerine Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa, 28 Mayıs 1916da Fahreddin Paşayı Medineye gönderdi.
Fahreddin paşa, Medineye ulaştıktan sonra Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip edip isyanı başlattılar. 5 ve 6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldıran Şerif Hüseyinin güçlerini Fahreddin Paşa, geri püskürttü. Asilerin başlangıçta sayları 50 bin kişiydi, bütün Hicaz bölgesindeki Türk askerinin sayısı ise 15 bin civarındaydı. Biriali ve Birimâşi mevkilerindeki asileri yenilgiye uğratan Fahreddin Paşa, yeni birlikleri takviye edilmiş Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanlığına tayin edildi.
Medinede bulunduğu sürece adaletten ayrılmayan ve yerli halkı küstürmemeye çalışan Fahreddin Paşa, özel bir komite kurmuştu. Komitenin müsaadesi olmadan herhangi bina askeri maksatla yıkılmıyor veya istimlâk edilmiyordu. Binanın kıymeti takdir edilip mülk sahibine temyiz için sekiz gün süre veriliyordu. Binanın bedelleri Şerriye Mahkemesi ve Şehir Binalar Komisyonundan alınıyordu. Göçmenlerin evleri kilitli tutuluyor ve eşyalarına zarar verilmiyordu. Ayrıca halktan ciddi bir vergi alınmıyordu. Fahreddin Paşa, tarım alanlarına ve Medine Hurmalıklarına hiç zarar verdirtmedi. El Ayun ve El Avali bölgelerinde ki tarlalara ve hurmalıklara büyük itina gösterdi, ayrıca 6 ton buğday ektirdi. Kısacası yöre halkı ile bütünleşmesini bildi.
Mekke valisi Galip Paşanın beceriksizliği yüzünden büyüyen isyan neticesinde asiler, 16 Haziran 1916da Ciddeye,7 Temmuzda Mekkeye,22 Eylülde Tâife girdiler. Fahreddin Paşanın savunduğu Medine dışındaki bütün şehirler isyancıların eline geçmişti. Mısır Filistin cephesinde ki Kanal harekâtı devam ediyor, bu sebeple Hicaz bölgesinde ki isyan için yeni askeri birlikler gönderilemiyordu. Medine ve çevresinde 100 kmlik bir emniyet şeridi oluşturan Fahreddin Paşa, son derece kısıtlı imkanlarla 2 yıl 7 ay boyunca ingilizler ve onların yerli işbirlikçileri olan çöl bedevilerine karşı Medineyi savunmaya devam etti.
Medineyi Suriyeye bağlıyan demiryolu hattı, ingiliz casusu Lawrencein para karşılığı kandırdığı bedeviler tarafından devamlı tahrip ediliyor, Medineye askeri mühimmat ve erzakın ulaşması engelleniyordu. Fahreddin Paşa, ilk iş olarak Medinede bulunan Hazreti Peygamberin mukaddes emanetlerini 2000 askerlik bir koruma ile istanbula gönderdi. isyancılar kısa zamanda Medineyi kuşatma altına aldılar. istanbul hükümeti kuşatma başlamadan Fahreddin Paşaya şehri tek etme emri gönderdi. Bu emre karşı Paşa, ben Türk bayrağını indiremem, eğer indirilecekse buraya başka kumandan gönderiniz dedi. Paşa, ingilizlere ve Araplara teslim olmaktansa şehri ve kendimi feda ederim. Diyerek kuşatmaya can başla karşı koydular. Bu arada devamlı Ravza i Mutahharaya, yani Peygamberimizin mezarına giden Fahreddin Paşa, mezara seslenerek şöyle diyordu Ya Resulü, senin için savaşanlarla sana karşı çıkanları gör, Allahın yardımını bize ulaştır diye yakarıyordu.
Etrafı çevrili şehre hiçbir yerden yardım gelmiyordu. Hastalık, açlık ve susuzluk hat sahaya ulaşmıştı. ilaç yok sıtma, dizanteri, humma, verem salgındı. Fahreddin Paşa bunlarla mücadele ederken Osmanlı yenilmiş, Filistin düşmüştü, Osmanlı ordusu kuzeye çekilmeye devam ediyordu. Bu arada mağlubiyeti kabul eden ve düşmanları ile Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kalan Osmanlı imparatorluğu son yıllarını yaşıyordu. Mütareke şartlarına göre Medine şehri Şerif Hüseyine teslim edilmesi gerekmekteydi.
--alıntı--
Raylar, bombalarla atıldı, bir suikastin tamiri günlerce sürdü,
lokomotifler oduna muhtaçtı. Eğer trenler muntazam işlerse, yalnız
Suriye'nin bütün ağaçlarını değil, şehirlerin bütün ahşap evlerini, eşyasını
da yakmak lazım gelecekti, trenler gittikçe yavaş yürüdü. Üç gün üç gece,
süren yol, bazen bir ay devam etti!
Birgün karargahınızdan gelen genç zabitlerden birine "Fahri Paşa ne
yapıyor?" dedim. "-Hiç.. birkaç siper.. Bir avuç asker. Etrafta Faysal'ın
hecin suvarları.. aşiretler, kabileler, Fransız ve ingiliz zabitleri var. Su
içen, yemek yiyen, bütün faydasız ahaliyi Şam'a gönderdik, dedi.
Siperlerin kısım kısım haftada bir izinleri vardır. Fahri Paşa bunları
evvela Medine'nin küçük bahçesine götürür ve Karagöz seyrettirir. Askerlerin
Karagöz sevgisini iyi bilen Fahri Paşa, orduya vereceği tüm emirleri,
Karagöz konuşmaları vasıtasıyla verdirir.
Eğer bazı sözleri varsa, Karagöz vasıtasıyla askerlerine bildirir. Zira
anlaşılıyor ki, bu köylüler Karagöz'ün sözüne, gazetelerden,
beyannamelerden, nutuklardan ziyade inanıyorlar. Eğlence bittikten sonra
paşa, askerlerini alıp, peygamber mezarına götürür, sonra hepsini birer
birer alınlarından öperek siperlerine yerleştirir.."
Birgün, zabitlerinden biri bir torba getirdi. O nedir dedim, Efendim,
siz çekirge tavası yemediniz mi? Hayır? Çok lezzetlidir. Aç kahramanlarınız
muhakkak üç dört günde Afrika'nın bütün çekirgelerini bitirmişlerdir.
Siz, en bahtsız günlerde, Sultan Selim'in astığı bayrağı, bana elimle
indirtmeyiz, dediniz. Medine için kaç asker feda edersiniz? Bir mi, bin mi,
üç bin mi, bana ne bırakırsanız bırakınız, peygamber mezarının kubbesi
başıma yıkılmadıkça, mezara, hiçbir yabancıyı sokmam, dediniz..
--alıntı--
--alıntı--
Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var ? yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. Ayrıca Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. Çekirgeyi develerde büyük zevkle yiyorlar. Dizlerinin bağı çözülenlere,basurlulara ve romatizmalılara şifadır.
--alıntı--
4. ordu komutanlığı erkan-ı harp reisliği ali fuat erdem paşa'nın anılarından aktarılanlar ise şöyle;
--alıntı--
Tabiat düşmandı, güneş düşmandı. Asıl düşman sinsi dinamit ve taşların
arasına saklanmış dinamitçilerdi. Karakollarımız yoksulluk içinde idiler.
Demiryolu üzerinde su noktaları çok azdı. Karakollara lazım olan su, özel su
vagonları vasıtasıyla haftada bir dağıtılırdı ve depolar içinde saklanırdı.
Taze sebze ve taze yemiş nadirdi... Yakıcı güneş altında, bazen sabahtan
akşama kadar devam eden çarpışmalarda bu genç subayların dudakları
parçalanır, burunları çatlar...
Medine demiryolu binlerce Türk askerinin şehit olduğu ve gömüldüğü
yerlerin uzayıp gidişini gösteren bir güzergah oldu. Hicaz hattı
şehitlerinin mezarı yoktur.
--alıntı--
bu esnada düşman da boş durmuyordu.
Mekke Emiri Şerif Hüseyin 'kıble' adlı bir gazete çıkarttı, yığın yığın dergileri, Hindistan'a, Mısır'a, Sudan'a islam memleketlerine gönderip, Türk
askerlerine karşı her cephede savaşa çağırdı.
Şerif'in askerleri, Medine'nin kırk kilometre batısındaki "biriderviş" bölgesinde vuku bulan savaşta, 15, 20 km. daha gerilemeğe mecbur oldu. sonra bölgede tutunmak istemiş, bir cephe açmak istemişlerse de fahrettin paşa ve emrindeki bir avuç türk evladının kararlılığı karşısında başarılı olamamışlardır.
Fahrettin Paşa, demiryolunda nöbet tutan askerlerin hergün üçer beşer güneş çarpmasından öldüğünü görür. Önce nöbet saatini yarım saate kadar indirir. Sonra, her nöbetçi askerin yanına bir (saka) su taşıyıcısı koyar. Yani nöbete iki kişi çıkılır, biri saka, diğeri nöbetçi asker, sonra, nöbetçi askerlerin üstünden ağırlık yapan fişek sayılarını da indirir.
Fahri Paşa, Medine ve çevresine mevsiminde sık sık yağan çekirgeden zarar yerine faydalanmanın yolunu buldu. O zamana kadar her yağışında mahsülü
kemirip yok eden çekirgeleri daha mahsüle dokunmadan toplatıp, başta kendisi olmak üzere askerine yedirmeğe koyuldu. Çekirgenin tavasını, kavurmasını,
salatasını, karargah tabldotuna koyduran Paşa, kıtalara yaptığı emirlerde herkese bu pek lezzetli yemekleri tavsiye eder ve "elinizde fazla kalır da
bana hediye gönderirseniz, memnun olurum" diye askerlerin mümkün olduğu kadar çok çekirge toplamasını teşvik ederdi. Aynı zamanda, ingiliz altınlarının adeta oluk gibi aktığını gören ve hele bu alabildiğine yayılıp giden kupkuru çöllerin belli başlı yiyeceği olan pirinç ve unun da ancak ingilizler'in hakim oldukları deniz yollarından bol bol gelebileceğini, gelmekte olduğunu gören Bedeviler, başlarında şeyhleri, reisleri olduğu halde, bizden yüz çevirip, kafile kafile Şerif kuvvetlerine katılmak suretiyle, sayıca kuvvetleniyorlardı.
fahrettin paşa'nın kendi günlüklerinden medine müdafaası kahramanlarının durumu;
--alıntı--
-Ağız yaralarından diş etleri çürüyor ve dişler dökülüyor. Yemekler
layıkı ile öğütülemiyor. Mide ve bağırsak hastalıkları, hazımsızlar,
ishaller baş gösteriyor. Vücut zayıf düşüyor. Bu sebeple aşağıdaki gibi
emrederim: "Her hafta bütün erlerin ağızları doktorlar tarafından muayene
edilecek. Ağız yaralarının tesirleri erlere akılları ereceği gibi
anlatılacak.. Ağızları kirli ve yaralı askerlere günde iki üç defa koku
giderici ilaçlar ile, sulandırılmış tendürdiyot gibi karışımlarla gargaralar
yaptırılacak.
Kış, sıtma mevsimi de yaklaşıyor, onun için gelecek ayın onbeşinden itibaren
bütün erlere haftada iki defa ve birer gram hesap edilmek üzere kinin
içirilecek. Kinin içirilir içirilmez bir laf söyletmelidir ki, kinini
yutması temin edilsin.
-Askerlerin ellerinde, yüzlerinde bacaklarında sebepsiz birçok çıbanlara
tesadüf ediliyor. Erlerin her bölgede hiç olmazsa haftada bir yıkanmaları
temin için sabun yoksa, mutfak külünden faydalanmalı.
--alıntı--
Fahrettin Paşa, develere yedirilmek üzere, kırkbin kilo hurma çekirdeğini pazardan satın alır ve mukabilinde avuçlar dolusu para öder. zira hurma çekirdeği develer için yem olarak kullanılmaktadır ve çok önemlidir.
--alıntı--
Bizim yere attığımız her hurma çekirdeği Hecin veya develerimizi bir
adım daha yürütebilir. Bu surette kıymetini bileceğimiz her hurma çekirdeği,
iktisadi muharebede bize zaferi kazandıracak bir mermidir.
Develer hurma çekirdeklerinden pek hoşlanıyorlar, seve seve yiyorlar.
Bu sebeple bütün zabit arkadaşlarımdan rica ederim, yediğimiz hurmaların
çekirdekleri için birer kutu veya sepet bulunduralım. Neferlerimiz yedikleri
hurmaların çekirdeklerini veya şurada burada gördüklerini ceplerinde veya
bir torba içerisinde toplayarak zabitlere teslim etsinler. Ben de asker
evlatlarıma buna mukabil, bir okka hurma çekirdeği için yirmi paralık bir
tütün paketi veya iki okka hurma çekirdeği için bir kuruşluk tütün paketi
verilmesini emrettim.
--alıntı--
Hurma ve hurma çekirdeği, birincisi askerin, ikincisi, devenin belli başlı besin maddesi. Fahrettin Paşa, ekmek bulunmadığı zamanlarda bile yeteri kadar hurma bulmuş, açlıktan ölümün önüne geçmişti. Gerçi dört beş tanesi yendiği zaman baygınlık verecek kadar tatlı olan hurmadan bıkkınlık gelir.
Fahrettin Paşa bizzat kendisi örnek olarak, et gibi çeşitli yemeklerini yaptırır hurmanın, hurmanın haşlaması, fıstıklısı, kızartmasını, hatta salatasını.
Fahrettin paşa'nın günlüklerinden aktarıma devam edelim;
--alıntı--
Bugünkü harpte hiçbir şey zayi etmeyerek herşeyden istifade etmek
maksadıyla aşağıdaki hususları emrediyorum: Odun, çalı vesaire yakacaklardan
husule gelen kül zaruret halinde sabun gibi kullanılabilir. Mahrukattan
husule gelen külliyetli toz, yüzde beş nisbetinde potası havi (havi: içinde)
olduğundan, kül ile çamaşır yıkamak ve karavana temizlemek usulü tatbik
edilecek. Kıtalarda yeteri kadar odun külü bulunmadığı takdirde en yakın
şehirlerden kül tedarik edilecek.
Kesilen hayvanlarla ölenlerin kemiklerinden yağlı maddeler, tutkal ve
kemik tozu istihsal edileceğine göre, husule gelen kemikler toplanarak ordu
menziline sevkedilecek. Kemiklerin yağlı maddeleri, tutkal istihsal
edildikten sonra, yüzde yirmi nisbetinde fosfor havi olan bu kemikler toz
haline getirilerek ziraatte kullanılacak.
--alıntı--
işte bu şartlar altında peygamber efendimizin şehri medine'yi müdafa eden fahrettin paşa ve bir avuç kahraman neferi bir süre sonra kendilerine tebliğ edilen osmanlı'nın teslim olduğu ve ordunun tüm silah ve mühimmatı ile birlikte düşmana teslim olması gerektiği emri ile yıkılırlar. emre göre medine teslim edilecek, paşa ve kahramanları ingilizler tarafından mısır'a esir kampına götürülecekti.
işte bu emire karşılık fahrettin paşa kararını verir.
peygamberinin minberini ve kabrini düşmana teslim etmeyecek, direnecektir.
zaman kazanmak için, Kendisine bu emri getiren Osmanlı subayına Medine'nin dini öneme sahip olduğunu bu yüzden Padişah emri ve Şeyhülislam fetvasının gerektiğini söyeyerek geri yollar.
bir süre sonra hem padişah, hem şeyhülislam fetvası içeren ikinci bir "teslim olun" emri kendisine tebliğ edilir. lakin paşa bu emri de "padişahın ingiliz baskısı altında verdiği" mesnediyle geri çevirir. medine düşmana teslim edilmeyecektir.
Bir taraftan ingilizler, diğer taraftan Şerif Hüseyinin kuvvetleri, Medinenin bir an önce teslim olması için her şey yaptılarsa da Fahreddin paşa, askerlerinin çoğunun hasta olmasına rağmen,cephane,yiyecek, ilaç ve giyecek stoklarının tükenmesine rağmen direnmeyi sürdürüyordu. ingilizlerin Türk Kaplanı diye adlandırdıkları Fahreddin paşa, askerlerinin direnme gücü tamamen bitince teslim olmak zorunda kaldı. Teslim şartları gereği Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanı Fahreddin Paşa, 24 saat zarfında Haşimi kuvvetleri karargâhının özel misafiri olacaktı. Durumu kabullenemeyen Fahreddin Paşa, Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medreseye gitti ve burada daha önce hazırlattığı yatağına girip bir yere gitmeyeceğini söyledi.
Bu arada kendi subayları arasında görüş ayrılıkları olduğunu görür ve oylama yaptırır, oyalama sonucu ağırlık teslim yönünde görüş bildirince teslim şartlarını görüşme görevini subaylarına bırakır ve kendisi Ravza'ya çekilir.
Subaylar teslim günü belirler ve ingilizler ile anlaşır.
O gün geldiğinde Ravza'da kalan, o mübarek mekanın temizliğini bile kendisi yapan Fahrettin Paşa teslim olmayı kabul etmez. Silahını ve kılıcını yatağının altına koyar ve ben burada kalmaya devam ediyorum der.
Gece olunca subaylar bir oyun oynayarak Paşa'nın silahlarını alırlar. Sabah yeniden gelen Osmanlı subayları paşayı omuzlarına alarak bir tören varmış gibi göstererek zorla Ravza'dan çıkartırlar.
Medine'nin artık teslim edileceğini anlayan paşa:
"hiç utanmaz mısınız? hiç çekinmez misiniz bu şehri teslim etmeye? ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar. şahit olun Medine sokakları. yollar sokaklar şahittir. Peygamber efendimiz (s.a.v) şahittir. ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar" diye feryad eder. medine ahalisi ve kahraman türk askeri paşa'nın bu direnişini gözyaşları eşliğinde ve gurur duyarak seyreder.
ve mondros mütarekesinden tam 72 gün sonra osmanlı ordusu'nun son neferi de düşmana teslim edilmiş olur.
işte bu kahraman paşamız ingilizler'e böyle teslim olur ve önce mısır'a, ardından malta'ya götürülür. daha sonra malta'dan tbmm hükümeti'nin girişimleri ile kaçırılarak milli mücadeleye katılır ve vatana hizmet etmeye devam eder.
lakin o her ne hizmet yaparsa yapsın, her daim "medine kahramanı", "çöl kaplanı" gibi lakaplarla ve kahraman savunmasıyla tanınacak ve anılacaktır.
hatta, şerif hüseyin ve oğulları medine şehrini teslim almalarına rağmen, ve fahrettin paşa esir kampına götürülmesine rağmen ondan korkmaya devam ederler. paşa teslim alındıktan sonra ravza'nın önünde park edili duran paşa'nın makam otomobiline 2 sene boyunca dokunmaya dahi korkarlar. yıllar sonra bile çocuklarını "seni fahri paşa'ya veririm" diye korkuturlar.
fahrettin paşa'nın medine müdafası esnasında durumun gidişatının menfi olacağını tahmin ederek istanbul'a gönderdiği kutsal emanetler listesi ise şu şekildedir;
- Hazreti Osmanın ceylan derisine el yazmalı Kuranı.
- 5 adet eski el yazması Kuran ve 4 adet Kuran cüzleri.
- Değerli taşlarla bezenmiş, altın kaplamalı 5 adet Kuran kabı.
- Hilye-i Şerif (Peygamberimizin yazı ile yapılmış portresi). Gümüş çerçeveli, yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı, gümüşten güneş resimli
- Bir adet som altın üzerine pırlanta ile Kelime-i Şehadet yazılı levha.
- Pırlantalı, incili, mercanlı 7 adet tespih.
- Gümüş işlemeli 2 adet rahle.
- Sultan Abdülazizin pırlantalı ve altın işlemeli tuğrası.
- 4 adet sancak başı ve 3 adet değerli kılıç.
- Kevkeb-i Dürri adlı 4 parça büyük elmas.
Altın üzerine oturtulmuş, çevresi elmas ve yakutlarla bezenmiş.
- 14 adet pırlanta ve zümrütlerle bezenmiş altın askı.
- Pırlanta, inci, yakut ve zümrütlerle bezenmiş 11 adet altın kandil askısı.
- Değerli taşlarla bezenmiş 1 adet altın kandil.
-1 adet altın kahve askısı.
- Değerli taşlarla bezenmiş 7 adet altın şamdan. ikisi 1.55 metre boyunda ve 50 kilo ağırlığında. Her birinin üzerinde 2.680 pırlanta var.
- 1 adet altın makas.
- Değerli taşlarla bezenmiş 8 adet altın gülabdan (gülsuyu kabı) ve 12 adet altın buhurdan (tütsülük).
- Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle bezenmiş 2 adet çelenk, 10 adet yıldız çiçek, bir yaprak. Hepsi altın.
- 1 adet pırlanta yüzük.- Altın ve gümüş zincirler, altın mücevher kutuları ve çekmeceleri.
- 84 karat inci taneleri, 15 parça zümrüt, 27 parça yakut. 53 parça pırlanta ve elmas.
- Ayrıca 3 kilo 985 gram altın.
- 908 kilo gümüş.
- 49 parça şal ve sırma işlemeli perde.
-Medinede Sultan Mahmut Kütüphanesi ve diğerlerindeki değerli eserler.
fahrettin paşa ve kahramanlarından allah razı olsun, ruhları şad olsun...
aylarca aç-susuz medineyi savunduktan sonra bile, istanbul'dan kendisine yapilan 'teslim ol' emrini dinlenmiyor, 'ben Efendimiz (sav)'in merkad-i mübareklerini teslim edemem' diyor, bütün telkinleri geri ceviren asil ve değerli komutan.
Çöl kaplanı ve medine kahramanı olarak tanınan, bulgaristan türkü türk komutanı.
Babamın dedesi, arap cephesinde savaşmış bir askermiş. Arapların ne kadar ilkel ve pis bir millet olduklarını bizzat kendisi gözlemlemiş. Oturduğu yere tuvaletini yapan arapları dövermiş.
Çekil emrine uymadığı için hakkında vahdettin denen korkak ve sinsi düşman sevici tarafından idam fermanı çıkarılan fahrettin paşayı sahiplenmek bize düşer; arapçılara ve atatürk düşmanı osmanlıcılara değil.
Çöl Kaplanı ünvanını taşıyan Ömer Fahrettin Türkkan Paşamız Mondros Ateşkesinden sonra 72 gün daha direnmiştir Peygamberimizin türbesini ingilizlere teslim etmemek için.
lakabı medine aslanı'dır. Peygamber efendimizin türbesini teslim etmemek için askerleri ile birlikte insan üstü bir mücadele göstermiş, susuz kalmış, açlıktan çekirge kavurup yemiştir. Dönemin ittihatçı hükümetine baş kaldıran ilk osmanlı paşası'dır. Sadrazamın teslim et baskılarına karşı gelmiştir.
DÖrt bir yanı ingilizlerce çevrili olmasına rağmen ingilizler cephe savaşı yapmayı göze alamamış ve ordu bitkin duruma düşünceye kadar beklemişlerdir.
Daha sonra malta adası'na sürülmüş, kurtuluş savaşı sonrası "türkkan" soyadı bizzat atatürk tarafından kendisine verilmiştir. Mustafa kemal kendisi için ; Sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran komutan demiştir. Daha sonra Türkiye cumhuriyeti afganistan büyükelçisi olarak görev yapmıştır.
Osmanlı'nın son 30 yılindaki tüm kahramanlar gibi ; ittihatçıdir.
Daha sonra vahdettin tarafindan idama mahkum edilmiştir.
Hükumetin abdulhamid balonu ancak kurgusal dizilerde yürüdüğunden canakkale ve kut zaferi gibi sahiplendiği bir diğer ittihatçi destandır medine savunmasi.
hazreti peygamberin kutsal beldesini ve oradaki osmanlı bayrağını ve ordu sancağımızı dalgalandırabilmek için icabında yokluktan çekirge yiyen komutan. kimi zamanda karınca yuvasındaki buğday tanelerini yer asker.
askerin tayını:
Sabah :Hurma çorbası
Öğle :yok
Akşam :4 adat hurma
timaş yanınlarından çıkan "Medine Müdafaası / Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa" adlı kitapta ayrıntılı olarak müdafaa günlerini ve çekilen sıkıntıları okuyabilirsiniz.
Bir söz verdik. 'Kutsal şehri isyancılara vermeyeceğiz' diyerek. Elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ta ki son mermi, son er ve son kana dek.. Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın! Ümitsiz olmayınız.
Bakın, bayrağımıza iyi bakın. Herhangi bir bayrak değildir o. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi var. Ele geçirilen birçok şehri var. Ama burası son kaledir. Devletimizin son direnme noktasıdır. Belki bizim bu gayretimiz diğerlerine de örnek olursa, her yerde ittifak etmiş düşmanlara, yedi düvele karşı koyarız!
Fahrettin Paşa
Birinci Dünya Savaşı’nda askerimiz birçok cephede çarpıştı. Bu çarpışanlardan bazıları da Medine’deydi. Etrafları kuşatılmıştı. Yokluk içindeydiler. Ancak onlar ellerinden geleni sonuna dek yapmak için kararlı ve azimliydiler...Çamurlu su içtiler, hurma çekirdeklerinden ekmek yaptılar. En önemlisi çekirge yediler… Sadece düşmanla değil, açlıkla, susuzlukla ve sıcakla da çarpıştılar.
Medine Müdafaası / Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, işte bu kahraman askerleri ve bin bir zorluk içinde görevini hakkıyla yapmaya çalışan Fahrettin Paşayı anlatmak için kaleme alınmıştır.
Bu kitap; okurları tarihimizin acılarla dolu bir sayfasına, cesur, inançlı, şerefine düşkün, görevine sadık, bayrağına, vatanına, milletine bağlı askerlerin verdiği mücadeleye tanıklığa davet eden bir fedakârlık öyküsü.
--spoiler--