"Hangi çiçekten çalıntıdır huyun,
Hangi ırmağın peşinde kaybolur güzün?
Çok yürüsem ormanında bulur muyum?
Hangi ceylanın gözünde saklıdır yüzün?
Sır bu çığlığın fısıltısındadır;
Uykunuz derin, rüyanız hatırlanmadı.
Ben vurulduğum masalın ortasındayım
Prensesler de kalp söker, hiç yanılmadın.
Ay ışığına, bir göl kayığına
Sakladım acımı gül yanağına.
Gülümsemesi yakamoz
Işığına vurulduğum o gecede
Kaç çiçeği koparıp uzağıma
Solsun elimizi sürdüğümüz her şey;
inadına sevip, yolumu yürürüm yine de.
Ben deniz yazmayı sizden öğrendim
Elimde mavi kalemler bir poyraz çizmişim...
Kıyındayım da aklımda ufkunuz var
Yüzümde eskiyen bu hazineyi bul, kaçır da
Sakla derinde
Rüzgar benimle
Kerteriz aldığım yıldız bu göğün en tepesinde."
Fısıltı, çığlık, sessizlik, final şeklinde devam eden serinin ilk kitabıdır. Çok çok muhteşem olmasa da akıcı bir yazı ve sağlam bir kurguyla su gibi okunan kitaptır.
Diğerlerini bitirdim Finali de bu haftasonu almayı planlıyorum.
Tek sorun, bir türlü sevişemediler ya. 3. Kitabı bitidirdim daha sevişemiyorlar sayın yazarlar.
patch gibi seksi bir kitap karakteriyle kuruyorsan kurguyu oraya bir iki öpüşme sahnesinden fazlasını koymak zo-run-da-sın.
her gün bir şeyler değişiyor
ardımda Bıraktığım hiçbir şeyin bıraktığım gibi kalmadığını biliyorum
kendimin bile o küçük şehirdeki gibi olmadığını bilmek
her defasında içimi bir parça daha acıtıyor
kalan sadece benden ufak tefek parçalar
çocukluğumu gömmüşüm o şehre küçük mutluluklarımı...
zamansa inadına tepeleyip geçiyor her şeyi
beni seni anıların her anını...
zaman ilerledikçe silineceğine netleşiyor geçmiş
satır araları canlanıveriyor
isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma
Ne desem az ne desem çok
ne desem boş ne desem yersiz ve yetersiz
Aşk´ına vurdum başımı iflah olmam
ne kadar su verirsen ver artık susuzluğumu gideremezsin
ne kadar ışık tutarsan tut artık karanlığımı ışıtamazsın
içimde hiç dinmeyen bir "fısıltı" olarak kalacaksın
akıyor sahifelerden göze
eski sesler içinde
geçmiş zamanlar
uyuyan ve uyandırılan
perde perde örtülmüş,
sağır kulağa değen fısıltı,
aydınlatan kör kandili, yıldız
ve yıldız ve yıldız!
dalga dalga kırıyor
çarpan yüreğe elleri
denizin, kederli
ve kelamsız,
akıyorsun, akıyor
ve akıyorsun,
ırağa ve daha!
düşüyorsun,
buz olmuş yüreğe
parlayan kırağı damlası
düşüyorsun ansızın,
salınan bir yaprak,
tanrısız bir dua gibi
solarak!