mantığı ile duyguları arasındaki dengeyi bir türlü sağlayamayan, aslında kötü niyetli olmamasına karşın, tehlikeli bir noktaya doğru ilerleyen ve bunun da farkında olan bünyenin, çaresizlik içerisindeki serzenişidir.
bu süreç, belli ölçülerde makul karşılanabilecek aidiyet duygusu ile başlar. milli takımın zaferine sevinir. istiklal marşını söylerken göndere çekilen bayrak tüylerini diken diken eder. kurtuluş savaşında; işgalci düşmana saldıran askerin vuruluş görüntüleriyle gözleri dolar.
ikinci aşamada,'aidiyet' yerini 'milliyetçiliğe' bırakır. bu aşamada, beyin; gelişen olayları tarfsız düşünme, analiz etme ve empati yeteneklerini hızla kaybetmeye, nalıncı keseri gibi hep kendinden ve kökeninden yana yontmaya başlar.
üçüncü aşama yani 'şovenist' olma, en kritik aşamadır zira, bu aşamadan sonra geriye dönüşü olmayan bir yola girilir. beyin, sağlıklı karar verebilme yeteneğini hemen tümüyle kaybeder. tahammülsüzlük hat safhada olup patlamak için küçük bir kıvılcımın çıkması dahi yeterlidir. amirlerin komutlarıyla eylem dönemi başlamıştır.
dördüncü ve son aşama 'faşist' olma aşamasıdır ki, iflah olan görülmemiştir. artık iş o noktaya gelmiştir ki; kişi, kökeni dışındakileri insandan saymamaya, olmadık işkenceler etmeye, cinsel arzularını gidermek için vahşice ya da bilimsel deneylerde kobay olarak kullanmaya, ırkının kafatası* ölçülerine uymayan insanları önce, işaretlerle yaftalamaya ve sonra toplu halde yok etmeye başlamıştır.
faşistler, insani değerlerini tümüyle yitirmiş, gözü dönmüş, vahşi yaratıklardır. haklarını savunuyor göründükleri, kendi halkları tarafından; ya! ayaklarından elektrik direğine asılıp* ya da kuytu bir köşede* bir köpek gibi geberip giderler.
- ancak, onların utancı ile nesiller boyu yaşamak, yine kendi halklarına nasip olur.