çoğularının aksine sevmediğim, sevemediğim ad'ım.
- ne çok benziyorsun adına... yada adın sana.
bu yüzdendir belkide. yağmurla güneşin seviştiği, gökkuşaklarının eksik olmadığı aydır ya eylül, medd-cezirlerin mevsimidir ya hani...
ben de biraz öyleyim sanırsam...
çok tuzlu bir denizim, her anım medd ve cezir...
en güzel mevsimin adıdır eylül. eylülde aşklar daha bir romantik yaşanır. içinde eylül geçen şiirler en okunasılardandır. tatlıbir hüzün sarar insanın içini... ve sebepsiz korkularından arınırcasına huzurludur insan sararmaya başlayan ağaçları izlerken.
Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de
Aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur cellat olur her gece
Her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece
Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim, sokağı devriyeler basar
bir de gülüşün eklenir kimliğime
Türk edebiyatında ilk psikolojik roman olarak geçen Mehmet Rauf eseridir. Aslında kendisinden önce Halit Ziya'nın romanlarında insan psikolojisi sağlam bir roman tekniğiyle desteklenerek verilmiştir. Ancak Mehmet Rauf bunu sanki bir adım daha ileriye götürür. Süreyya ile Suat'ın aşkı dönemine göre aile ahlakı ve diğer toplumsal şartlanmaların ötesinde ele alınır. Ona göre aşk doğal olandır. Evlilik daha çok sözleşmeye benzer. insanların yaşamlarını ne kadar düzene koyarsalar koysunlar bazı dürtülerin hep var olacağını hissettirir Mehmet Rauf. Taraf tutar. Yasak aşkın tarafındadır.
gözlerine yansıyor
bitmiş aşkının izleri
yoruluşsun tükenmiş
o eylül akşamında
gururumla güreştim
yaklaşmayı istedim
mantık yok hep duygu var
demiştim anlasana
dün beraberdik senle
şimdi ise derbeder
sensizlik gecesi bugün
içtim bittim tükendim
sağlam kaldı ayrılık
bunu sen istedin
o eylül akşamında
d-100 de bıraktı beni
yapayalnız yağmurda
belki sonum burada
korkular uazklaşınca
masum niyet ölünce
cennetin odasında
dinlensin kemiklerin
dün beraberdik senle
şimdi ise derbeder...
bir ahmet altan şiiri. daha çok düz yazı gibi ama şiir tadında ve an az şiir kadar hüzünlü. sözlerinide yazayım tam olsun ;
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Akşam rüzgarları; tene dokunan bir kamçı kadar şehvetlidir.
Ben her yıl ölümü ve aşkı bu ayda beklerim.....
Ve eylülün çıplak ayakalrına bir yazı bırakırım.
Eylül sabahları; kılıçlar kadar keskin ışıltılarıyla
tenimi kanatarak uyandırır beni.
Ben eylüle akarım.
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle kanayan bir aşk gibi,
siyah şallara bürünmüş,genç bir ölüm gibi akarım.
Sevişerek,ağlayarak ve ölerek akarım ben eylüle.
Her yıl,hep aynı vakitte,geniş bir ırmak gibi
bütün hayatı berrak sularında yıkayarak gelir,
beni ve herşeyi koynuna alarak,
bir meçhule hüznüyle emzirerek götürür hep.
Kadınları ve hüznü eylülde severim...
Keman konçertolarını,
akşam saatlerinde bir bir ışık yangını ile kıpkızıl tüten
yalnız ağaçları,ürkek tebessümleri ve edepsiz kahkahakarı severim.
Lacivert bir deniz benim ellerimde oynaşır.
Sahiller,yaşlı bir kadın gibi kendine terkedilir
Şarkılar,incecik bürümcükten acılar vaad eder her dinleyene
Bitenin başlayana dokunduğu yerdir eylül...
Onun için yanık yanık tütsü kokar,
Onun için değdiği yeri kanatır.
Eylülde aşk,eylülde acı,eylülde yalnızlık zordur,
eylülde herşey zordur,ben eylülü onun için severim.
Eylül ışıklarında çırılçıplak ruhlar yıkanır
Herkes herşeye kapısını aralar 'bir aşk oluverir aşinalık'.
Ölüm kıvırcık saçlarını hayatın göğsüne dokundurur.
Aşkı ve ölümü ben hep bu ayda beklerim.
Nasıl da mahsun ve nasıl da tehditkardır.
Ben eylülde bütün aşklardan ve ve kadınlardan korkarım...
Ben her yıl eylülün çıplak ayaklarına bir yazı adarım.
Ve ben eylüle akarım
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle,
kanayan bir aşk gibi akarım,
Siyah şallara bürünmüş bir genç ölüm gibi akarım...
doğduğu ayı nick yaparak orjinalliğini ortaya koyan yazardır. atipik ile aynı okulda öğretmenlik yapan, halbuki daha öğrenci gibi görünen uuserdır. metro da bile ayrılamadığımız sıcakkanlı kişidir. fenerli olması da ayrı bir güzelliktir.
edit; okul değilmiş efendim, bir kurum ama ismini hatırlamıyorum. beş evler metrosu nun çıkışındaymış. neresi acaba.
Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
O kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
mehmet rauf'un türkiye psikoloji edebiyatına yön veren ilk eseri. betimlemeler, analizler çok başarılıdır. bugün bile hala büyük bir zevkle okunuyorsa, çok önemli bir kitaptır.