inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
ucunda birden fazla olasılık bulunan bir kelime. fransızcası ve ispanyolcası " si , "ingilizcesi " if " , almancası "wenn " italyancası "se " olan kelime.
bülent ecevit'in kendine has türkçesi ile yaptığı çevirinin kulağa ve beyne masaj yaptığı rudyard kipling şiiri.
çevrende herkes şaşırsa ve bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem de kendine güvenebilirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana,
düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir,
ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları dert etmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden,
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu,
yüregine, sinirine "dayan" diyecek,
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek,
herkesle düşer kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitmezse seni,
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni,
bir saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına,
böylece dünyalar önüne serilir,
üstelik oğlum adam oldun demektir.
Eski Yunanistan daki Ispartalılar savaşçılıkları kadar az söz söylemeleri ile de ün yapmışlardır. iran-Yunan çatışmaları devrinde bu durum, tarihin kaydettiği en kısa mektubun yazılmasına sebep olmuştur. Bu mektubun içinde yalnız bir edat vardır. Mesele şöyledir: iran serdarlarından biri, Isparta ordusunun komutanı Lysandros a bir mektup yazarak:
-Eğer Yunanistan a girecek olursam, ortalığı kan ve ateş içinde bırakacağım, demiş. Isparta nın verdiği ünlü cevap ise işte şu edattan ibarettir:
"Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eger."
şiir hafif bir melodi gibi akıyor, (sonuna doğru şiddetlense de anlam) ve can baba burda yina yapacağını yapıyor.
lisede bir şiir dinletisi, baba kontenjanından gelmiş adam ve bu kadar aşk-meşk derken sıkıntıdan patlamak üzere; derken bu dize çalınıyor kulağına; öyle içten öyle dolu dolu bir kahkaha patlatıyor ki, ne zaman duysam bu şiiri o ses de arkasından geliyor.
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim,
seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır,
daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya,
Daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu
hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve
verimli kılan insanlardan olurdum.
Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar, siz de "an"ı yaşayın.
Hiçbir yere, yanına; termometre, su, şemsiye ve
paraşüt almadan gitmeyen insanlardanım ben.
Yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda, papuçlarımı atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer...
Ama işte, 85'imdeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...
Bittiğinizi düşündüğünüz anlarda hayata daha sıkı sarılarak yaşamaya devam ettiren Rudyard Kipling'in kaleminden çıkma şiir.
Eğer
Tüm çevrendekiler kendinden geçip de
Seni suçladıkları anda soğukkanlı kalabilirsen
Herkes senden şüphelendiği halde
Onların kuşkularını hoş görebilirsen
Bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan eğer
Haksız şuçlamaya uğrar dakarşılık vermezsen
Garez beslemediğin halde, gareze tahammül eder
Akıllıca konuşmaz fazla uysal görünmezsen
Düşünebildiğin halde
Kölesi olmazsan düşüncelerinin
Hayal kurma gücün olduğu halde
Tutsağı olmazsan hayallerinin
Eğer felaket ve saadetle yüzyüze gelirde
Bu iki sahtekârı aynı şekilde karşılayabilirsen
Tüm ömrünü adadığın şeylerin yılkıldığını görürde
Kırık dökük araçlarla yeniden yapabilirsen
Kalbini sinirlerini ve tüm vucudunu;
iş işten geçsede gayen için diriltebilirsen
Ve 'dayan' diyen iradenden başka bir gücün
Kalmadığı halde dayanabilirsen...
Ne dostların ne de düşmanların sözleri incitmezse seni
Gereğinden çok bağlanmadan saygı duyarsan herkese
Eğer her dakikanın doldurabilirsen altmış saniyesini
O zaman dünya da senindir, içindeki her şey de
Hatta daha çoğunu da ellerinde bulursun
Asıl önemlisi oğlum o zaman gerçek ADAM olursun...
eğer herkes çıldırmış, seni suçlarken
başını dik tutmayı,
eğer herkes senden kuşkulanırken
kendine güvenmeyi,
ama bu kuşkuları da hoşgörüyle karşılamayı,
eğer beklemeyi ve beklemekten bıkmamayı,
veya hakkında yalan söylenirken
yalan söylememeyi,
ya da senden nefret edilirken
nefret etmemeyi,
ve yine de insanlara tepeden bakmamayı
çokbilmişlik taslamamayı
başarabiliyorsan:
eğer düş kurmayı
ve düşlerine tutsak olmamayı,
eğer düşünmeyi
ve düşüncelerini ihtiras haline getirmemeyi;
eğer hem zaferi hem de felaketi göğüslemeyi
ve bu iki sahtekâra da eşit davranmayı;
eğer söylediğin gerçeklerin üçkâğıtçılar tarafından
aptalları tuzağa düşürmek için çarpıtıldığını duymaya dayanmayı,
ya da yaşamını adadığın eserlerin yıkıldığını gördüğünde
eğilip, kırık dökük araç gereçlerinle onları yeniden inşa etmeyi
gerçekleştirebiliyorsan:
bütün kazanımlarını bir yere toplamaya
ve hepsini bir yazı-turayla riske atmaya,
ve kaybettiğinde yeniden baştan başlamaya
ve kayıpların hakkında tek bir söz etmemeye;
eğer yüreğin, sinirlerin ve kasların
yok olduktan sonra bile
onları yeniden dönüşün için zorlamaya,
ve içinde onlara dayan! diyen
iradenden başka hiçbir şey kalmamışken dayanmaya
gücün yetiyorsa
eğer erdemlerini koruyarak kalabalıklarla konuşmayı,
ya da insanlığını unutmadan krallarla birlikte yürümeyi becerebiliyorsan,
eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitebiliyorsa;
eğer herkes sana güveniyor ama yapamayacağın şeyleri beklemiyorsa,
eğer acımasızca geçen her dakikanın her saniyesini
bir uzun mesafe koşucusu gibi hakkını vererek yaşayabiliyorsan,
işte o zaman dünya ve içindeki her şey senin olur,
ve daha da önemlisi...
sen artık adam olmuşsundur oğlum."