bir yerden başlamak gerekirse; köpeklerin ayağının arka üst kısmındaki o küçük uzantı nedir? hiç bir işe yaramadığına göre bu parçanın varlığının sebebi nedir? bu uzvun artık işe yaramadığı için evrim sürecinde yok olmakta olan beşinci bir parmaktır. nitekim, kurtların, kedilerin ve kaplanların da aynı uzvu vardır. mesala parmaklarımız; mesele şu ki, 5 tanedir. bu da bizi memeliler sınıfına sokar. tüm memelilerin kol veya kol yerine gecen uzuvlarında 5 parmak veya parmak kalıntıları bulunmaktadır. tipik 5 parmak yapısına tam uymayan canlılarda fosil kayıtlarına bakarak bu sayıdaki azalmayı gözleyebiliyoruz. örneğin, atlarda. fakat prensip aynı. memelilerin 5 parmağı vardır. bunu gerektiren doğru dürüst bir sebep olmadığı durumlarda bile. örneğin, neden balinaların yüzgeçlerinin altına gömülmüş 5 kemik uzantısı bulunur? neden yarasaların açıkça beş uzantıyla ayrılmış kanatları bulunur? bunların dizayn benzerliği olması mı daha iyi bir açıklamadır, yoksa tüm memelilerin ortak bir atadan gelmesi mi? bazı memeliler bu 5 parmağın tümünü hala kullanır, bazıları birkaçından kurtulmuştur, bazıları ise hala ise yaramayanları taşımaktadır. örneğin, yunuslar.
evet efenim devam ediyoruz; boa yılanı, piton yılanı ve kor yılanların tümü vücutlarına gömülmüş, tamamen işe yaramaz birer bel kemiği artığına sahiptir. aynı zamanda balinalar da. niçin bir yaratıcı böyle yaratıkların vücuduna o yaratıkları için tamamen işe yaramaz olan ve tamamen bel kemiğinin evrimsel bir kalıntısı gibi görünen böyle kemikler koymuştur? (yaratıcı dememe bakmayın lütfen, işe din karıştırmak istemiyoruz amacım sadece evrimin varlığını ortaya koymaktır.) ayrıca piton ve boalarda pençe artığı birer kısım da bulunmaktadır. tavukların ayaklarının alt kısmi tüyle örtülü değildir. pullarla örtülüdür. eğer bu tavukların reptil atalarından kalma bir kalıntı değilse nedir?
erkeklerde hiçbir işe yaramayan memeler ve bu memelerin altında meme dokusu yaratmasının ne sebebi olabilir? bu meme dokusu ergenlikte uygun hormonsal sinyali almadığından erkeklerde hiçbir zaman iş gören gerçek memelere dönüşmez. ayrıca: niçin testisler vücudun içinden (kadınlarda yumurtalıklara karşılık gelen yerden) aşağıya, normal bölgelerine inmek zorundadırlar? (ki nitekim bazen inmeyip sağlık sorununa yol açarlar). neden mağaralarda yasayan bazı balık türleri ve diğer tür canlıların işlev görmeyen gözleri vardır? evrim süreci kör işlediği için böyle tuhaflıklara yol açabilir. insan bacağının alt kısmındaki plantaris kası maymunlarda işe yarayan bir kastır. tüm ayak parmaklarının bir anda esnemesini sağladığından ayakları kullanarak ağaçlarda daldan dala atlarken faydalıdır. insanlarda ise yok olmaya yüz tutmuştur. ayak parmaklarına kadar ulaşmaz bile, achilles tendon'una kadar inip yok olur. insanlarda bu kasın bulunmasının evrim dışında mantıklı bir açıklaması aklınıza geliyor mu? insan vücudunun evrim olmadan doğru dürüst açıklanamayacak bir başka özelliği köpek dişleridir. üst köpek dişlerimizin kökleri diğer dişlere göre çok daha iridir. örneğin, maymunlarda bu dişlerin iriliği daha da belirgindir. fakat bizlerde bile elinizi diş etinizde gezdirdiğinizde bu gereğinden iri kökleri far kedersiniz. daha ilkel türlerden evrimleşme haricinde bunun daha tutarlı bir açıklaması aklınıza geliyor mu neden insan korktuğunda ensesinin arkasındaki tüyler diken diken olur? evrimsel biyolojiye göre bu memeli atalarımızdan kalma bir tepkidir. diğer memeliler (kedileri düşünün) tehlikeli durumlarda tüylerini kabartırlar. bu hayvani daha iri ve korkutucu gösterir. biz belli ki bu sinyali çoktan terlettik, fakat geriye korktuğumuzda ensemizde oluşan bu etki kaldı. en çok kafama takılan şeylerden birisi de kuyruk sokumu; röntgende veya bir iskelette incelendiğinde kuyruk kalıntısı gibi görünür. günümüzde kesinlikle hiçbir işlevi yoktur ve eğer bu kemiğinizi kırarsanız büyük ihtimalle böyle gereksiz bir organın ne işe yaradığını merak edersiniz. şöyle sorarsam belki daha iyi anlarsınız, "kuyruk sokumumuz varda neden kuyruğumuz yoktur." zaman zaman kuyruklu veya vücudu tüylerle kaplı bebekler doğar. kuyruklu doğum pek çok kişinin zannettiğinden çok daha yaygın bir olgudur ve karşılaşıldığında hemen cerrahi müdahaleyle kuyruk alınır. çocuğa ise genellikle bir şey söylenmez. kürklü insanlara ise bir örnek meşhur meksikalı bir ailedir. bu kişilerin pek çoğu sirkte çalışmıştır. ayrıca, bir not olarak şunu eklemek gerekir ki, bazı at gözlüklü beyinsiz ve cahil insanlar, eski günlerde bu tür doğum anormalliklerinde, örneğin, çocuk kuyruklu doğduğunda, bu çocuklar şeytanın çocuğu kabul edip hemen öldürürlerdi. tabi anneleri de onlarla birlikte. (cadı oldukları için). neyse biz işin içine bunları katmadan ya da en azından katmamaya çalışarak devam edelim.
şöyle ki; apandist gibi hiçbir ise yaramayan bir organ niye vardır? bir faydası olmadığı gibi, zaman zaman iltihaplanarak hayatı tehlikeye sokan sorunlara da yol açmaktadır. bunun artık işe yaramayan evrimsel bir artık olması dışında tutarlı bir açıklama var mıdır? işe yaramayan bazı genler, bu genler 1994te keşfedilmiştir. bunlar artık işe yaramayan fakat dna ile birlikte fazlalık bir yük olarak taşınan gen artıklarıdır. ayrıca zaman içinde değişirler. nesilden nesile taşınırlar. ayrıca evrimsel soyağacı çıkarmada da çok faydalıdırlar. iki organizmanın en son ortak atası birbirinden ne kadar uzaksa bu iki organizma arasındaki işe yaramayan genlerin ortaklığı da o ölçüde az olacaktır.
insan bünyesi c vitaminine ihtiyaç duyar. eğer düzenli bir biçimde bu vitamini almazsak iskorbit hastalığına yakalanır ve zaman içinde ölürüz. insan bünyesinde c vitamini üretmek için gerekli gen yukarıda bahsettiğimiz işe yaramaz genlerden biridir. halbuki örneğin köpeklerin bünyelerinde bu aynı gen iş görür ve köpekler kendi c vitaminlerini kendileri yaparlar. dışarıdan almaya ihtiyaç duymazlar. eski yüzyıllarda uzun deniz yolculuklarına çıkan gemiciler bu hastalıktan ölürken gemideki köpeklerin başına bir şey gelmemiştir. bu kesinlikle tesadüf değildir, en azından ben böyle düşünüyorum. günümüzde şeker hastalarının kullandığı tüm insulin genetik mühendisliği yoluyla genlerinde değişiklik yapılmış e.coli bakterisi (ki bu bakterinin normalde yaşadığı yer insan kalın bağırsağıdır) yoluyla üretilir. gerçek insan genleri rekombinant teknikleri kullanılarak bakterinin dnası içine katılmıştır. böylece bu bakteriler bildiğimiz insan insulini üretirler. öyle gözüküyor ki bizi insan yapan biyokimyasal yapıyla mikropları mikrop yapan biyokimyasal yapı aynıdır ve görüldüğü gibi birbiriyle kolayca değiştirilebilmektedir. bu biyokimyasal bir ortaklıktan başka ne anlama geliyor olabilir sizce? mikroorganizmalar niye vardır? bunların yaratılmasının mantığı nedir? ayrıca nuhun gemisine mikroorganizmalar nasıl alınmış ve yerleştirilmiştir? (nitekim sayısız mikroorganizma vardır dünyada ve pek çoğu ancak belli ortamlarda yaşar.)insan embriyosu, gelişme sürecinde, özellikle çok küçükken kuyruğa ve balık pulu benzeri pullara sahiptir.
tüm memeli, kuş, reptil, amfibi ve balık embriyoları da öyle. embriyonun gelişim sürecini herhangi bir biyoloji kitabından kare kare izlerseniz, bunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz. embriyonun gelişimi adeta canlılar arasındaki evrim tarihinin bir özetidir. çoğu kişinin ağzı yirmi yaş dişlerinin tam olarak çıkmasına izin vermeyecek kadar küçüktür. bazılarında bu dişler hiç dışarı çıkmaz, bazılarında ise örneğin üsttekiler çıkıp alttakiler çıkmaz (ya da tersi) ve bu yüzden bu dişleri çiğneme için kullanamaz pek çok kişi. pek çok kişide bu dişler çürümeye ve ağız problemlerine yol açmaktadır. öyleyse, ya bu dişler evrimsel bir kalıntıdır. her insanin zaman zaman yaşadığı ani irkilmelerin veya uykudan irkilerek uyanmaların sebebi nedir? evrimin güzelliği böyle ilgisiz görünen konuları bile açıklayabilmesidir. örneğin, evrim biyolojisine göre bu tür irkilmeler ağaç dallarında uyuduğumuz zamanlardan kalma evrimsel bir tepkidir. denge hissinde olan en ufak bir değişiklik veya çevredeki bir ani hareket, bizde bu ani irkilmelere sebep olmakta ve eğer uyuyorsak uyandırmaktadır.
şimdi oradan "allah'ın işine akıl sır ermez!" diyenleri duyar gibiyim, af edersiniz ama bok ermez efenim. ben kesinlikle yaratıcıya karşı çıkmıyorum, sadece sorguluyorum, düşüncelerimi kanıtlarıyla sunuyorum. yani bu bir şirk değil, yorumdur. evrimi bilim adamları tartışmaz. daha doğrusu bilim adamları evrim var mıdır, yok mudur diye tartışmaz. evrim nasıl olmuştur diye tartışır. evrimin var olup olmadığını tartışanlar hala dinin etkisinden kurtulamamış, evrime karşı çıkarak farkında olmadan bilime, gelişmeye ve uygarlığa karşı çıkan, içlerinde iyi niyetli ve halk için iyilik yaptıklarını zanneden, fakat bu uğurda, topluma ve insan uygarlığına en büyük kötülüğü yaptıklarının ve gerilik, karanlık çağ, ilkellik,cahillik ve despotluğa yol açtıklarının bilincinde olmayan aptal kesimdir.
Sıcakta kaldıysa bu havada normal sonuçtur.
Darwin evrim teorisi demek; Evrimle ilgili Darwin in düşünceleri demektir. Yani siz Darwin e bok atarak evrim teorisini çürütemezsiniz.
Bugün okuduğum bir yazıda bir paragrafta hatırladığım kadarıyla şöyle diyordu. iki çocuk konuşuyorlar. Biri "benim babam bu dağın tepesine çıktı" diyor (babası dağcı) diğeri karşı çıkıyor "baban o kadar zıplayamaz".
Ana fikir; kendi doğrumuzun sonuca uymaması, o sonucun doğruluğunu ortadan kaldırmaz.
----------------------------------------------
bi siz mi akıllısınız? okuyun.
----------------------------------------------
tüm canlıların ortak bir ata'dan geldiğini düşünüyorum. bu düşüncemi açıklamadan önce darwin ve evrim teorisini karıştıranları okumaya davet ediyorum. zira evrim hakkında bir çok teori vardır, darwin sadece biri ve en tutulanıdır.
daha önce ki bir yazımda da belirttiğim gibi;
bilim adamları evrimi tartışmaz. daha doğrusu, bilim adamları evrim var mıdır, yok mudur diye tartışmaz. evrim nasıl olmuştur diye tartışır. evrimi kabullenmişlerdir. yani evrimin var olup olmadığını tartışanlar hala dinin etkisinden kurtulamamış, evrime karşı çıkarak farkında olmadan bilime, gelişmeye ve uygarlığa karşı çıkan, içlerinde iyi niyetli ve halk için iyilik yaptıklarını zanneden, fakat bu uğurda, topluma ve insan uygarlığına en büyük kötülüğü yaptıklarının ve gerilik, karanlık çağ, ilkellik,cahillik ve despotluğa yol açtıklarının bilincinde olmayan aptal kesimdir.
canlı olmanın bazı koşulları olduğunu hepimiz biliyoruz. bunlardan birisi solunumdur. her canlı öyle ya da böyle solunum yapmak zorundadır. bir çok canlı çeşidi olduğu gibi bir çok solunum çeşidi de vardır. bunlardan en çok bilinenleri; oksijenli ve oksijensiz solunumdur.
belirttiğim gibi ben sadece en çok bilinenleri söyledim bunun dışında da bir çok solunum çeşidi mevcut.
tüm bu farklı solunum çeşitlerini ele alıp inceleme yaparsak, bir şeyin hiç değişmediğini görürüz. bu her türlü solunumun glikoliz evresidir. yazının devamında akıllarda soru işareti kalmaması açısından, (bkz: tüm solunumlarda ortak evre) olarak google'dan ufak bir araştırma yapabilirsiniz.
her türlü solunuma enzimler yardımcı olur. enzimler de proteinlerden oluşur.
canlıların yapı taşının dna* olduğunu hepimiz biliyoruzdur. şöyle ki, dna'yı da proteinler oluşturur.
o zaman şimdi şöyle bir sonuç çıkaracağım; tüm canlılar solunum yapmak zorundaysa, solunumun çeşidi ne olursa olsun değişmeyen tek bir evre bulunuyorsa, dolayısıyla bu evrede kullanılan enzimler aynıysa, enzimleri proteinler oluşturuyorsa, proteinlerde dna'nın yapı taşıysa orta da bir çakışma yok mudur? yani tüm canlıların kesiştiği ortak bir özellik, ortak bir protein, amino asit*, ortak bir ata...
yazarın son maddede "bana göre" diye belirtip, bahsettiği şeyi tüm insanların kabul etmesini sağlaması bile * mantıksızdır.
1. "dahi" bir fikri ilk önce söylemek veya belirtmek demek değildir.
2. eğer bu insan biyoloji okumadan bile evrim hakkında bu kadar kapsamlı çalışmalar yapabilmişse, doğru biyolog değildir, daha öte bir şeydir.
3. bunu açıklama gereği bile duymuyorum, ilk entry'e bakarsınız.
4. yaşadığı zaman düşünüldüğünde bu 2. madde ile açıklanabilir.
5. zaten vikipedi'de okuduğu belirtilmiştir.
6. bunu en başta belirttim.
kanıt isterseniz, başlığı açan kişinin, kaynakta yazanı başka yerinden anladığını görebilirsiniz :
5. "Böceklere olan ilgisi sayesinde botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanışan Darwin, bu profesörle yakın arkadaş oldu ve hem Henslow'un doğa tarihi dersine yazıldı, hem de ondan özel dersler almaya başladı."
demek ki doğa tarihçesi dersi almış.
3. "Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell'ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi.Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838'de doğal seçilim fikrini geliştirdi."
demek ki evrimci olarak ortaya attığı "doğal seçilim"in kaynağı jeolojiymiş. o zaman nasıl jeolog değil ?
edit :
yanlış anlaşılmasın evrime inandığımdan söylemiyorum bunları. ancak bilip bilmeden konuşan insanlara zaafım var.
1. bir kişiye "dahi" demek putçulukmuş. vay amına koyayım.
2. evrim "yanlışsa" hükümsüzdür. (bkz: sa se şart eki)
3. evet çünkü günümüz insanlarının tamamı hayatlarının bir bölümünde bir jeolog bulup yolculuğa çıkıyor 5 yıl boyunca.
4. o zamanki eğitim hakkında veya onun gördüğü eğitim hakkında bilmeden atıp tutmanın mantığı yok zaten. ne biliyorsun ne öğrendiğini ?
5. zaten uzman olduğunu söyleyen yok. ancak şu da bir gerçek ki doğa tarihi bilmeden evrim teorisini ortaya atmak imkansızdır.
6. görüşe karşı çıkılmaz.
edit :
yanlış anlaşılmasın evrime inandığımdan söylemiyorum bunları. ancak bilip bilmeden konuşan insanlara zaafım var.
evrimini tamamlayamamış arkadaşlar henüz tam bir insan beynine sahip olamadıkları için hayvandan felan evrildiğimize inanırlar.
beni allah yarattı çok şükür. hayvandan gelen kendi düşünsün.
ps: çok büyük çoğunlukla allah inancı olmayanların inandığı fenomendir bu. gayet mantıklı tabi, allah'a inanmıyosa beni allah yarattı diyecek hali yok ya, tabiki ondan bundan evrildik diyecek.
dahi, biyolog, jeolog, doktor, doğa tarihcisi veya yazar olmadığı halde bir kişinin dehasını, biyoloji, jeoloji, tarih ve tıp bilgisini, yazarlık yeteneğini eleştirme cesareti gösterebilen kişilerce yapılan saçmalıktır. birini eleştirmek veya ortaya attığı teorileri çürütebilmek için en az onun kadar bilgili olmak , en az onun kadar kafa yorup deneyler yapmak gerekir. teoride kendine göre yanlış noktalar görebilirsin ama bu "sana göre"dir ve teorinin çürütülmesi anlamına gelmez.
çürütüp çürütmemeyi bilmiyorum da, yaklaşım doğrudur.
bunlar canlılar dünyasındaki bir takım değişimleri bize sanki evrimmiş gibi kakalamaya çalışıyorlar.
hiçbir şeyin kendisinden başka bişeye dönüştüğü falan yok; her şey, kendi sınırları içinde değişiyor.
ben evrime inanmam için, doğal seleksiyonun ölümsüzleşme yönünde falan da gelişmesini beklerim.
nedense hiç o yöne estiği yok.
nedense görme, işitime, tad alma, koklama yönünde kendini geliştirmiş sırf.
öbür derslerine çalışmamış...
şimdi başka bir bilim adamı gelip, "evrim teorisi şu şu şu nedenle şu kanıtlara dayanarak yanlıştır." dese, hiç sesimi bile çıkarmam oturur dinlerim. ki zaten az önce de belirttim evrime inanmadığımı. ama 200 yıl önce yaşamış bir adamın ortaya attığı, tüm dünyayı kapsayan bir teoriye bazı narsist kişiler tarafından bok atılmasının hiç bir şekilde mantığı yok. gören de evrim teorisi üzerinde hayatı boyunca çalışmış, biyoloji, doğa tarihi vb. okumuş bir insandır da yılların teorisine laf atmaya çalışıyor. tekrar söylüyorum evrime inanmıyorum ben de. ama bazıları gibi saygısızlıkta yapmıyorum.
halen "evrim her soruya cevap vermesi gerekiyor bik bik bik" diyen kara cahilleri gördüğümüz durumu sağlayan olgu. bilim her şeyi açıklamak zorunda değildir. kısacası bilim dogmatik değildir. bilmediği soruya cevap üretmeyi kasmaz. ama yaratılışçıların her soruya cevap verebilmeleri gerekir. çünkü onların tek bir tutarsızlıkların da inanç sistemleri çökecektir. hala evrim buna cevap veremiyor diyenlerin azcık kitap okuması bilime yönelmesini temenni ederim. zira bilimin cevap veremediği milyarlarca soru vardır. belki bazılarına cevabı onlar bulurlar ne diyeyim.
insan tabii ki balçıktan yapılmıştır aslında bizim bu et dediğimiz balçıktır bildiğin çamur yani. havva ise adem'in kaburga kemiğidne yaratılmıştır. ama bizler kendimizi et kan ve kemik gibi şeylerden oluşmuş gibi düşünüyoruz neden böyle düşünüyoruz çünkü allah bizim ona inanmamızı istiyor. yani hepimiz balçıktan olduğumuzu gözlerimizle görebilseydik o zaman ne gerek vardı bu sınava, imtihana, şeytana ve meleklere...
evrimi, sadece darwin'in görüşlerinden ibaret sananların kafalarındaki çürümedir.
ukraynalı kuramsal biyoloji uzmanı Theodosius Dobzhansky'nin dediği gibi "evrimin ışığıyla aydınlatılmadıkça, biyolojide hiçbir şey anlam ifade etmez".
evrim teorisini ancak gelişmekte olduğu söylenen ülkelerin gelişmesine engel olan iç mihraklar bu şekilde tartışır. "bana ne ben istemiyorum ben sevmiyorum o zaman kahrolsun evrim" diyeceğinize böyle geri kalmanıza sebep olanları bir düşünün yargılayın ve ardından bilimsel düşünmeyi öğreninde gelişmekte olan ülkenin önündeki engelleri atmamızda en azından nötr oldun.
mutasyonların olduğu bunca değişimle birlikte tecridi bir şekilde olması gayet mantıklı olduğundan çürütülmesi pek bi güç düşünceler topluluğudur. bazı insanların da dini kaybetme korkusundan yapamadıkları bilim çalışmalarının Kur'an da yer aldığının bilinmemesini hatırlatan bir durumdur...
din kafaların charles darwin üzerinden gidince sanki daha bir sağlam becerdiklerini zannettiği işlem. ortada bir çürüme kokusu var, ancak daha bir ağır, daha da eskilere ait bir şeyin yaydığı bir koku, mesela dini argüman gibi.
--spoiler--
evrim teorisinin bir bilimsel dayanağı yoktur. bütün deliller mutasyon ve doğal seleksiyonu gösterir. halbuki bu iki şeyi evrim karşıtları da kabul eder. asıl "türleşme" ispatlanmalıdır. bu ise ispatlanamamıştır.
--spoiler--
"türleşme" sorununu çözmek için önce türden ne anlaşıldığı bir yere not alınacak. bu senin yola çıkış noktan; merakını dürten fikrin sendeki ilk hali. ondan sonra doğada bulunan canlıları bu ilk tanımına göre tarif edersin, bakalım tarifin doğru mu diye: nihayetinde canlıları tarifimize sokmaya çalışmıyoruz; onların varoluşlarını tarif etmeye çalışıyoruz. tarifin uymuyorsa değiştireceksin, yeniden ve daha tutarlı; ya da daha işe yarar bir tarif üreteceksin. insan olarak işlerin bunlar. dna bilgisinden önce ayrı zannedilen türler aynı türün, aynı zannedilenler de ayrı tür olarak yeniden tarif edildi. neye göre, yeni bilgiye göre.
evrim teorisinin bilimsel dayanağı da zaten tam olarak budur: örnek, kalıntı, benzerlik, farklılık ve tahlil haritaları çıkarmak, yeni ilişkisellikleri fark etmek, bu karmaşanın köken ve dinamiklerini bulmak. sadece "allah yarattı, nedenini de kendi bilir" diye bir masaldan çok farklı bir düzlem. evrimin yöntemi olanın bilgisi ile tarif yapmaya çalışmak, olan üzerinde hipotezleri test etmek, işe yaramayanları elden çıkarmak, işe yarayanları aksi bir delil bulana kadar tekrar tekrar test etmek.
"değişmeyeceği garanti kesin" bir tanımı yoktur evrimin, öyle bir iddiası da hiç olmadı. zaten sürekli değişkenliklerle evrilen bir sistemi nasıl sabit bir tarife sıkıştıracak, ve hangi kriterlere göre? belirtmesi lazım: ben türleri üreyebilmelerine göre türlere ayırıyorum, falanca hiyerarşi modelini reddediyorum ve falancasını baz alıyorum, çapraz hiyerarşilerden edinilen gen bilgisi modelime şöyle yansımıştır, alt grup kıstasım şudur, falanca türler incelenmiştir, filanca gözlem/deney/test yapılmıştır da ona göre yaptım tanımı ve ayrımı; tanımı başka türlü yap başka tür haritaları oluşsun.
kişi bir şempanze ile kendi sıfatını aynada karşılaştırarak bile türleşmenin ögelerini saptayabilir. gözünün önünde yerine göre 50 bin yıl, yerine göre 500 bin yıl, yerine göre 5 milyon yıl ve hatta 50 milyon yıl gibi değişkenlik gösteren zaman dilimlerini gözünün önünde bütün olarak hayal edemiyorsan ya teknolojinin gelişip galaksi modellerine benzer hızlandırılmış bir takım evrim simülasyonları yapmasını bekleyeceksin, ya da diğer insanlar gibi bir zahmet kafanın içinde zaman ve mekanı yeniden yaratacaksın, verilerle test edeceksin.