akşamdan kalma olduğum bir gecenin öğleninde tv açık uyuyakalmışım, kumanda da hangi cehenemde bilmiyorum haliyle. gözümü bir açtım bu kadının programı.
ya arkadaş bir cağ döner sefası yaptı, yalana yalana da yedi o güzelim etleri. yemin ederim kahvaltıyı cağ dönerle yaptım.
iyi de kardeşim evine et girmeyen bir ailenin çocuğu izlese onu günah değil mi. eşşek kadar herif olarak avucumu yaladım. hiç mi vicdan yok sende be kadın.
Evden çıkıp çarşıya doğru yürürken evimizin yakınındaki boş arsada duran emektar dut ağacının altında iki çocuk gördüm. 9 10 yaşlarında olduğunu düşündüğüm kıyafetlerinden de durumlarının çok iyi olmadığı belli olan çocuklar dut ağacına taş atıyordu. Daha mevsimi gelmediği için çocukların derdinin dut olmadığını anlamak zor olmadı tabi. çocukluğumun emektar dut ağacının iki velet tarafından taşlanması pek de hoşuma gitmedi. çocukların yanına gidip neden ağaca taş attıklarını sordum. çocuklardan hayatım boyunca unutamayacağım bir cevap geldi. '' abi televizyonda ezgi ablanın programını izliyorduk, o kadar güzel et yiyordu ki canımız çok çekti, bizde ağaçtan kuş avlayıp pişirip yiyeceğiz, babam anlatmıştı çocukken onlar yaparmış'' ey ezgi sertel, o kopasıca kafanı sallaya sallaya yağlarını ağzından akıta akıta, hamile mi izliyor? çocukların canı çeker mi? diye düşünmeden öküz gibi yemek yiyorsun ya, bu memlekette yaşayanların yarısından fazlasının evine et girmediğini bildiğin halde utanmadan nispet yapıyorsun ya, zıkkımın kökünü ye emi. sıçayım ortaya onu da ye.