eşeklik ettik affedin demelisiniz

    1.
  1. Kürt Solu ve homoseksüel politizm

    Her şeyin başı normalliktir.

    Normallik bozulduğunda hastalık ürer.

    insan yaratılışı, fizyolojik, psikolojik ve doğa kuralları mucibince karşı cinsler arasında ilişkiye uyumludur.

    Bunun dışına çıkıldığında örneğin erkekler arası ilişki tıpta bir hastalık olarak tarif edilir: Homoseksüellik.

    Uzmanlar daha çok dış şartların bir çocuğu homoseksüelliğe itebileceğini tespit ettiler. Anne baba arasındaki aşırı uyumsuzluğun ve baba şiddetinin küçük bireyde homoseksüellik olarak nüksettiğini okuduğumda ne kadar şaşırdığımı hatırlarım.

    Bu şu demektir. Bazı sorunlar sadece kendi hattında yer alan olgular serisine sirayet etmez. Dolaylanarak çok farklı almaşıklar içinde yer alan masum olguları da kirletirler.

    Gereğinden fazla sorunlu, çözümsüz, geçimsiz aile ortamlarına doğan çocukların yaşadığı anksiyete durumu siyasal, sosyal ve ideolojik oluşumlarda da görülebilir.

    Bir ideolojik yapının dış şartlar nedeniyle homoseksüel politik bir karaktere dönüşmesi mümkün.

    Baskı, kronik izolasyon, çıkmaz, anlamsızlık, umutsuz vakalılık ve çözümsüzlük durumu, bir yerden uç verir, masum nice dava adamını ve dava yapılarını iğfal eder.

    ideolojik Sol hareketler, örgütler bu ülkede çok kötü sınav veriyorlar.

    Türk solu ya da Kürt solu fark etmiyor.

    Toplum içindeki kronik yalnızlıkları, halk halk deyip hiçbir şey yapamamaları, şiddetli umutsuzlukları, yaşam alanı oluşturamamaları, halkla aralarında var olan ontolojik çelişkileri, her şeylerinin bir fantezi ve ütopyadan ibaret olduğunu fark etmeleri, bu nedenle yaşanan kişisel ve yapısal iç huzursuzluk, travmalar, şizofreniler, fiili ve silahlı iç çatışmalar onları “normallikten” koparıyor. Zaman içinde gen yapısını değiştiriyor.

    Bu yükü taşıyamıyorlar. Bu semptom, bir anda ve beklemedikleri bir uzuvda hastalık olarak uç veriyor.

    ideolojik Sol hareketlerin (ideolojik ırkçılığın) “anormal karakterlerinin” temel kaynağı ve ana öyküsü budur.

    Gezi Parkı olayları ve Kobani olaylarında buna açık bir şekilde tanık olundu.

    Kobani olayları unutulmaz bir vakıa, kronik, büyük bir hastalığın bütün ipuçlarını gösterdi.

    Ortada olanın ve yaşanan olayların keşke bilimsel, akademik, sosyolojik, psikolojik, dini, politik başka bir tanımı olsa.

    Ama yok. Bu durumu tek bir kelime ile açıklayabiliyoruz. Halk tabirinin katkısıyla: “Varoluşsal kancıklık!”

    Arkadan vuran, nankör, güvenilmez, korkak, hain, kadir-kıymet bilmez, bencil, yüze gülüp perde arkasında kendi komplosunu uygulayan, ilkesiz, karaktersiz, tıynetsiz.

    Bir gecede 23 ölüm, her tarafı gözü dönmüş, ilkel psikoloji ile düşmana bile yapılmayacak vahşet ve barbarlıkla yakıp yıkma olayları akıl almaz.

    Bir de, dün (09 Ekim 2014) normal yolunda, evine yürüyen görevlilere, karanlıkta-zulada durarak uzun namlulu silahla ateş açma var ki kelimeler kifayet etmez.

    Ortada ne var?

    Ne oldu acaba?

    Konu o kadar basit ki, tek bir sorumuz var:

    Niye?

    Bütün bunları niye yaptınız?

    Basit sorulara verilemeyen cevaplar yenilginin en büyük kanıtıdır.

    Hizmet/Camia/Cemaat grubunun karşı devrim saldırılarına göğüs geren ve toplum gözünde Paralel örgüte dönüşmesini sağlayan yine çok basit bir soruydu; aynı soru:

    “Niye?”

    Bu soruya verebilecekleri cevap olsaydı şimdi hükümet olmazdı.

    istedikleri kadar “haram lokma” edebiyatı yapsınlar, soru cevapsız kaldığı için kriminal bir teşkilata dönüşmekten kurtulamadılar.

    Yenildiler.

    Onları tek bir soru ile yendik.

    Kürt siyasal hareketine de soruyoruz.

    Niye Moğol barbarları gibi yakıp yıktınız?

    Sizi de tek bir soru ile yeniyoruz; medenice, demokratik, sivil, insani tek bir soru ile:

    “Niye?”

    (Sokaklara yapmayın etmeyin demeyebilirsiniz, siz bilirsiniz.)

    Eğer bu soruya vereceğiniz makul bir cevap olsaydı şimdi hükümet düşerdi.

    Ama siz isteseniz de bu olayları büyütemezsiniz.

    Gerçekleştirmesini talep ettiğiniz olayın sosyolojik, psikolojik ve politik çaprazı bozuk, yok.

    istediğiniz kadar Kobani güzellemesi yapın bu sorunun cevabı yok.

    Yol alamayacaksınız.

    Alnınızda aynı zamanda kesif ve çok kötü koku yayan kara bir leke oluştu.

    Siz bizi istismar ettiniz.

    Ne özverilerde bulunduğumuzu hala anlamış değilsiniz.

    Türkiye Batı kamuoyunun ve haricinizdeki onda dokuz toplumumuzun bu konuyla ilgili olarak ne kadar diken üzerinde yaşadığını biliyorsunuz ve buna oynuyorsunuz.

    Kobani olayları nedeniyle sizi asla affetmeyeceğiz.

    33 ölümün hesabını vereceksiniz.

    Bir de yan yana dizilerek televizyona çıkıp açıklama yapıyorsunuz.

    Siz kim oluyorsunuz ve kime ayar veriyorsunuz?

    Ezberlediğiniz arkaik, konvansiyonel ideolojik jargonlarla “halklarımız” deyip durmayın.

    Siz dava adamısınız, başkası ‘ot.’

    Siz esmersiniz, geri kalan ‘beyaz.’

    Siz sertsiniz, diğer kalanlar ‘yumuşak’ öyle mi?

    Siz bizim öfkemizi tanımıyorsunuz.

    Nereye yürüdüğümüzü henüz fark etmediğiniz için kendi yumruğunuzu balyoz sanıyorsunuz.

    Siz ülkenin değişen konjonktürünün farkında değilsiniz.

    Kemalizm bitti.

    Bu toprakları artık asli unsurlar (toplum) yönetiyor.

    Kürdizm de bitecek.

    Yani siz de biteceksiniz; Kürdist elitler. Kemalist Kürtçüler. içgüdüsel olarak Barış sürecini tehdit olarak görenler…

    Şansınız yok, demokratikleşmeyi, açılımları, barış sürecini kabullenin.

    Yakıp yıkın, her şeyi yapın, sonra kalkın barıştan bahsedin.

    Utanmıyor musunuz?

    Özür dilemeden olmaz.

    Bu olaylarla iğfal ettiğiniz “Kürt halkından”(!) özür dileyin.

    Bu olayla şok bir şekilde ihanet ettiğiniz “Türk halkından”(!) özür dileyin.

    Diyarbakır’da yaptığınız gibi televizyona çıkıp aynı milletvekilleriyle yan yana dizilerek ve yine sicim sicim terleyerek kamuoyundan özür dilemek zorundasınız.

    Bir eşeklik ettik affedin demelisiniz.

    Normallikten çıktınız.

    Yaşadığınız iç travmalar sizi homoseksüel ideolojik, politik bir yaşam biçimine itti.

    Yoksa Taksim LGBT yürüyüşlerinde en önde sizi gördüğümüzde bu insiyakınızı fark etmediğimizi mi düşünmüştünüz?

    Siz de unutmayın; her hastalık işaretini izhardan önce verir.

    http://www.haber10.com/makale/39790/#.VDkFWVc0ahp
    yazan: Ömer Altaş
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük