Ben seni yaşamak gibi sevmişim, "birlikte yaşlanmak" düşlerim büyümüş yüreğimin en kuytu yerlerinde.
Kendime bile diyememişim sevdim diye.
Ey gözlerin rengini bilmediğim yar! Ben sana gözlerimi akıtmışım her gece, adını dilime yasak edişime inat.
Yüreğimin bütün dualarının öznesi sendin, aminlerde gözüme sürülen senin yüzündü.
Ben önce kendimden sonra senden vageçecek kadar sevmişim seni...
Bu susuş, bu içime kan kusuş yüreksizliğimden değil bilesin!
Yiğidim, dünyayı yıkacak kadar, ben ölümden öte köylerde bilirim! Fakat karşında durup gözlerinin içine bakabilmek hayaliyle bile yüreğimin dizinin bağı çözüldü. Diz çöktü çökecek, el açtı açacak kalbim.
Susarım; çünkü biliyorum, bu sevda kıyametimiz olacak.
Ey benim sağ gözümden sol gözüme sakındığım sevgili! Ben benden vazgeçeli çok oldu da, tahammül edemem ki yaşamaya, bilsem senin canın zerre kadar yanacak!
O yüzden vazgeçerim, kendimden geçmek pahasına severim ben seni.
Vuslat mı?
Vuslat ancak mahşerde...
Can canansız ölür mü, bedendir toprak olacak, can kalır sende.
Yoruldum, çok yoruldum ağır gelir bu yük bu "ser"de.
Şimdi yumacağım gözlerimi bir masala, bitecek bu sığ gerçeklik. Kaçmak değil bu, öyle bir hal ki şimdi kalabilmek korkaklık. Anlatamam, yok benim lisan-ı halim, sevdiğim, yarim, ömrümün tek gülen yanı, ben seni çoktan bile çok sevdim... Bir ömürlük değil bu sevda masalı, ben seni ta zamanın başlangıcında sevdim.
Şimdi gidiyorum, seni zamanın bitmediği yerde de seveceğim.
Hani gecenin en koyu anı sabahın en yakın olduğu andır ya!
Seni güneşin ilk ışığı gibi bekleyeceğim.
Ve ben sana, seni nasıl sevdiğimi güneşin öldüğü yerde söyleyeceğim..
ey ömrümden ömür verdiğim sevgili!
senin bir anın için benim btün ömrüm feda yoluna...
ben kimim ki senin güzelliğinin yanında, sen varsan bende varım yoksan varlığımın bir nedeni yok.