inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
bülent ecevit'in kendine has türkçesi ile yaptığı çevirinin kulağa ve beyne masaj yaptığı rudyard kipling şiiri.
çevrende herkes şaşırsa ve bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem de kendine güvenebilirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana,
düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir,
ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları dert etmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden,
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu,
yüregine, sinirine "dayan" diyecek,
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek,
herkesle düşer kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitmezse seni,
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni,
bir saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına,
böylece dünyalar önüne serilir,
üstelik oğlum adam oldun demektir.
"eğer..." bir tek bunu diyerek, tek bir kelime ile neler anlatabilirsiniz?
antik yunanistan'da büyük iskender'in babası makedonya kralı filip, bütün yunanistan'ı tek bir bayrak altında toplamak, hakimiyeti altına almak ister...
büyük bir ordu toplar ve yunan şehir devletlerini tek tek hakimiyeti altına almaya başlar.
filip bütün yunanistan'ı hakimiyeti altında tutabilmek için sparta'nın da ele geçirilmesi gerektiğinin farkındaydı.
ordusunu topladı ve sparta sınırına dayandı.
spartalılar bildiğiniz üzre tarih boyunca cesaretleri ve savaşçılıkları ile nam salmışlardı.
bir de pek konuşmamaları, konuştuklarında da kullandıkları kelimeleri dikkatli seçmeleriyle...
ordusunu sparta sınırlarına dayandıran filip sparta meclisine bir mesaj gönderdi;
"Eğer hemen teslim olmazsanız, ülkenizi işgal ederim. Ve eğer işgal edersem, sahip olduğunuz herşeyi yağmalayıp yakarım. Ve Lakonya'ya(sparta) girersem büyük şehrinizi yerle bir ederim..."
ertesi gün spartalılar kral filip'e cevap mektuplarını yolladılar.
---------------------------------- not: bu hikaye, 9 eylül 1922'de izmir'in işgalden kurtarılmasının ardından ordumuza çanakkale üzerine yürüme talimatı veren ulu önder mareşal gazi mustafa kemal atatürk'e, ingilizlerin ultimatom vermesinin ardından çanakkale'ye yürüme kararından vazgeçilmesi yönünde ısrarcı olan kişilere anlatılmıştır.
ordumuzun çanakkale'ye yürüme talimatından sonra ingilizler; "eğer türk ordusu çanakkale müstahkem mevkiine girerse savaş kaçınılmazdır, ordunuzu yok ederiz" şeklinde ultimatom vermiştir.
ingilizlerin bu ultimatomu izmir'de bulunan atatürk'ün çevresinde rahatsızlık yaratmış ve harekattan vazgeçilmesi istenmiş.
işte atatürk yanındakilere binlerce yıl önce spartalıların verdiği bu cevabı vermiş; "eğer..."
işte atatürk "eğer" diyerek kararlı duruş sergilemiş, ordumuz çanakkale müstahkem mevkiini geçmiş, ingilizleri ve sair işgal kuvvetlerini mudanya'da mütareke masasına oturmaya zorunlu bırakmıştır.
peki ya bizi mahvedeceği şeklinde ultimatom veren ingilizlere ne olmuş biliyor musunuz?
ordumuzun çanakkale'ye girmesiyle lloyd george hükümeti savaş kararı almış, ama ingiliz dominyonları bu karara uymayacaklarını, yeni bir savaş için asker göndermeyeceklerini belirtmiş, bu da ingiltere'de krize sebep olmuş ve lloyd george hükümeti istifa etmek zorunda kalmıştır.
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
Eğer hayal kurabilir, fakat hayallerinin
esiri olmazsan,
eğer düşünebilir, fakat düşüncelerinin
kölesi olmazsan,
eğer iş işten geçtikten sonra kalbini,
sinirlerini ve enerjini
tekrar seferber edebilir ve gayene ulaşmaya çalışabilirsen,
eğer ne sevdiğin dostlarının,
ne de düşmanlarının sözleri
seni incitmezse,
eğer herkese kıymet verir,
fakat kimseye fazla
güvenmemeyi bilirsen,
eğer her dakikanın altmış saniyesini faydalı olarak
doldurabilirsen,
işte o vakit,
dünya da,
içindeki her şey de senindir...