bilimin ne demek olduğunu bilmeyen insanın yaptığı eylemdir.
canlılar arasındaki benzerliğe bakalım. misal insan ile rhesus maymununun 146 aminoasitten oluşan hemoglobin protein yapısında sadece 8 aminoasit farklıdır. bunu açıklamaya çalışırken iki hipotez öne sürebiliriz:
- Yaratıcı öyle yaratmıştır.
- Bu canlılar aynı atadan evrilmiştir.
ilk hipotez bilimin araştırma alanına girmez; çünkü bilim bu hipotezi açıklayamaz.
oysa ikinci hipotez araştırılabilir ve bu nedenle bilimin araştırma alanına girer.
bilim adamları da doğal olarak açıklama şanslarının olduğu hipoteze yöneliyorlar.
din de zaten bize araştırmayı öğütlemiyor mu? o halde evrim de araştırılmalı. ayrıca evrim araştırılırken bir sürü yeni ve faydalı bilgi de ediniliyor.
halen bile din ile bilimin işleyişinin ve prensiplerinin farklı olduğunu kavrayamayışımızdan ileri gelen durumdur. öncelikle şunu belirteyim ki, bir müslüman kendi inancı gereği Kuran-ı kerime harfiyyen uymak ve onun doğruluğunu kabullenmek durumundadır. bu şüphe götürmez. çünkü Kuran Allah'ın kelamıdır ve noktası noktasına, virgülü virgülüne doğrudur. yaratanın herhangi bir şeyi yanlış bilmesi mümkün mü?
ama şöyle de bir durum varki kurandan yola çıkarak dünyanın düz olduğuna hükmeden alimler olmuş vakti zamanında. bunun temel sebebinin de o dönemdeki genel kanaat olan dünyanın düz olduğu düşüncesine kurandan delil bulma çabası olduğu söyleniyor. şimdi aynı olayın bir benzerini adnan oktar denen şahsiyet yapıyor. şu an kabul edilen bilimsel kanunlara kurandan deliller arayıp sunuyor. belki bir kısmı doğrudur, belki alakası bile yoktur. bilemem. orasını yalnız allah bilir. ama bir insan nasıl koskoca bir dini kendi bilimsel! fikirlerine alet edebilir onu anlamakta zorlanıyorum.
bilim sabit bir şey değildir ki, her an değişir. sen dünya şartlarında suyun ısıtıldığı vakit kaynadığını söylersin ama evrenin başka bir köşesinde belki su ısıtıldığı vakit donmaktadır. bunu keşfettiğin vakit yepyeni bir hipotez kurmak zorunda kalırsın. kuantum fiziği ortaya çıkana kadar newtona tapmaktaydı neredeyse bilim dünyası, şimdi ne oldu? haa tüm bunlar bilimi boş veya gereksiz veya yanlış bir uğraşı haline getirmez tam tersine bilimin çekiciliği de budur. bilimde kurallar yıkılmak içindir. kaos yoktur ama kesin bir düzen de yoktur. bugünün doğruları yarının yanlışları olabilir. hatta mümkünse olmalıdır da, çünkü aksi halde insanlık yeterince gelişemiyor demektir.
halbuki dinde kesin gerçekler ve katı kurallar vardır. allah kuranda bir lut kavminden bahsediyorsa ve onların helak olduğunu söylüyorsa bu kesin olarak doğrudur. aksi düşünülemez bile. bunu bağnazlık olarak görenler vardır, olacaktır da. onları kendi hallerine bırakın. çünkü ironik şekilde esas bağnazlar onlardır. kendi bildiklerinin ve öğrendiklerinin haricindeki bir doğruyu asla kabul edemez onlar. kafalarında canlandırabildikleri kadar görürler ancak dünyayı. daha ötesini görmeye güçleri yetmez çünkü. yani kısacası "onların gözleri vardır, fakat görmezler."
peki bilimle din neden zaman zaman çelişiyor? öncelikle bilimle din birbiriyle çelişmez. çünkü bu iki olgu birbiriyle aynı düzlemde bile seyretmez. bilim dünyevi, din ise uhrevidir. şöyle bir örnek vereyim, islam dinine göre alkollü içecekler kesin olarak haramdır değil mi? e peki mehmet öz kalp hastalarının günde bir bardak kırmızı şarap içmesini önerdi, ne iş? buna mesela itiraz edenler oldu. mehmet öz kimmiş ki diyenler oldu. ulan adam dünyanın sayılı kalp cerrahlarından, onun bitirdiği okulu sen hayalinde bile kazanamazsın, kalkmış adama bok atıyorsun, esas sen kimsin ki? mehmet öz yanılıyor da olabilir, yukarıda da anlattım bilimde yüzde yüz yoktur. ama bu adamın yanılması gerekli de değil ki. evet olabilir, günde bir bardak kırmızı şarap kalp sağlığına iyi gelebilir. bizim şarap içmeme sebebimiz zararlı olduğuna inandığımızdan ileri gelmiyor. içmiyoruz çünkü haram! bir gıdım domuz eti yesem muhtemelen ölmem hatta belki bana faydası da olabilir. ama yemem. çünkü haramdır, bu kadar.
peki benim bu yaptığıma bilim ne der? ne diyecek amına koyiim. s.kimden aşşağı, dinazor t.şşağı. bilim ne karışır benim inançlarıma, yaşamıma. ama bilim adamları karışabilir. çünkü onlar en nihayetinde insandır. iki tane sikimsonik deney yapınca küçük dağları ben yarattım büyükler de babamdan kalma moduna girip "efenim halkımız cahil, din insanları sömürüyor, kitlelerin afyonu..." gibi açıklamalar yapabilir.
buna karşılık dini kendi hegemonyasına aldığını zanneden ibişler de çıkıp "evrim diye bi şey olur mu, hurafe bunlar, sümme haşaa" gibi karşı bildirimlerde bulunabilir. ulan ibiş, o kadar kolay mı bir çırpıda şu yoktur, bu yanlıştır demek. ayetleri sunarsın, şu ayette şöyle bu ayette böyle diye sonra da takdiri insanlara bırakırsın. evrim teorisi sadece "atalarımız maymunmuş hacı" demiyor ki. evrim teorisinin tamamını reddederek bir biyoloji kitabı yaz bakalım yazabiliyor musun? bırak kitabı harun yahya belgeseli bile çıkaramazsın evrimi tamamen soyutlayarak. öte yandan elmalılının meallerinde evrim kelimesi kullandığını, erzurumlu ibrahim hakkının insanın evrimsel bir süreç sonunda yaratıldığını öne sürdüğünü de ayrıca belirteyim.
yani kısacası kafanızı tek bir doğruya alıştırmayın derim ben. islamı ya da dinleri de dünyevi bir akıl ve mantıkla açıklamaya kalkışmayın. sonra komik duruma düşüyorsunuz çünkü. insanlar allahı bizzat gördükleri için ona iman etmezler. zaten öyle olsa bunun bir kıymeti de olmazdı. ama onun varlığını kalplerinde hissettikleri için ona kulluk etmeye çalışırlar. bu dünyadan sonra sonsuz bir hayatla ve cennetle müjdelendikleri için, kimilerine anlamsız gelen, bir dizi emir ve yasağa uymaya çalışırlar, iyi insam olmaya çalışırlar. benim bu inancımı da yirmi bin tane bilim insanı bir araya gelse yine de yıkamazlar, yine bile inandıklarımın yanlış olduğunu ispat edemezler. bu da noktadır.