ey ask geldinse uc kere vur

entry6 galeri0
    1.
  1. aşk eğer ruh ikizini bulmaksa,ruh çağırma seansı gibi bi şeydir demiş bi büyüğümüz...aşık olmak ,çağrılan ruhun gelmesiymiş.
    belki de o yüzden korkutuyordur çoğumuzu???
    4 ...
  2. 2.
  3. ey aşk geldinse üç kere vur dedik tezeğini çıkarttın, kafa göz bırakmadın adamda. aşkolsun.
    3 ...
  4. 3.
  5. geldiğinde değil üç kere , yüz kere sizi yere vurup eşekten düşmüşe çevireceği için gereksiz sayılabilecek cümle. Duygularını aldırmış adamın vecizesidir.
    2 ...
  6. 4.
  7. Aşk lafı etmek ne kadar moda olduysa, aşk lafını işitince yüz buruşturmak bir o kadar moda...
    Ama bu aşk meşk işlerinin aslında adalarla, modalarla, orada burada hava atmalarla, toplu terapi, toplu eğlence, toplu ağlaşma, toplu seks ve hislerimizi toplu taşıma-taşıtlarıyla hiç işi yoktur.
    işi yoktur yaş baş hesaplarıyla da.
    Ne özgür irade tanır ne de iradesizlik.
    Bilen bilir onu. Gelir ve vurur; en küçümseyenini, en yüz buruşturanını, en hafife alanını seçer ve vurur üstelik.
    Bir bakarsınız, en akıllınız şaşkın olmuş, tersinden dalıyor aşk gölüne!

    Aşk bu...
    Bazen tanrısal bir emanet olduğunu açık ede ede gelir: Geri dönmek üzere ve emanete hıyanet edeni eskisinden bin beter etmek üzere gelir.
    Bazen geçmişimizi silmek ve gelecek korkumuzu yenmek için gelir.
    Bazen "madem görmüyorum neden ortalık bu kadar ışıklı?" dedirtir insana ve "madem dünya bana hep tatsız tuzsuz geliyordu, şimdi neden dilim böylesine kıvrak, burnum neden böyle hassas ve başım neden tatlı tatlı dönüyor?" diye düşündürür.
    Ve daha en başında öğretiverir; şekerin gözyaşı döktüreceğini, pekmezin can yakabileceğini.

    Kapımızı bir kere çalıp haber bırakmadan gitse bile, bazen adını kimselere çaktırmadan tesbih gibi çaktiğimiz odur. Aşk!
    Bulunca, değerini hızla pul ettiğimiz, kaybedince değerini bilip ardından süründüğümüzde odur. Aşk!
    Bazen misafir odalarında terkedilmiş antika mobilyaları andıran odur! Aşk!
    Başkalarının üzerinde görünce beğendiğimiz, üşüyüp kendi üzerimize geçirdiğimizde tenimizi dağlayan kazaklara benzeyen odur. Aşk!

    Acımasızdır aşk; hayranlarına da düşmanlarına da aynı şiddetle çarpar.
    Korur ve kollar aşk; varsılları da yoksulları da aynı yüce gönüllülükle sarmalar.
    Ama ayın bir de karanlık yüzü var.
    Çünkü "iyi vakit geçirme" hevesimiz ve "mantıklı beraberlikler" uğruna cami avlusuna bırakırız bazen onu.
    Öyle hallerimiz vardır ki, çılgın aşk sokakta üşür, biz ise umarsız bir çabayla sıcak yatağımızda akılla sevişmeye çalışırız.
    inanmayız ona.
    Sadece yüzünü döküp, elini yıkayıp, kimi zaman sessizce kimi zaman kapıyı vurup hayatımızdan çıktığı anda inanırız aşka.

    Durup kendi kendime çok sorduğum olmuştur: Sakın aşkın kandisini değil de lafını etmeyi seviyor olmayalım?
    Sakın asıl sevgilimiz aşk değil de, aşık olma-olunma fikri olmasın?
    Yine de insan şaşırıyor: Çünkü bu kadar hırpalanmaya, bunca inkara, bunca aşağılanmaya karşı hala orada dimdik duruyor bu kavram.
    Peki nasıl oluyor da şarkılar, şiirler yoluyla da olsa direncini sürdürebiliyor?
    Belki ruh çağırmak gibi bir şeydir aşk!
    Belki aşık olmak, çağrılan "ruh"un gelivermesidir!
    Galiba kadınlar açık açık farkındalar bu gerçeğin. Erkekler ise sır gibi biliyorlar bunu.
    Belki o yüzdendir kadınlar evirip çevirip lafı aşka getiriyorlar.
    Ve o yüzden belki erkekler ışığı söndürüp yastıklarına kafalarını gömdüklerinde aşkın adını sayıklamaya başlıyorlar.
    Kimbilir! Belki müziğin tamamı ve edebiyatın büyük bir kısmı bir ruh çağırma seansıdır!
    Ey aşk, geldinse üç kere vur!

    diyen haşmet babaoğlu yazısı. *
    0 ...
  8. 5.
  9. 6.
© 2025 uludağ sözlük