bir aracınız var bozuldu ustaya götürdünüz orijinal parça mı takarsınız yan sanayi mi tabi ki orijinal parça
takılır araca. ezanda tıpkı böyle asırlardır orijinal şekliyle okunan ezan türkçeye çevrildiği an kimseyi etkilemeyecektir.
''islam'ın şiarları'' denilen bazı olgular vardır. bunlar değiştirilemez. hani anayasada 'değiştirilmesi dahi teklif edilemez' maddeleri var ya, işte islam'ın şiarlarının da değiştirilmesi teklif edilemez.
ezan, sahabeye rüyada ilham yolu ile öğretilmiştir. direkt uhrevî bir kaynaktan, yani yüce allah'tan gelen bir emir ile, ezanın nasıl okunacağı sahabelere öğretilmiş, bilal habeşi de ilk ezanı okumuş, müslümanların ilk müezzini olma şerefini elde etmiştir.
şimdi, direkt allah tarafından öğretilmiş bir olguyu, ''ya şimdi biz türküz de, kusura bakma tengrim, sana artık tengri diycez, ezanını da kendi dilimizde okuycaz, taam mı'' diyerek değiştirmek, 1400 yıldır süregelen islam sünnetinin suratına tükürmekle eşdeğerdir! aynı şekilde bir ingiliz de, ''dear god, all of us don't know arabic, look...'' diyerek ingilizce ezan da okuyamaz. ezan arapçadır ve aslına uygun okunmalıdır ki, allah'ın eseri tüm dünyada aynı noktaya işaret edebilsin, kabe'ye...
kur'an'ın türkçeye çevrilmesi durumu başkadır. kur'an'ın türkçe meali, zaten fıkıh kitaplarında aslî kur'an olarak ele alınmamıştır. en basitinden kur'an'ın aslına abdestsiz el sürülemez. ancak yalnızca kur'an meali varsa ona abdestsiz dokunulabilir. çünkü allah'ın aslî kelamı değildir meal. ibret almak için okunur, sureler ne anlama geliyor onu anlamak için okunur fakat bu kur'an'ı asıl cüzünden okumak gibi ibadet olmaz. zaten surelerin türkçe mealleriyle namaz da kılınamaz, aynı ingilizce veya süryanice mealleriyle de kılınamayacağı gibi.
islam'ın şiarlarını değiştirmeye kalkanlar, karşısında bizi bulur dostlar.
kimse klasik arabı küçük görme sendromuna kapılan beyaz türkler gibi, şu uygulamaları savunmasın.
ben aslen çerkesim fakat benim elimde bir adige dilinde yazılmış kur'an dahi yok. halinize şükredin.
necip fazıl'ın dediği gibi:
''biz de türkçüyüz! ancak boş kavmiyetçilik olarak türkçü değil. ziya gökalp'in ezan konusunda düştüğü çukura biz düşmeyiz. biz, müslüman olduktan sonraki türklerin türkçüsüyüz!''
''çünkü o zaman gerçekleri anlarlar'' mantığını güden ateistleri tekrar gündeme getiren nedendir.
şu ateistlerin, 'bir arkadaşım vardı, 5 vakit namaz kılıyordu, sübhaneke ne demek diye sordum, bilemedi' dedikleri o 'bir arkadaş'ları, nedense hiçbir şey bilmezler.
biz o 'bir arkadaş' tarzı insanlar için 'taklidi iman' tabirini kullanırız ki; okumamış, etmemiş, ancak anadan babadan görme iki rekat namaz kılabilen insanları tanımlamak için kullanılır bu kelime. 'tahkiki iman' ise, bir sorgulama evresinden sonra oluşmuş ve sarsılmaz imandır ki, buna sahip olanlar elbette ki ebedi saadete kavuşacaktır.
tek nedeni insanların gerçeği görmesiymiş de, bilmem neymiş.
kendi uydurduğunuz şehir efsanelerine inanmaya ve 'bir arkadaş'larınızla takılmaya devam edin siz.
ezan evrenseldir.
Ülkemize gelen, türkçe bilmeyen bir müslüman da ezanı duyduğunda onun ezan olduğunu anlamalıdır.
Biz dilini bilmediğimiz bi ülkeye gidince biz de okunanın ezan olduğunu anlamalıyız.
Ben de din alimi değilim, bu da benim kişisel yorumum.
sen ezanı türkçe okutursan namaz kılan adam ertesi gün gelir "ulan o zaman kuranı'da, dualarıda, sureleride türkçe okuyalım" diye mızmızlanır.
kafası açılır. kafa açılıp kuran-ı okursa aslında nasıl şeyler dediğini ama insanların bu yazanları nasıl kendi tarafına çekip halkı kandırdığını algılar. o zaman bu kadar ayık adamı yönetmek zor olur.
işte tek nedeni budur.
5 vakit namaz kılan üst düzey bir görevde çalışan arkadaşıma "fatiha suresinin anlamı nedir" diye sorduğumda "işte cenaze namazlarında filan okunuyor" demesi. hani bu arkadaşım bile bunu diyorsa okuma yazma bilmeyen cahil diye adlandırdığımız insanlar için din ne anlam ifade ediyor acaba?
Bir dildeki bir metni başka bir dile çevirdiğinizde anlamın ciddi manada kaybı nedeniyle olan durum.
En ünlü ingiliz şairin en ünlü şiirinin türkcesini bir okuyun bakalım ne hissediyorsunuz... Ben söyleyim. Hiç bir duygu geçmez size. Ot gibi okursunuz...
kitabın ne dediğini anlarsa bunu o kadar büyülü bulmaz ve bizim düzenimiz bozulur korkusu. bu yüzden yüzyıllar boyu incil, latince okundu. aslının latince hiç ilgisi olmamasına rağmen, çevirilmesi ile ilgili hiç bir yasak da yoktu ama kilise, çevireni dinsizlikle suçladı çünkü herkes anlarsa onların büyülü, ilahi, uydurma görevi yok olur.
ezanın türkçe okunması, ve hatta ibadetin türkçe yapılması gayet caizdir ve peygamber'in iradesidir.
ama muaviyeci yavşaklar bunu kabul etmez ve hatta "haram" kılıp allah'a şirk koşarlar.
şöyle ki, islam'a en önemli hizmetleri dokunan birisi olan ve peygamber efendimizin "hane halkından" olduğunu söylediği selman-ı farisi hazretleri -ki kendisi cennet ile müjdelenen 3 kişiden biridir- iran'da müslümanlığı yaymak için kuran ayetlerini bu bölgenin halkının anladığı dile çevirmek gerektiğini peygamber'e bildirmiş, peygamber ise bu talebi haklı bularak kuran'ın farsça okunabileceği, aktarılabileceğini kabul etmiş ve insanların ana dilde ibadet etmelerine yeşil ışık yakmıştır.
Nedeni yoktur. Beş vakit namaz kılan insanların çoğu bile ezanın anlamını bilmez. Sadece o sesi duyduğunda namaz vakti olduğunu anlar. Oysa ezan türkçe olsa ve her müslüman anlamını bilse, günde 5 kez anlamını bilmediği bu arapça çağrıya uymak yerine rahatlıkla anlayabileceği türkçe ezanı dinlese çok daha anlamlı olur.
imam-ı azam'ın fetvasının ne kaideyle verildiğini bilmeyen, hayatında fıkıh kitabı eline almadan internetten gördüğü 2 makaleyle bizlere fıkıh dersi vermeye kalkan, hz. muaviye (ra)'yi aşağılamakta beis görmeyen; ne hadis, ne tefsir, ne meal okumuş ama aklı sıra bize sözlük köşelerinden artistlik yapan fırsatçılara bir kez daha ders verme şansı vermiştir bu başlık bizlere.
niğbolu zaferinden sonra yıldırım bayezid'in ele geçirdiği şaşalı bir mahiyet vardı. başkentteki zenginlikleri görünce, esirler arasındaki üst düzey haçlı komutanlarından biri, ''bir daha türklere karşı elime silah alırsan namerdim'' demiş, sultan da bunu duymuştu. onu tahtının önüne çağırtıp şöyle dedi:
''yeminini sana bağışlıyorum. vallahi, tüm avrupa birleşik ordularını topla, yine gel! baha şanımı ve şöhretimi arttırmak için yeni fırsatlar bahşet!''
işte bu tipler de o hesap...
gelgelelim cevaba:
imam-ı azam'ın fetvası, günümüzdeki gibi araplara karşı küçümseme duygularıyla ve kavmiyetçilik esasına göre (güya milli şeflerini aklayacaklar ya!) yapılan çeviriye caiz demiyor. tüm kur'an surelerini çevirip, onunla namaz caizdir demiyor. 1400 sene boyunca böyle olan bir şeyi, iki tane kıçı kırığın değiştirmesine caiz demiyor. ne diyor biliyor musunuz?
sadece fatiha suresini bilmeyenlere mahsus olup, fatiha suresine özeldir. islam merkezinden uzakta olanlar ve islam'ı tam olarak bilmeyenlere mahsustur. sen islam merkezinden uzakta mısın koçum? arapça öğrenme imkanın mı yok? sadece fatiha'yı mı türkçe okuyacaksın? ayrıca sen farsça mı okuyacaksın, türkçe okuyacaksın. adam türkçe okuyabilirsin dememiş ki, farsça okuyabilirsin demiş. zira farsça, cennet lisanı sayılır ve arapçayla benzerlikler ihtiva eder. üstelik bu fetva, arapçaya dili dönmeyip, dili dönene kadar geçerli olmaktadır, yani bir süreklilik arz etmez, geçici bir durumdur.
malum kişinin (hani şu oradan buradan peydah olup da, bize fıkıh dersi vermeye çalışan zat!) ''hz. peygamber anadilde ibadete yeşil ışık yaktı'' demesi de hz. peygambere yalan isnad etmekten başka bir şey değildir! ''benim dilimden yalan uyduran cehenneme hazırlansın'' diyen hz. peygambere yalan isnad eden bu karakterin küfrüne ortak olmaksa, başka bir küfürdür! acemlerin islam'a girmelerinin rasulullah'ın vefatından sonra olduğunu sağır sultan dahi biliyor. selam-ı farisi rasulullah'a söylemişmiş...
farklı lehçe meselesi ise, kıraat hususundaki bir mevzudur. lehçe farklı şey, dil farklı şey. tamam, fıkıh bilmiyorsun da, hiç mi dil anlatım dersi görmedin be adam! lehçenin bir dildeki farklı konuşmalar olduğunu bilmiyor musun da, arap lehçesiyle, türkçeyi bir tutuyorsun?
ayrıca bu fetvayı veren imam-ı azam'ın alimlerin ekseriyeti tarafından yanlış bulunduğu bilinen bir vakıa olmakla birlikte, hanefî mezhebindeki geçerli görüş de imam muhammed ve ebu yusuf gibi diğer müçtehitlerin fetvalarına göre şekillenmiş olup, mustafa sabri efendi yazdığı risalesinde, kaynak belirterek ebu hanife'nin bu içtihatından vazgeçtiğini de ifade etmiştir. üstelik serahsi'nin rivayetine göre imam-ı azam bunu mekruh bulmaktadır.
en basit hanefi fıkhı kitabında bile bu hükümleri ve açıklamaları bulabilirken, neyin peşindesiniz, gerçekten merak ediyorum. ''el-fikhul hanefiyyu ve edillehu'' adlı basit bir fıkıh kitabında bile (müellifi muhammed said'tir) bu açıklamalar var.
aklınız sıra bize fıkıh dersi vermeye kalkmayın. tamam, münafığın önde gidesiniz de, biz size burada göz açtırmayız.