bir insan allah allah diye zikir çekse kalbi ve beyni huzur bulur, bundan usanmaz. ama tanrı tanrı diye zikir çekse hem sevap kazanamaz ayrı konu hem de kalbi ve beyni isyan eder. çünkü allah kelimesi nefes alış verişi gibi dile ve kulağa hoş gelir.
türkçe ezan da okunmaya başlasa arapçası gibi kulağa hoş gelmez. en azılı türkçe ezan savunucuları bile ya susmasını ya da eski hale getirilmesini ister.
kitabın ne dediğini anlarsa bunu o kadar büyülü bulmaz ve bizim düzenimiz bozulur korkusu. bu yüzden yüzyıllar boyu incil, latince okundu. aslının latince hiç ilgisi olmamasına rağmen, çevirilmesi ile ilgili hiç bir yasak da yoktu ama kilise, çevireni dinsizlikle suçladı çünkü herkes anlarsa onların büyülü, ilahi, uydurma görevi yok olur.
ezan evrenseldir. siz evrensel olan bir şeyi millileştiremezsiniz. ezanın orjinali arapçadır ve ezanın arapça okunması gerekir.
ancak bazı mal kafalar ezanın türkçe okunması gibi bir işkenceyi mazur göstermeye çalışıyor.
hayır efendim!!! siz 1400 yıllık bir geleneği, ezan-ı muhammediyeyi, keyfinize göre yargılayamaz, kendinize göre uyarlayamazsınız.
eğer ezanı çekemiyorsanız, siktirin gidin vatikan'a. çan sesi dinleyin.
ezan farz olan bir şey değildir. sadece islamın bir kültürüdür ve bu kültür ezanın arapça okunmasını da içerir. yani caizdir veya değildir denilemez. yüzyıllarca böyle bildik böyle kalacak denilir. avrupada ezan okusanız illa bilen birileri çıkar ama türkçe okursanız kimse bir bok anlamaz. bırakın da arapça devam etsinbu devran, olması gerektiği gibi.
ezan namaza çağrıdır türkçe okunursa türkler anlar ama başka miletler anlayamaz ezan kuran gibi anlaşılması gereken bişiy değil ki türkçe okunsun türkçe okumak günahtır demiyorum ama rehbere isimleri japonca kaydetmek gibi işleve zarar verir.
Kuran da direkt ezan yok. Namaza çağrı vardır. Peygamberimizden bize kalan bir örftür bunu bozmamak gerekir. resullulahın emanetini korumak bizim borcumuzdur.
Yoktur. Zira ezanın çıkış noktasını kısaca anlatmak istiyorum:
-birgün sahabelerden birisi rüyasında pazara gider ve pazarcıdan çan vermesini ister. Pazarcı da ne için istediğini sorar. Sahabe de namaz çağrısı için kullanacağını söyler. Bunun üzerine Pazarcı; "çanla ibadete çağrılırsak kafirden ne farkımız kalır" der ve ezanı okur. Bu rüyayı üst üste her gece görünce Peygamberimize durumu anlatır ve ezan namaz çağrısı olur.
Asıl önemli olan konu islam dinini arap milliyetçiliği zannetmemizdir.
Bir de şöyle bir durum var ki: ezanın ilk zamanlarındaki ezgisiyle şimdiki ezgisi arasında çok fark vardır. Bir de ilk yapılan camilerde haç işaretlerinin olduğu görülür. Yani islam dini şekilcilik dini değildir.
çünkü bu kodumun milletinin araplara karşı acayip mi accayip bir sempatisi var. yolda arapça "yarrak" yazan bir kağıt görse bunu çerçeveletir duvara asarız biz. bu millet böyle. zamanında analarının babalarının götlerine kılıçları, palaları soka soka islamı geçirdiler. sebep? türkler göktürk inancına sahipti. bu kafirlikti o zamanın araplarına göre. şimdi ne biliyor musunuz? bu siktiğim mantığı benim milletime işlemiş. amına koyayım.
günde 5 defa dinleyince beyinde arapça anlaşılmaz kelimelere göre dine daha çok yaklaştırdığı, en azından daha çok düşünmeye neden olabilecek, yani bizler için daha anlamlı bir ibadete davettir.
imam-ı azam'ın fetvasının ne kaideyle verildiğini bilmeyen, hayatında fıkıh kitabı eline almadan internetten gördüğü 2 makaleyle bizlere fıkıh dersi vermeye kalkan, hz. muaviye (ra)'yi aşağılamakta beis görmeyen; ne hadis, ne tefsir, ne meal okumuş ama aklı sıra bize sözlük köşelerinden artistlik yapan fırsatçılara bir kez daha ders verme şansı vermiştir bu başlık bizlere.
niğbolu zaferinden sonra yıldırım bayezid'in ele geçirdiği şaşalı bir mahiyet vardı. başkentteki zenginlikleri görünce, esirler arasındaki üst düzey haçlı komutanlarından biri, ''bir daha türklere karşı elime silah alırsan namerdim'' demiş, sultan da bunu duymuştu. onu tahtının önüne çağırtıp şöyle dedi:
''yeminini sana bağışlıyorum. vallahi, tüm avrupa birleşik ordularını topla, yine gel! baha şanımı ve şöhretimi arttırmak için yeni fırsatlar bahşet!''
işte bu tipler de o hesap...
gelgelelim cevaba:
imam-ı azam'ın fetvası, günümüzdeki gibi araplara karşı küçümseme duygularıyla ve kavmiyetçilik esasına göre (güya milli şeflerini aklayacaklar ya!) yapılan çeviriye caiz demiyor. tüm kur'an surelerini çevirip, onunla namaz caizdir demiyor. 1400 sene boyunca böyle olan bir şeyi, iki tane kıçı kırığın değiştirmesine caiz demiyor. ne diyor biliyor musunuz?
sadece fatiha suresini bilmeyenlere mahsus olup, fatiha suresine özeldir. islam merkezinden uzakta olanlar ve islam'ı tam olarak bilmeyenlere mahsustur. sen islam merkezinden uzakta mısın koçum? arapça öğrenme imkanın mı yok? sadece fatiha'yı mı türkçe okuyacaksın? ayrıca sen farsça mı okuyacaksın, türkçe okuyacaksın. adam türkçe okuyabilirsin dememiş ki, farsça okuyabilirsin demiş. zira farsça, cennet lisanı sayılır ve arapçayla benzerlikler ihtiva eder. üstelik bu fetva, arapçaya dili dönmeyip, dili dönene kadar geçerli olmaktadır, yani bir süreklilik arz etmez, geçici bir durumdur.
malum kişinin (hani şu oradan buradan peydah olup da, bize fıkıh dersi vermeye çalışan zat!) ''hz. peygamber anadilde ibadete yeşil ışık yaktı'' demesi de hz. peygambere yalan isnad etmekten başka bir şey değildir! ''benim dilimden yalan uyduran cehenneme hazırlansın'' diyen hz. peygambere yalan isnad eden bu karakterin küfrüne ortak olmaksa, başka bir küfürdür! acemlerin islam'a girmelerinin rasulullah'ın vefatından sonra olduğunu sağır sultan dahi biliyor. selam-ı farisi rasulullah'a söylemişmiş...
farklı lehçe meselesi ise, kıraat hususundaki bir mevzudur. lehçe farklı şey, dil farklı şey. tamam, fıkıh bilmiyorsun da, hiç mi dil anlatım dersi görmedin be adam! lehçenin bir dildeki farklı konuşmalar olduğunu bilmiyor musun da, arap lehçesiyle, türkçeyi bir tutuyorsun?
ayrıca bu fetvayı veren imam-ı azam'ın alimlerin ekseriyeti tarafından yanlış bulunduğu bilinen bir vakıa olmakla birlikte, hanefî mezhebindeki geçerli görüş de imam muhammed ve ebu yusuf gibi diğer müçtehitlerin fetvalarına göre şekillenmiş olup, mustafa sabri efendi yazdığı risalesinde, kaynak belirterek ebu hanife'nin bu içtihatından vazgeçtiğini de ifade etmiştir. üstelik serahsi'nin rivayetine göre imam-ı azam bunu mekruh bulmaktadır.
en basit hanefi fıkhı kitabında bile bu hükümleri ve açıklamaları bulabilirken, neyin peşindesiniz, gerçekten merak ediyorum. ''el-fikhul hanefiyyu ve edillehu'' adlı basit bir fıkıh kitabında bile (müellifi muhammed said'tir) bu açıklamalar var.
aklınız sıra bize fıkıh dersi vermeye kalkmayın. tamam, münafığın önde gidesiniz de, biz size burada göz açtırmayız.
Tanrı uludur denemez, Allah uludurda denemez, ululuk yücelik büyüklük başka bişidir, EKBER başka bişidir. ihlas suresinde söylediğimiz ''ehad'' tek demek değildir, aynı marka ve benzer nesne herkesin elinde tek sayılabilir fakat ehad ın tekliği kendine has eşi benzeri,misli olmamak kaydıyla tektir. Bu Uludur kelimesi ekber kelimesinin karşılığı hiçbir zaman olamaz, tanrı uludur değilde Allah'u ekber diye başlasın geri kalana şahsen itiraz etmem, ama ekber'in özü nasıl ki limonata derseniz tüm dünyada size limaonlu şerbet getirirler, yoğurt derseniz mayalanmış süt getirirler, o şekliyle evrenseldir, Allah'u ekber allah'u ekberdir. öyleye kullanılmalıdır dünya kadar kelime türkçeleşmişte ona mı yer yok, laptop, hamburger, balistik, konjuktur, persfektif, objektif daha bilmem ne kadar kelimeye itiraz yok ekber kelimesimi çok geldi bu millete.
en başta türkçe ezan okunması hz. muhammed'e ve HZ. bilal-i habeşi'ye hakarettir. dünyanın neresine gidersen git orjinal biçimde duyacağın, hollywood filmlerine bile konu olan arapça ezanı, bir taraflarımızdan uydurup türkçeye çevirmişiz. onu da o zaman ki liderlerimizden bir kaçı kafasına göre değiştirmişlerdir. farzını, marzını geçtim olayın.
şimdi gel gelelim en önemli noktaya. hani türkiye cumhuriyeti laik ti. devlet resmen din işine karışmıyor mu burada? hani nerede laiklik? hani nerede demokrasi? hani nerede hoşgörü? ama tamamiyle bağnaz ve köhneleşmiş beyinler, yıllarca salyalarını akıttılar bunun için ve akıtmaya devam edecekler.
''haydi, namaza, haydi felaha'' derken, felaha kelimesine kurtuluş dememek için ki o da neden öyle karar varıldığını herkes bilir; tam bir oyun olduğunun göstergesidir. kurtuluş demenin onlar üzerindeki korkusu bile yetiyordu çünkü.
pek bilmediğim nedendir. ancak şöyle bir yorumla karşılaşmıştım, paylaşayım istedim. "bilindiği gibi islam inancına göre her peygamberin bir mucizesi, kendisine has özellikleri vardır. demircilik, güzellik, cinlerle ve hayvanlarla konuşabilme yeteneği gibi. peygamberimiz (s.a.v.) in de en büyük mucizesi Kur'an dır. Kur'an sadece içerdiği derin anlamlarla değil, edebi değeri bakımından da eşsiz bir eserdir. bu yüzden Kur'anın aslını okumak daha iyidir". şeklinde bir açıklama yapmıştı bilgilerine güvendiğim bir akrabam. ama tabi bu ezanın türkçe okunmasını açıklamıyor. sadece Kur'anın orijinal metninin daha değerli olmasını açıklıyor.
fakat şunu belirtmem gerekir ki, aslında bu tarz sorular da gösteriyor ki inandığımız din konusunda çok bilgisiziz. böylesine basit ve de anlamlı bir soruya verecek net cevaplarımız olabilmeli gerçekten. ezanın türkçe okunmasında sakınca görmeyenler, ayetlerle, hadislerle ve diğer delillerle bunu açıklayabilmeli. bunu sakıncalı bulanlar da neden bunun sakıncalı olduğunu yine kanıtlarla ve delillerle açıklayabilmeli. bu çok önemli bir husus ama maalesef youtubeda arifin mençıstıra attığı golü ararken kaybettiğimiz vakitin yarısını bile inananlar için böylesine önemli olan bir konuyu araştırmaya harcayamıyoruz.
edit: ayrıca yanlışım varsa düzeltin, bildiğim kadarıyla Kuran, günümüz arapçası ile de okunmamaktadır genelde. aslında kuranın asıl metnine sadık kalarak okunması kolayca izah edilebiliyor, sonuçta orijinal metni bozmadan çeviri yapmanın neredeyse imkansız olması; bu yüzden de çevirisi yapılan Kuranın "Hak dili" hükmünün bozulması gibi bir durum olabilir. ama tabi yine de alimmiş gibi oturduğum yerden ahkam kesmiş olmak istemem.
ezanda da böyle bir mantıkla mı hareket edilmiştir onu bilemem. iyice araştırmak lazım.
söylediklerinin anlamını bilmemek kişinin ayıbıdır. minareden okunan şeyin anlamını bilip bilmemekte kimse zorlanmıyor. isteyen açıp ne söylenmek istediğine bakabiliyor. eğer sen bu mantıkla gidip ezanı türkçe okutursan ve arapça okunmasına katiyyen izin vermezsen burada bir zorlama olur ve cehalet dediğin şeyin bu mantığı kapsayıp kapsamadığını saptamak sana düşer.
ayrıca niyetin öneminden bahsedip kuran okununca ağlayanları samimiyetsiz bulmak kendinle çelişmektir. ağlayan adamın niyetini bilemezsin. samimimiyetsizdir veya değildir bu kişiyle allah arasındadır. kimsenin bunu sorgulamaya hakkı yoktur.
girilen entrylerin hepsi milliyetçilik ve atatürkçülük duygusuyla girilmiş entryler. kusura bakmayın ama din kuralları veya ritüelleri sistemlere ayak uydurmaz. gerçekten demokrat bir adamsan ülkendeki müslüman kesimi göz önünde bulundurup sistemi dine göre yapılandırabilirsin.
not: son cümleyi şeriat olarak algılamayın. onu kastetmiyorum.
Nedeni yoktur. Beş vakit namaz kılan insanların çoğu bile ezanın anlamını bilmez. Sadece o sesi duyduğunda namaz vakti olduğunu anlar. Oysa ezan türkçe olsa ve her müslüman anlamını bilse, günde 5 kez anlamını bilmediği bu arapça çağrıya uymak yerine rahatlıkla anlayabileceği türkçe ezanı dinlese çok daha anlamlı olur.
bir nedeni yoktur. niyet önemli, söylediğin kelimenin önemi yok. allahmış, ilahmış, tanrıymış senin niyetin kötü olmadıktan sonra hepsi aynı değeri taşır. burada samimiyetsizlik yapabilirsiniz ama allah a karşı samimiyetsizlik yapamazsınız. inandığınız dinde böyle. allah derken de tanrı derken de düşündüğün varlık aynıysa hiçbir sıkıntı yok. yok derin anlamı varmış arapçanın, orjinaliymiş bilmem neymiş. her yerden cehalet akıyor. bilmiyorsanız biraz düşünün. ne söylediğini bilmeden ibadet etmek mi daha iyidir söylediklerini bilerek ibadet etmek mi? hoca kuran okuyor o anda okuduğu kısmın tercümesi diyelim ki hz muhammed döneminde yaşanmış bir olay, sen buna neden ağlıyorsun kardeşim? ağlamış olmak için ağlıyorsun. sen samimi olsan allah ın huzuruna her çıkışında, namaz kılarken tir tir titreyerek ağlarsın. islam dininin en önemli temel taşlarından birisi niyettir. niyetin neyse amelin ona göre değerlendirilir. niyetin allah a ibadet etmek olsun, namaza dur kalbinden geçtiği gibi dua et ve ibadetinin kabul olacağına inan işte bu kadar. yoksa fatiha suresinde dediklerin de çok derun anlamlı şeyler değil. kalbinden geçen şeyler önemli, onlar gerektiği gibiyse dilinden ne şekilde döküldüğünün çok önemi yok. açın bir okuyun öğrenin sonra yorum yapın.
ezanın türkçe okunmasının caiz olmamasının nedeni ise bunu cehape zihniyetinin yapmış olmasıdır.
ezanın türkçe okutulması müslümanların değerlerine hakarettir. yani kimsenin okunan ezana dokunma hakkı yoktur. ki zamanında bu türkçeleştirme ezan ile kalmamış kuran ayetlerinin türkçeleştirilmesine kadar gitmiştir. şöyle ki; kuranda ayetlerinin türkçe meali hiç bir zaman kuranın tam karşılığı değildir. bunun için kuran tefsirleri yapılır. kuran meali 1, kuran tefsiri en az 10 cilttir. allah türkçe bilmiyor mu gibi saçma sapan sorular sormayıp araştırmak gerekir. yanlış yapan kim olursa olsun eleştirebilmek, yanlışa doğru dememek gerekir.
arapça okunması daha keyif ve dinleme isteği uyandırmaktadır çünkü. o makama en uygun şekli de şu anki şeklidir.
daha önce bir entrimde bahsettiğim üzere aynı makamdan okunan bir sanat müziği eserinde
" titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime" cümlesindeki mücrim kelimesini çıkartıp yerine türkçe karşılığı olan suçlu kelimesini koyarsak tüm ahenk bozulur.
nitekim namaz kılan camiye giden insanlar ezanı dinlediği zaman ne dediğini anlamadım en iyisi gitmiyeyim camiye demez. ezan okunuyorsa bilir camiye gidip namaz kılmanın vaktinin geldiğini. bunun dille alakası yoktur. yani arapça düşmanlığı gereksizdir.
ezanın arapça okunmasının, araplar için caiz olmaması anlamına gelen laftır. madem ki, anlamının bilinmemesi gerekiyor, o halde araplar da türkçe ezan okumalıdırlar.