eşik

entry17 galeri0 video1
    17.
  1. ilkel olduğunu bildiğiniz fakat bir türlü vazgeçemediğiniz inanışlarınız var mı ? esasında çoğu batıl inanç, önceleri böyle görülmeyen inanışların dönüşüm geçirmiş halidir. örneğin, eşikte durmanın uğursuzluk getireceği yönündeki inanç, tarikat kültüründe eşiğin kutsal sayılmasından kaynaklanan bir öğretiye dayanıyormuş. zira eşik, zahirle batının buluştuğu noktadır.

    her birimizin yaşamının bir/belki de birçok eşiği mevcut. ben de tam o eşiği geçtim, huzura kavuştum derken, çölde görülen serap misali, o eşiğin ardının bir sanrıdan ibaret olduğunu idrak ediyorum. aylar evvel bir edebiyat dergisinde, çölde kaybolan ve sınırın ötesinin sevdasıyla tutuşan askerlerle ilgili bir yazı okumuştum. bazen o askerler gibi hissediyorum kendimi. savaşmaktan yorgun düşüp kaçmak isteyen fakat görevinin zincirleriyle sarılı bir asker. ' yaşamak görevdir bu yangın yerinde ' diye hatırlatıyor behramoğlu.

    sanat bir miktar da olsa hafifletiyor bu görevin yükünü, kısa süreli bir kaçış sağlıyor. baharı, çimleri izleyerek şövalemin başına kurulmayı özledim. umarım sizler o eşiği çoktan ardınızda bırakmışsınızdır.

    https://www.youtube.com/watch?v=0pjJLwiB0Nk
    4 ...
  2. 15.
  3. telli çalgılarda üzerine tellerin bindiği köprü, bazı enstrümanlarda eşik yüksekliğinin ayarlanmasını sağlayan bir mekanizma da vardır.
    0 ...
  4. 15.
  5. eşikten adımını attığı gibi değişti sanki dünya. dünya, onun omuzundan indi o eşikte ve ayağının altında kaldı bir anda sanki. alına mor çalındı. moruna gül. ne eşikmiş arkadaş! sevmek, gölgesinde bir çınarın, temmuzun orta yerinde bir ikindi vakti gibi oluverdi. durup soluklandı ruh. gönül demini aldı. eşiğin beri tarafı gam ve kara çalarken, öte tarafında yediverenler açtı. bir adım öncesi benzerken kırık aynada paramparça bir yüze, bir adım sonrası berrak bir suyun ışık vuran yüzünü yansıtması gibiydi. uzayıp gidiyor cümleler. fakat bu eşik, kendinden çok bahsettirecek gibiydi. eşik, ikiye böldü ömrünü. eşik; evveli nâr, ziyan ve zebil. ahiri nur, hak ve emin. o eşikten atlayıp hayallerinin yolunu tuttu. yol uzundu, söylenmişti. eşik, yolun başı ve fakat başka bir yerin çıkışı oldu. Çıkışlar ve gidişler hep böyle olsa..
    2 ...
  6. 14.
  7. Ahmet hamdi Tanpınar'ın, okuyanın şiir beğenme eşiğini yeniden belirleyen şiiri.

    "... Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü
    Göğsünde kanayan bir zaman gülü
    Mahzun bakışlarla dinler derinde
    Olup olmamanın eşiklerinde... "

    "... Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü
    Bu tenha çeşmede bir an yüzünü
    Seyredenler altın sazlar içinde
    Ruh muammasının ürperişinde
    Kaybolmuş sanırlar kendilerini..."
    1 ...
  8. 13.
  9. Bir uyarıcının algılanabilmesi ve algılanamaması ile ilgili bir sınırdır. Eşik bir uyarıcının farkına ne zaman vardığımızı
    belirler.

    (bkz: algı eşiği)
    4 ...
  10. 12.
  11. 11.
  12. telli çalgılarda üzerine tellerin bindiği köprünün adı.
    0 ...
  13. 10.
  14. genellikle ayağınızı çarptığınız yer. kıvranmanıza neden olduğu anlar bile vardır.
    0 ...
  15. 9.
  16. ahmet hamdi tanpınar şaheseri bir şiir.
    şirin pancaroğlu'nun istanbul'un ses telleri tematik albümündeki istanbul'un ağaçları, erguvan; hem temasıyla hem de sazlarıyla(arp, kemençe,ud, kanun) tanpınar'ın ve bu özel şiirin ruhuna yoldaş olsun...

    &feature=share

    --spoiler--
    Bu yekpâre akış, durgun, derinden...
    Her aynada yalnız kendi görünen
    Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
    Kendi cevherinde mahpus bir ânın
    Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,
    Dalgın, unutulmuş sesleri uzak
    Bir uykudan bana tekrar dönenler,
    içimde, dışımda hep aynı çember!
    Bin elmas parıltı oyun ve halka
    Küçük ve hiç değişmez dalgalarla
    Bende bana meçhul akşamlar yoklar!
    Gülen ve gömülen gölge ufuklar
    Acayip davetlerin rüzgârında
    Her lâhza yine kendi sularında!...

    Uzakta, aya çok yakın bir yerde,
    Çılgın ve muhteşem harabelerde,
    Büyük sükûtların fırtınası var.
    Mermer duvarlarda kırılmış sazlar,
    Çok genç uçuşunda ve hangi haşin
    Yıldıza gülerek çarptığı için
    Alnında bir siyah nokta geceden
    Kovulanlar ışık bahçelerinden,
    Bütün ayrılıklar hepsi orada
    Bu çıplak, ümitsiz ve saf duada.
    Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü
    Göğsünde kanıyan bir zaman gülü
    Mahzun bakışlarla dinler derinde
    Olup olmamanın eşiklerinde.

    Garip telâşını, binlerce fecrin
    Ocağında nezir güvercinlerin
    Hülyâm o kıvılcım ve kül yağmuru
    Çırpınır bu beyaz mahşere doğru!
    Ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca
    Gölgesi güneşin üstünde uçan
    Dişi kuyruğunda ebedî yılan,
    Ve üstüste rüyâ!
    Bir ses yavaşça,
    Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin
    Zümrüt usaresi maviliklerin
    Suların üstünde arar kendini
    Yoklar, ömrün bütün sahillerini
    Çizgiler silinir, ufuk bir beyaz
    Çin kâsesi olur, toprak, yosun, saz
    Hep birden tutuşur, nârin kemerler
    Alevden sütunlar, altın, mücevher,
    Ah bu çılgın yağma...Orman çatırdar
    Ve çıplak aynası ufkun tekrarlar
    Büyük masalını aydınlıkların.

    Elele bir oyun bugün ve yarın
    Bütün pınarlara koştum cevap yok
    Tekrar bana döndü her attığım ok
    Her çığlık önümde tutuştu, yandı
    Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,
    Yabanî otlarla örtüldü duvar...
    ilhamlı çehresi hilkatin sular
    Kaç kere değişti önümde böyle,
    Birbiri ardınca gün ve mevsimle...
    Ve kaç kere bahar güldü derinde
    Güllerin kanıyan bekâretinde
    Taze gülüşüyle toprağın suyun...
    Tılsımlı kadehi her susuzluğun
    Ey şafaktan, sırdan, arzudan hayâl
    Yıldızların bize ördüğü masal
    Kaç kere yarattım tenhada seni
    Beyaz kollarını, sıcak buseni...
    Bakışın, gülüşün, neş'en ve hüznün
    Ay altında bir gül nağmesi yüzün...

    Evet çok bekledim, kaç kere hazan,
    Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan
    Yeleler alevli, ağız köpüklü,
    Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü
    Geçtikçe batıya doğru önümden
    Zâlim ümitlerle ürperirdim ben,
    Duyardım her an uzlette bir yeni
    Âlemin yıkılıp devrildiğini
    Çılgın mahşerinde ses ve renklerin...
    Benden sor sırrını mesafelerin
    Benden sor ve benden dinle akşamı...
    Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı...

    Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın,
    Hayat bu kapıda...ne çıkar varsın,
    Nakışlar gülmesin beyaz taşında
    Ölüme benzeyen bu susuzluğun
    Çağlayan hayâller yeter başında...
    Bir fikir, bir şekil dalında olgun
    Bu ağır sallanan hazan meyvası,
    Gurbet, mendillerin çırpınan yası,
    Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,
    Her türlü ışığa kapanmış gözler,
    Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan
    Rengiyle toplanır bende ve akşam
    Rüzgârla tarümar, mevsimle sarhoş
    Gelir ta kalbimde düğümlenir...
    -Boş...
    Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü
    Bu tenha çeşmede bir an yüzünü
    Seyredenler altın sazlar içinde
    Ruh muammasının ürperişinde
    Kaybolmuş sanırlar kendilerini...
    Bırak bu tesadüf bahçelerini...
    Hakikat çok uzak, karanlık, derin
    Bir dille konuşur, büyük köklerin
    Toprakla ezelden karışmış dili!
    Geceyle ölümdür asıl sevgili
    Bu ikiz aynada toplanır yollar
    Karanlık yaratır, ölüm tamamlar.
    Kaçalım seninle biz de geceye
    Ölümün kardeşi saf düşünceye...
    Yeter büyüsüne aldandığımız
    Güneşin...biraz da yalnızlığımız
    Kendi aynasında gülsün, gerinsin
    Güvercin topuklu sükût gezinsin.
    --spoiler--
    2 ...
  17. 8.
  18. okunduğunda psikolojideki eşik kavramlarını akla getiren iğrenç kelime.
    1 ...
  19. 7.
  20. Irmak Zileli'nin, ilk roman kitabının adıdır. Siyasetin her dakika konuşulduğu ailenin içerisinde bulunan küçük Eylül, babası ve dayısı arasındaki çatışmada, herhangi bir taraf olmamaya çabalamasını anlatan, güzel bir roman. Aynı zaman da "yarı kurgu yarı gerçek" demiştir yazarı.
    0 ...
  21. 6.
  22. Gitarın sapında, telleri akort burgularına gitmeden önce sonlandıran kısımdır.
    0 ...
  23. 5.
  24. deprem anında girilmesi gereken yerlerden biri.
    1 ...
  25. 4.
  26. eski evlerde kapının altındaki yükselti.
    1 ...
  27. 3.
  28. Bir yaz günüydü bırakmıştım arkamda
    Yürüyordum sokaklar tozdu yapılar
    Bozbulanık bir su gibi akıyordu
    Bir kadın çamaşırını asıyordu
    Penceresinde yitirilmiş anılar
    Burnumda çürümüş yemiş kokuları
    Sokaklar yeniden yeniden sokaklar
    Yer bitirir en güzel aydınlıkları
    Geceyle gündüzün kavşak noktasında
    Havada kanat vuran bir kuştu çirkin
    Ve şaşkın baktım birdenbire karşımda
    Olağanüstü eşiği güzelliğin

    S.KUDRET AKSAL..
    0 ...
  29. 2.
  30. 1.
  31. Türkmen dilinde elbiseye verilen isim.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük